Çok Güzel Bir Hikaye “Farkındalık”


Çok Güzel Bir Hikaye “Farkındalık”

Okuldan geldiğimde annem ve babam salondaki üçlü koltukta oturuyordu. Bu saatte ikisi de evde olmazdı, şaşırdım. Babam beni görünce ayağa kalktı,

“Gel bakalım Arda, annenle beraber seninle konuşmak istiyoruz,” dedi.

Yıllardır beklediğim şey oluyordu galiba. İşte, dedim içimden, boşanıyorlar. Bir anda şimşek çaktı kafamda ve kenarda köşede biriktirdiğim hayallerim bir an görünür oldu. İkisinden ayrı harçlık almak (arkadaşlarımın favorisi buydu), yanlarında sigara içmek (bu da kuzenimin favorisi) – onlar yüzünden depresyonda olma ve bunun sonuçlarını gözlerine sokma halleri ve buna bağlı nice şeyler birbirini izledi… Zevkten gözlerim doldu bile diyebilirim.

Merakla karşılarındaki koltuğa oturdum. Babam anneme baktı, annem kafasını yavaşça sallayıp ona başlayabilirsin işaretini çaktı. O da boğazını temizleyip konuşmaya başladı. “Annenle uzun zamandır kendi içimizde tartışıyoruz ve sonunda anladık ki…” “Baba, olmuyorsa olmuyordur. Ben de farkındayım pek çok şeyin.”

Gülümsedi, bu iyi değildi. Ortada komik bir şey yoktu neticede, anneme baktım o gülmüyor parmaklarını açıp kapıyor, özellikle başparmağını bir yere yerleştiremiyor bir türlü. Demek ki bu karar ona ait değil.

“Biz bugüne kadar çok yanlış yapmışız oğlum,” dedi babam ayağa kalkarken, elleri cebinde ileri geri yürümeye başladı. “Senin mutlu olman bizim tek isteğimizdi, eşek gibi çalıştık, çok affedersin, başka çocuk yapmadık, seni özel okulda okutamayız diye. Neyi nasıl seviyorsan öyle yapmaya çalıştık, ancak anladık ki bunlar hep boşuna.” Hayda, ben miydim sebep yani? Bu konuşma hiç iyi bir yere gitmiyordu, hemen müdahale etmeye çalıştım.

“Babacım, eksik olmayın, ben de hep size layık olmaya çalıştım,” falan diye bir şeyler geveledim.

“Sus, sus. Biraz dinle, annen de önce direndi ama o da anladı. Değil mi Nalan?” Annem başıyla onayladı yine, babam konuşmasına devam etti.

“Bak yavrum, biz ne yaparsak yapalım çok da mutlu olamayacağın anlaşılıyor. Ha bire ders aldırıyoruz, ama hep ortalama notlar alıyorsun. Pek zeki olmadığın bir gerçek. Fizik desen o da yok, işte benim gibi patatesten hallice bir burnun var. Saçların da dökülecek bir süre sonra. Öyle esprili falan da değilsin, yani bir kızı nasıl etkileyeceksin diye düşündük, inan annenle bir çıkar yol bulamadık. Bir servet de bırakmayacağız sana, varımızı yoğumuzu okuldu, dershaneydi, kılık kıyafetindi harcayıp duruyoruz. Gördüğün gibi hâlâ kirada sürünüyoruz. Sen nasıl buldun annemi diyeceksin, yani bu kadarını bulmak da marifetmiş gibi, değil mi Nalan?”

Annem kafasını salladı ve o başladı konuşmaya “Bizimkisi gibi evliliğin oldu diyelim Arda, çok mu mutlu olacaksın? Bir çocuk peşinde, bir ömrü çürüt dur. Hayat mı bu? Evlenmesem daha iyi olurdu demiyorum, ama ne yalan söyleyeyim, seni kucağıma alınca başka olur her şey diye düşünmüştüm, bizim toplamımızdan daha iyi bir şey olacağını umdum hep. Sinerji,” dedi babam. “Hıh işte, ama ne yaparsın ki olmadı. Bizi aşamadığını ve aşamayacağını gördük.”

Kâbus gibiydi her şey, annem ve babam karşıma geçmiş, ne kadar vasat olduğumu söylüyor, kendilerinin de böyle olduğunu bir teselli gibi önüme koyuyor ve benden bunu kabul etmemi bekliyorlardı.

“Neyin kafası anne bu? Ne çektiniz siz?” “Yani bir araba düşün,” dedi babam, “böyle atmış boşa, diyor ki ben gitmeyeyim, siz beni itekleyin. İtekle itekle biz de yorulduk artık Arda. Nereye kadar daha senin yerine bir şeyleri yapabiliriz? Bu sene dönem ödevini hangimizin yapacağı konusunda kavga ettik
çocuğum, sanma ki seni suçluyorum, hep bu annenin yüzünden sen de böyle oldun ya…” “Ne alakası var Osman?”

“Dedim ben sana Nalan, peşinden kaşıkla koşma diye, daha üç yaşında çizdin bizim kaderimizi. Bu eşşekoğlueşek de anladı bizim zaafı kullandı durdu senelerdir.”

“Peşinde koşmasaydım tabii, çocuğumu düşünmeseydim senin annen gibi, ohh saldım çayıra Mevlâm kayıra büyütseydim de, bu çocuğun da kafasının beş ayrı yerinde dikiş mi olsaydı Osman?”

Annem dikiş deyince, babamın eli kafasındaki izlere uzandı. İşte böyle, bana karşı ittifak falan zor kurarsınız, hele konu babaanneme gelirse… Bundan sonra olacaklar belliydi, babam ‘ölmüş anama dil uzatma’, diyecek, öbürü laf yetiştirecek. Yine de işimi şansa bırakmamak için durumdan vazife çıkardım “Annecim, sen dünyada olabilecek en iyi annesin, lütfen babamın bu suçlamalarına bakma. Kaç çocuğun annesi her gece gelip terledi mi diye kontrol eder tam on yedi yıl üstelik bak bu yaşımda hâlâ peşimdesin. Ben biliyorum kıymetini senin, babam biliyor mu, işte ondan emin değilim.”

Anneliğe övgü, bilgisayara format atma etkisi yaratır her zaman. Formatımı attım, arkama yaslandım, etkisini göstermesini bekledim. Annemin gözleri doldu, tehlikeyi sezen babam kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı, yarım yamalak, “Böyle mi konuştuk… müsaade etme… hadi canım, bu son şansımız,” gibi bir şeyler söyledi. Annem bu kez sıkıca babamın elini kavradı, babam öne geçmişti.

Gülümsediler bana, soğuk hatta metalik bir gülümsemeydi bu.

“Gel yavrum, bak sana ne göstereceğim?” dedi babam. Aile albümümüzü çıkarttı. Yana kayıp aralarında benim için bir boşluk bırakıp, mindere pat pat vurdu. Gidip üçlü koltukta aralarına oturdum. Gençlik resimlerini gösterdi. İspanyol paça pantolonu, daracık gömleği ve bıyıklarıyla babam objektife gülümsemişti.

“Ne görüyorsun?”

“Seni.”

“İşte o ben değilim yavrucum, orda gördüğün geleceğe umutla bakan bir hıyar.” Sayfaları çevirmeye devam etti, annemle resimleri vardı sonra. Nişan resimleri, düğün resimleri derken benim bebekliğime geldik. “Bak, görüyor musun, o umut azalmış, anlamışım hayatım boktan, ama sana nasıl sıkı sarılmışım, adeta senden medet umarcasına, saflık işte.”

Aklım iyice karışmıştı. Çevirmeye devam etti sayfaları, ben kırmızı bisikletimin üzerindeydim, deniz kenarında kumlarla oynuyordum, dişlerim dökülmüştü, sonra tekrar çıkmıştı, sivilcelerim ve ben… Bir sürü resim art arda. Benim belleğimin mutlu hatıraları. Şimdiki halimde durdu babam.

“Hazır mısın?”

Kafamı salladım, ama beni neyin beklediğini bilmiyordum. Tekrar çevirdi sayfayı, benim üniversite mezuniyetim geldi. Şimdi yazmayı aklıma bile getirmediği bir okulun, son derece uyduruk bir bölümünden mezun oluyormuşum. “Nasıl olur?” dedim. “Bekle.”

Bir sayfa daha çevirdi. Yanımda bir kız peyda oldu, boyu biraz kısa ve bir hayli sıska. Karımmış meğer. Sonra düğün resmimiz, suratı asık.

“Ömrün boyunca memnun edemeyeceğin bir eşin oluyor işte, dedi babam. Bu daha ilk kare. Hem de annesi sinir bir tip, bak,” diye işaret etti.

Gerçekten de kayınvalidem, kaşları havada, ince dudaklarını büzmüş, bir elinde yelpazesi ile pekde sempati güzeli sayılmazdı. Yanında boynu bükük kayınpederimle objektife bakıyorduk hep beraber. İtiraz ettim:

“Benim yüzüm gülüyor, ben mutluyum demek ki,” dedim.

“Yok,” dedi babam, “o kadar emin olma.”

Sayfaları çevirdikçe, hayatım, bu kez geleceğe doğru akan film şeridi gibi ilerliyordu. Her karede biraz daha yaşlanıyordum, suratım düşüyordu, bir ara kafam üzerinde bir bezginlik halesi gördüğümü bile söyleyebilirim. “Eeee, ne olacak şimdi?” dedim.

“Bir şey olmayacak,” dedi annem. “Başına geleceği bil, boşuna umutlanma diye söyledik. Ya da nasıl desem, bir farkındalık yaratalım istedik. ”

Size de, farkındalığınıza da diye başlayan okkalı bir küfür savuracaktım ki, annem bu kez şefkatle gülümsedi. Saçlarımı okşadı, bir sayfa daha çevirdi, albümü kucağıma bıraktı, resimde sarıldığım oğlumu işaret ederek: “Aynı sana benzemiyor mu burnu?” dedi.

Sanem Bozkurt

Farkındalık
altKitap 2013 Öykü Seçkisi

hikaye, öykü, kitap, hikaye oku, hikaye okuma, çok güzel hikaye, hikayeler, hikayeler oku, düşündüren hikayeler, eğitici hikayeler, ders veren hikayeler, anne baba ergen ilişkileri, ergen, ergenlik, okul, okul hikayeleri, anne baba çocuk ilişkiler, ibretlik hikayeler,

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir