Anadolu Efsaneleri; “Büyük Ağrı, Küçük Ağrı ve Murat Suyu”


Anadolu Efsaneleri; “Büyük Ağrı, Küçük Ağrı ve Murat Suyu”

Efsanede anlatıldığına göre Büyük Ağrı Beyazıtlı bir kadınmış. Beyazıtlılar uzun boylu, geniş omuzlu olurlar. Bu kadın da uzun boylu, geniş omuzlu, dağ gibi bir kadınmış. Kocası da Beyazıt taraflarındaki pek çok aşirete hükmeden bir ağa imiş; İran hududuna kadar bütün yaylalar bununmuş.

Beyazıt ağasının Dehol ve Sinek taraflarının ağaları ile aralarında bir kan davası vardır. Bir gün Beyazıt ağası diğer ağaların sürülerini çobanları İle birlikte kaldırtır. Bunun üzerine kavga olur. Dehol ve Sinek ağaları Beyazıt ağasının kardeşini öldürtürler. O günden sonra araya kan davası girer.

Bir gün Beyazıt ağası adamlarını alır, Dehol taraflarına gider. Aynı gün Dehol ağaları da adamları ile birlikte Beyazıt ağasının topraklarına girerler. Ağanın karısını, yedi oğlunu, yedi gelinini, yedi torununu sıraya dizerler. Ağa, kadına kocasının yerini sorar. Kadın da:

«Bilmiyorum.» der. Beyazıt ağasının oğullarından, gelinlerinden ve torunlarından birer tanesini yedi kurşunla vururlar. Kadına tekrar kocasının yerini sorar. O yine: «Bilmiyorum.» diye cevap verir. Oğlanlardan, gelinlerden ve torunlardan birer tanesi daha altı kurşunla öldürülürler. Derken altışar tanesini öldürmüşler. Yedinci torununun adı Murat’mış. Dehol’un ağası tüfeğini Murat’ın boğazına dayar, kadına kocasının yerini söylemesi için baskı yapmaya devam eder. Yerde yatan oğullarına, gelinlerine ve torunlarına kılı bile kıpırdamadan göz yuman kadın altı aylık Murat’ın ölmesine razı olmaz, Murat’ının öleceğini görünce dudakları kıpırdar, bir şeyler söylemek ister. Bunu farkeden Murat: «Ana, yerlerini söylersen günahım boynuna olsun.» der. Bunu duyan kadın dağ gibi dikilekalır, konuşamaz. Ağalar öldürülmeleri için emir verirler. Mavzeri Murat’ın boğazına sıkarlar. Murat: «Sağ ol ana.» deyip yere yıkılır. Kadının gözlerinden yaşlar Murat’ın üzerine damlamaya başlarken ağalar atlarını sürüp giderier.

Murat, yaranın tesiriyle su ister. Fakat Tendürek’in (Yanıkçukur) suyu olacak… Anası alır kucağına Murat’ını, Beyazıt’tan Diyadin’e kadar götürür. Yolda Murat’ın kanı damlar, dere olur; kanı damlar göl olur. Bir ara dinlenmek İçin çocuğu yere koyar, kalktığı zaman orada bir göl meydana gelir. Burası şimdi Balık gölüdür. Balıkların rengi de Murat’ın kanından ötürü hep kırmızıdır.

Çocukla kadın Tendürek’e gelirler. Murat orada İki avuç su içer. Çok geçmeden de ruhunu teslim eder. Kadın ağlar, ağlar. Daha sonra da Murat’ın cesedini çalı ile, çöp ile çevirir, memleketine döner. Bu hadiseden üç gün sonra Tendürek dağının karnından uzun bir su çıkar, başlar akmaya.

Ana kadın Beyazıt’a döndükten sonra, şimdi Büyük Ağrı’nın olduğu yere gelir. Gözünün önünde yedi oğlu, yedi gelini, yedi torunu birer birer canlanır. Ellerini açar, Allah’a yalvarmaya başlar:

«Allah’ım, gözümün önünde oğullarımı, gelinlerimi, torunlarımı vurdular; evimi, yurdumu talan ettiler; yüreğim kabardı, dağ gibi oldu. Allah’ım, benim canımı al da bu dertlerden kurtulayım. Canımı almazsan beni burada dağ eyle de el âleme ibret olayım.»

Biraz sonra bir Acem Rüzgârı eser, bir hışıltı olur. Rüzgâr kadının kulağına bir ses getirir, çok zeyıf bir ses… Der ki:

«Anaaa.»

Kadın şöyfe bir bakar ki ne görsün… Murat gelmiş, dizinin dibinde durur. Kadının duası Allah indinde kabul olur. Kendisi başında yaşmağı ile, oğlu da onun dizinin dibinde dağ oluverirler.

Bugün, bizim Büyük Ağrı dediğimiz dağ Beyazıt ağasının karısı, Küçük Ağrı dediğimiz dağ ise en küçük oğlu Murattır. Kadının Murat’ı Tendürek’e gömdüğü yerden fışkıran su da Murat Suyudur.

Efsanede, halkın İfadesine göre bugün, Cuma geceleri Büyük Ağrı’dan ince bir ışık yakılır. O gece dağdan iniltiler gelir. Beyazıt halkı, köylüler bilir kİ Murat acıkmıştır. O, şimdi ufak bacakları ile anasının yanına gelecektir. Başını anasının dizine koyan Murat biraz dinlenir. Anası onu emzirir, yedirir, içirir, altını temizler; sonra Murat’ını yerine bırakır. İşte o zaman sabah olur.

Murat Suyu da her yıl Nisan-Mayıs aylarında taşar. O günler Murat’ın öldürüldüğü günlerdir. Murat, acısından ağlar; Murat kan ağlar; Murat kan kusar. O günlerde su, hep «Murat, Murat» diye akar.

Dr. Saim Sakaoğlu

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir