Çok Güzel Bir İbretlik Hikaye “Hastanın Nazı”


Çok Güzel Bir İbretlik Hikaye “Hastanın Nazı”

BİR GÜN, büyük sofilerden Mâruf Kerhî’ye bir misafir gelmişti. Bu zat ölmek üzere olan bir hastaydı. Başında saç kalmamış, yüzünün rengi uçmuş, kireç gibi bembeyaz olmuştu. Canı tenine bir kılla asılı gibiydi.

Mâruf Kerhî, hastaya hemen bir yatak sermiş, onun istirahat etmesini sağlamış, fakat hasta bağırıp inlemeye başlamıştı.

Feryadından, gece sabaha kadar ne kendisi uyumuş, ne de ev halkından kimseyi uyutmuştu. Sert tabiatlı, huysuz bir adamdı. Kendi ölmüyor, lâkin sarf ettiği acı sözlerle başkalarını öldürüyordu.

Feryadından, inleyip sızlamasından, vakitli vakitsiz yatıp kalkmasından evdekiler de bıkıp usandılar ve çareyi selâmlıktan çekip gitmekte buldular. Evde Mâruf Kerhî ve ondan başka kimse kalmadı.

Mâruf geceleri ona hizmet ediyor, arzularını yerine getirmeye çalışıyor, bu yüzden yatamıyordu. İnsan uykusuz bir şekilde nereye kadar dayanabilir? Nihayet uyku, bir gece Mâruf’un başına iyice hücum etti. Fakat gözlerini kapar kapamaz, hasta misafir inliyor, saçma sapan söyleniyor, ona hakaretler yağdırıyordu.

“Lanet olsun, şu pis sofilere! Bunların her işi riya, her halleri gösteriş. Temiz giyinmelerine bakmayın, bunların yürekleri pistir; inançları, ahlâkları bozuktur! Sofuluk satarak adam kandırıyorlar. İşte bu adam da her zaman uyuyor. Karnını doyurup güzelce yatan bir adam, gözlerini yummamış zavallı hastanın halinden ne anlar?” diye avaz avaz bağırıyordu.

Özetle bu hasta adam, bir an uyudu diye, Mâruf’a olmayacak hakaretler etti, söylemediği söz bırakmadı.

Fakat Kerhî, âlicenap davranıyor, bu sözleri duymazlıktan geliyordu.

Hastanın bu çirkin sözlerini haremdeki kadınlar bile duymuştu. Evin hanımı, Mâruf’a usulca şöyle dedi:

“Hasta adamın sana neler dediğini duydun, artık onu burada tutmamalısın! Ona söyle, bundan sonra başının çaresine baksın, buraya ağırlık olmasın, ölecekse de başka yerde ölsün. İyilik adamına yapılır, kötüye iyilik yaramaz. Alçağın başına yastık koymamalıdır, onların başı taş üstünde gerek!” Mâruf Kerhî’nin karısı coşmuştu. Yağıp gürlüyordu:

“Ey güzel insan, kötülere iyilik etme. Çorak yere ağaç dikenler cahillerdir. Ben sana, ‘İnsanlara iyilik etme,’ değil, ‘İyiliği nankörlere zayi etme’ diyorum. Kaba, bayağı, görgüsüz kimselere yumuşaklık gösterilmez. Hakkı tanıyan bir köpek, şükretmeyen insandan ahlâkça daha iyidir. Adi kimseye karlı su verip de koruma. Eğer korudunsa sevabını buz üstüne
yaz! Ben, şu hasta kadar münasebetsiz ve nankör insan görmedim. Böylesine merhamet edilmez!”

Evin hanımı böyle ağır sözler söyleyince temiz kalpli şeyhin gönlü daraldı. Karısına şöyle öğüt verdi:

“Hanım, sen bunları söylememiş ol! Git, yatağında rahatça uyu! Onun sözleri seni üzmesin. Onun, sana çirkin görünen sözleri, benim kulağıma güzel geliyor. Asıl hüner, böyle kimselerin simlerine katlanmaktır. Görüyorsunuz ki, her an acı içindedir, bir an olsun uyuyamıyor. Kendini kuvvetli ve sıhhatli görüyorsan, şükre vesile olmak üzere, hastaların sıkıntısına katlan!”

Eğer sen cansız bir kalıptan ibaretsen, şüphe yok ki kendinle beraber adın da ölür. Fakat kerem sahibi olursan, iyi bir isimle anılırsın. Kerh’te nice kabirler var. Fakat Maruf’un kabrinden başkası maruf değildir! Büyüklüğe kapılan kimse kibirli olur. Bilmez ki, büyüklük tevazu ve yumuşak olmadadır!

* * *

Bostan ve Gülistan – Şeyh Sâdi Şirâzî

Bostan ve Gülistan, Şeyh Sâdi Şirâzî, hikaye, dini hikaye, ibretlik, ibretlik hikaye, ibretlik hikayeler, dini hikayeler, Mâruf Kerhî, sofi, öykü, ibretlik öykü, ders veren dini hikayeler,

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir