Bir Kedinin Acıklı Öyküsü


Bir Kedinin Acıklı Öyküsü

Bay Hustoles, bir gün komşusuyla konuşurken:

— Şu sizin parti de ne parti ya! diye söylendi. Dar’ ağacından kaçan, gelip sizin partiden aday oluyor!

— Sözlerine dikkat et, yoksa karışmam, dedi Bay Kriçka.

Anlaşıldığı gibi, değişik siyasi görüşleri vardı Bay Hustoles’in; kocaman bir de kara kedisi vardı. Kedi, sabahtan akşama kadar efendisinin bakkal dükkanının önünde otururdu. Herkes onu sever, onun için güzel düşünceler beslerdi. «Kahkaha en iyi ilaçtır,» derler. Bütün komşular, bu sevimli kediye bakıp bakıp gülerlerdi. Hayvancağızın da kimseye kötülük ettiği görülmüş değildi, koca mahallede bir tek düşmanı bile yoktu.

Ama o günden sonra, azılı bir düşman kazandı: Bay Kriçka. Bay Hustoles’le aralarında geçen siyasi tartışmayı bir türlü unutamayan Bay Kriçka, sekiz yaşındaki oğlu Josef’i bir kenara çekerek:

— Bana bak, dedi, o salak Hustoles’in korkunç kedisini bir daha görürsen hemen kuyruğuna bas!

Böyle gizli bir görevi yapmaya hangi çocuk can atmaz?

Josef de gitti, kara kedinin kuyruğuna bastı, üstelik her yanını da tükürük içinde bıraktı. Hayvancağız tükürükten öylesine sırılsıklam oldu ki, onun bu halini karşı kaldırımdan gören yaşlı bir kadın, neredeyse hüngür hüngür ağlayacaktı.

Josef kaçıp gitti sonra. Kedi başına neler geldiğini bir süre anlayamadı, durumu kavrayınca da pek üzüldü. Çocuğun ağzından fışkıran o acayip sular, her yanını ıslatmıştı. Bu da hoş bir şey değildi doğrusu. Akşama doğru, Josef’in bu davranışının düpedüz hakaret olduğu sonucuna vardı.

Karar verdi: Çocuğun yolunu gözleyecekti bundan böyle.

Gösterdiği eşsiz yüreklilikten ötürü, Bay Kriçka, oğluna bir kroyçer verdi, kedinin kuyruğuna basmakta devam ederse, bir kroyçer daha vereceğini söyledi. Bay Kriçka’ya kalırsa, bildiğimiz kedilerden değildi bu; bir siyasi partiyi temsil ediyordu. Josef de kedinin kuyruğuna basmamış, bir partinin üyelerinin sırtına basmıştı. Bir kediye tükürmemiş, bir partinin üyelerinin suratlarına tükürmüştü. Kedi, o partinin taraftarlarından birinin kedisiydi çünkü.

Josef, bu siyasi kavgaya büyük bir heyecanla karışmıştı.

Kuyruğuna bir daha basmak üzere yanına gittiğinde, kediyi dükkanın önünde buldu. Uyuyordu galiba… evet, gören uyuyor sanırdı onu. Aslında uyumuyor, uyuyormuş gibi görünüyordu. Ama böyle yaptığı için kimse suçlayamaz kediyi; okula gitmemiş ki zavallıcık, insanları kandırmanın ayıp olduğunu nereden bilecek?

Josef, uyur görünen kedinin yanına yaklaşıp kuyruğuna bastı, kafasına tükürdü.

Ama o anda kara kedi yerinden fırladı, Josef’in bacağını ısırdı.

Bir kere eline geçirmişti ya çocuğu, kolay kolay bırakmazdı artık. Josef’e tükürdü. Sırtına tırmandı, yüzünü tırmaladı, kulağını ısırdı, miyavladı, sonra da yere atladı. Kuyruğunu dikerek yerine gitti, keyifli keyifli mırıldanmaya başladı.

Kan revan içinde kalan Josef, ağlaya ağlaya eve gelince, babası:

— Yarabbi şükür! diye bağırdı. Şimdi canına okudum işte, Hustoles!

Josef’i karakola götürdü hemen. Orada bir doktor, çocuğu muayene etti, ayrıntılı bir rapor hazırladı; komiser de kedinin yakalanıp veterinere gönderilmesi için emir verdi.

İki polis suçluyu yakalamak için Bay Hustoles’in dükkanına gitti. Kanun namına tutukladılar kediyi; ama kedi kaçmaya kalktı, polisleri tırmaladı. Polisler de ancak belediyeden getirttikleri bir sandığa koyarak götürebildiler suçluyu. Kedi, bu arada başka suçlar da işlemişti. Polislerden birinin üniformasını parçalamış, halkın huzurunu bozmuş, kanunlara karşı gelmişti. Miyavlayıp durmuştu, ama ne demek istediği bir türlü anlaşılamamıştı.

Kara kedi, üniversiteye gönderildi; tarım bölümündeki veterinerler tarafından muayene edilecekti. Polisler, suçlunun davranışları hakkında yazdıkları raporda şunları belirttiler:

«Onu yakalamaya gittiğimizde, bizi tırmaladı, ısırdı. Bu yüzden, belediyeden bir sandık getirtmek zorunda kaldık. Korkunç bir boğuşmadan sonra onu ele geçirebildik. Amacı, bir yolunu bulup tabancalarımızı kaptıktan sonra kaçmaktı.»

Rapor yazıldı, imzalandı, başsavcıya gönderildi.

Başsavcı, beslediği hayvanları başıboş bırakıp halkın huzurunu kaçırmak yüzünden, Bay Hustoles’i suçlu buldu.

Bir kere, hayvan bağlanmamış, serbest bırakılmıştı. Ağzında burunluğa benzer bir şey yoktu.

İkincisi, bu olay tam seçim sırasında, yani hayvanların kudurabileceği bir zamanda olmuştu.

Üstelik, yaralı Josef’in babası Bay Kriçka’yla saldırgan kedinin sahibi Bay Hustoles arasında siyasi bir gerginlik vardı. Başsavcı uzun uzun düşündükten sonra, bunun önceden tasarlanmış bir saldırı olduğuna, kedinin sahibi Bay Hustoles’in böylece düşmanından öç almak amacını güttüğüne karar verdi. Kedi de, efendisinin bu kötü amacını başarıyla gerçekleştirmişti. 8 Ocak 1801’de çıkarılmış olan bir yasa hala yürürlükteydi. Bu yasaya göre, kediler, işledikleri suçlardan sorumlu tutulmuyorlar, halkın sağlığını, canını, malını korumak için sahipleri sorumlu tutuluyorlardı.. Demek tek suçlu, doğrudan doğruya Bay Hustoles’di; bu saldırganlığın cezasını o çekecekti.

Bu arada, üniversitenin tarım bölümündeki veterinerler kediyi tepeden tırnağa muayene etmiş, hazırladıkları raporu başsavcıya vermişlerdi.

Uzmanların bu konudaki raporu şöyleydi:

No. 2145/65

Özet: Bay Franti.şek Hustoles hk.

Hasta muayene edilmiş, kemiklerinin sağlam olduğu, ama kemiklerinde mikrop taşıdığı görülmüştür. Bu yüzden, ısırıkları tehlike doğurabilir. Halkın sağlığı açısından, hastanın ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Dr. M. KAŞPAREK

Başsavcı bu raporu karakola yollayıp gereğinin yapılmasını istedi. Rapor gelir gelmez, Hustoles dosyasına kondu.

Bu arada, kediyi Bay Hustoles’e geri vermişlerdi. Bir sabah saat beşte dört polis Bay Hustoles’in kapısına dayandı, zavallı karısının şaşkın bakışları arasında talihsiz adamcağızı karakola götürdüler. Karakolda sert mi sert bir komiser vardı. Bay Hustoles’i sorguya çekti:

— Adın Frantişek Hustoles mi?

— Evet efendim.

Köşede, ayakta duran genç polisin gözleri yaşarmıştı.

— Bana Hustoles dosyasını getir… hem öyle ağlayıp durma!

Dosya komiserin masasına kondu.

— Bak, Hustoles, valinin 15 Haziran 1911 tarihli, 75,289 sayılı kararını okuyorum:

Veterinerin Frantişek Hustoles’le ilgili 2145/65 sayılı raporu incelendi, gereği düşünüldü. Rapora göre, hastanın yok edilmesi gerekmektedir. 12 Şubat 1867’de çıkan kanunun bulaşıcı hastalıklarla ilgili 5. maddesine göre, suçlunun bağışlanmasına imkan görülmemektedir. Kararın bir an önce uygulanması uygun bulunmuştur.

Vali Vaniçek,

Talihsiz adama dönerek:

— Görüyorsun ya, dedi komiser, bağışlanman söz konusu olamaz. Vasiyetini hazırla! Seni ne şekilde yok edeceğimizi Viyana’ya sorduk. Cevap gelir gelmez kararı uygulayacağız.

Kediyi merak öldürmüş derler ama ben, Bay Hustoles’in bu işten paçasını nasıl kurtardığını merak ediyorum doğrusu.

Yaroslav Haşek

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir