Hikaye; “Sosyete Oyunları”


Hikaye; “Sosyete Oyunları”

Hikaye Oku; O akşam. Domingo Donez de Dentiz’in evinde, aşağı yukarı yirmi kişi toplanmıştı. «Aşağı yukarı» diyorum, çünkü konuklar bir yandan geliyorlar, bir yandan gidiyorlardı. Bu yüzden, sayıları durmadan değişiyordu. Bir bakıyorsunuz on sekiz, bir bakıyorsunuz yirmi üç, hatta kırk kişiyi bulmuşlar. Donez de Dentiz’ler, pek konuksever bir aile idi. Evlerine dostlarını çağırınca, dostlarının dostları da o geceye gelsin isterlerdi. Bundan böyle, her an biri çıkagelir ve gülümseyerek kendisini tanıtırdı. Gelen, kesinlikle, bir dostun dostu ya da bir dostun dostunun dostu idi.

Böylece, gelenlerin sayısı giderek artmaktaydı içilen içkilerse, konuk sayısının iki, belki de üç kat olduğunu göstermekteydi. Ve her an biri gelip kendini tanıtıyordu.

— Kulunuz Esimio Bidodici.

— Pek memnun oldum.

— Kulunuz Ramirez Biancafalda.

— Bize kıvanç verdiniz. Büfeye buyurmaz mısınız? Viski mi yoksa daha sert bir içki mi istersiniz?

— Teşekkür ederim, sadece bir maden suyu kokteyli dileyeceğim.

Adelaide Fastidio, gramofon çalıyor ve «Köfte Salonu»nda çiftler hiç durmadan dans ediyorlardı.

Kapının zili kaç kez çalınmıştı acaba? Otuz, belki de kırk kez. Kaç kez olduğunu kimse anımsamıyor. O akşam kaç kişi gelmişti ve kimlerdi bunlar? Hiç kimsenin bildiği yok. Yeni yeni insanlar, tanımadık yüzler. Geceyarısına doğru, büfedeki bol içki stoku bitmeye yüztuttu.

Şu beyaz saçlı, burulmuş bıyıklı yaşlı bayın adı neydi acaba? Hani şu kömür gibi siyah, ufak gözlü ve soluk yüzlü bay, canım?

Hiç kimsenin aklına gelmiyor. Ne zaman gelmişti? Kimse bilmiyor. Kimin dostuydu? Onu, Domingo Donez de Dentiz’in evine kim çağırmıştı?

Bütün sorular cevapsız kalıyor.

Bununla birlikte, herkes o’nu çok iyi anımsayabilmektedir. Yüzünün biçimi, boyu bosu herkesin belleğinde açıkça yer etmiştir. İnsanı delip geçen bakışları hiç kimsenin gözünden kaçmış değildir.

Öteki konuklar gibi, o da içten ve neşeli idi. Ötekiler gibi içki içti. En sert içkilerden bile etkilenmiyordu. En acı biberle pişirilmiş taze bezelyeyi, gözleri yaşarmadan yedi. Tabii bu durum herkesin dikkatini çekti; birçokları, o’nun bu olağanüstü yeteneği üstüne birtakım, alaylı nükteler savurmaktan geri kalmadılar. Hatta birisi, o’nun, mayonez yer gibi, çakı ve jilet de yutabileceğim söylemekten kendini alamadı.

Biraz sonra, sayman Bassopiano, sosyete oyunlarına başladı. Kendisi, bu alanda uzmandı. Herkes, bu yeteneği dolayısıyla, onu, sosyete oyunları düzenlemesi için, toplantılarına çağırırdı. Sayman Bassopiano, konukları her zaman şaşkınlık içinde bırakırdı. Hiç kimsenin beceremeyeceği şeyler yapardı.

Domingo Donez de Dentiz, hünerlerinden birini gösterivermesi için saymana ricada bulundu. Bunun üzerine, herkes çılgınlar gibi alkışlamağa başladı. Sayman, her zaman yaptığı gibi, önce biraz nazlandı, ama sonunda, sürekli ısrarlara boyun eğmek zorunda kaldı.

Mendilinin içine bir madeni para koyarak, dört ucunu bir araya getirdi ve parayı yok etti. Sonra onu, Mathilde Fustagno’nun kulağında buldu.

Mathilde Fustagno:

— Bravo, dedi. Ama ben kulağımda daha çok para bulunmasını isterdim. Yani, pek çok… Böyle bir tane değil.

Sayman Bassopiano,

— Ne yazık ki, dedi, aslında topu topu iki taneydi; birisi yok olmuştu, ötekini şimdi yeniden buldum. Bundan fazlasını yapamam.

Bu sırada, siyah gözlü, beyaz saçlı bay, Mathilde Fustagno’nun yanına yaklaşarak iki elini genç bayanın kulağının altına bir çanak gibi tuttu ve avuçlarına içine gerçek bir altın yağmuru yağdırttı.

Sonra,

— Buyurun, diyerek paraları uzattı ona. Memnun oldunuz mu artık?

Mathilde Fustagno, şaşkın şaşkın bakıyordu. Sayman Bassopiano’nun gözleri faltaşı gibi açılmıştı; bütün konuklar, kuşkulu bakışlarla adamı süzüyorlardı.

Siyah gözlü bay, gülümseyerek reverans yaptı,

— Ufak bir hokkabazlık, dedi. Ufak ve önemsiz. Fazla bir özelliği yok.

Mathilde Fustagno, paraları çarçabuk el çantasına doldururken,

— Doğrusu, dedi, yeniden büyü yapıp onları geri almanızı hiç istemem.

Siyah gözlü adam,

— Hiç korkmayın, dedi, kimse dokunmayacak.

Sayman Bassopiano,

— İnanın, dedi, üstünüze yok sizin. Yanınızda kendimi pek yeteneksiz görüyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, size oranla ben acemi çaylaktan başka bir şey değilim. Hadi, ne olur, bize bir hüner daha gösteriniz!

Siyah gözlü adam, çekingen bir tavırla,

— Gerçekten, Bedi, böyle bir şey yapmağa cesaret edemeyeceğim. Bana öyle geliyor ki, siz burada ün salmış bir kişisiniz. Herkes, benim değil, sizin orijinal bir şeyler yapmanızı bekler.

— Matmazel Fustagno’ya yaptığınız o pek görkemli numarayı ben hiç bir zaman başaramam.

Domingo Donez de Dentiz,

— Niçin bir kez denemiyorsunuz? diye sordu.

Sayman Bassopiano, omuzlarını silkti ve ellerini Mathilde Fustagno’nun kulağının altına bir çanak gibi tuttu. Fakat hiçbir şey dökülmedi.

Sayman Bassopiano düş kırıklığına uğramış bir halde.

— Ben size söylemiştim! dedi.

Siyah gözlü adam,

— Yalnız, dedi, cesaretinizi yitirmeyin! Biraz iyi niyetle bu işi siz de başarabileceksiniz. Bir dakika bekleyin!

Cebinden, büyük beyaz bir mendil çıkardı, bununla Bassopiono’nun ellerini, Mathilde’nin de kulağını örttü.

O sırada, sayman, şaşkın şaşkın çevresine bakınmağa başladı; herkes, onun ellerinin bir şeylerle dolduğunu anlamakta gecikmedi. Siyah gözlü adam, birden mendili havaya kaldırdı; sayman, orada bulunanlara altın dolu ellerini gösteriyordu heyecanla.

Mathilde Fustagno,

— İnanılmayacak şey, diyerek el çantasına uzandı, size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.

Sayman Bassopiano,

— Bana teşekkür etmeyin, dedi, bu işle benim hiçbir ilgim yok; aksine, oradaki bayın hüneri bu.

Başıyla siyah gözlü adamı gösteriyordu.

Siyah gözlü adam, gülümseyerek,

— Daha bu bir şey değil, dedi, eğer sayın bayanlar ve baylar izin verirlerse, ufak bir hüner daha göstereceğim.

Herkes, sevinçle ellerini çırptı.

Gramofon susturuldu, öteki salondaki konuklar dansa ara verdiler.

Herkes, hızlı hızlı salona doğru koşuştu. Salonda kaç kişiydiler acaba? Belki kırk, belki de elli.

Sürekli bir kaynaşma vardı. Domingo Donez de Dentiz’in dostlarının dostlarının dostlarıydı bunlar. Üstelik, içilen içkiler, konukların sayısının iki, belki de üç kat olduğunu göstermekteydi. Ama herkes, daha önce hiç görmemiş olmalarına karşın, siyah gözlü adamı iyice anımsamakta özellikle, yaptıklarını hiç unutamamaktaydılar.

Siyah gözlü adam, Domingo Donez de Dentiz’i bir masa örtüsünün arkasına sakladığı zaman, topluluğun coşkunluğu son sınırını bulmuştu. Adam, üçe dek saydıktan sonra, örtüyü hızla çekip yana savurdu.

Domingo Donez de Dentiz, en az yirmi yıl gençleşmişti. Artık o, şakakları ağarmış, sırtı hafifçe kamburlaşmış yaşlı bay değildi. Aksine parlak siyah saçlı, zarif bıyıklı, iri yarı, boylu boslu, genç bir adam oluvermişti birden. Tıpkı, şöminenin üstünde duran, otuz yaşlarındaki, Domingo Donez de Dentiz’in resmine benziyordu şimdi. Resimdeki gibi, av tüfeğini de omzuna asmıştı; ayaklarının dibindeyse, henüz boş olan av çantası durmaktaydı.

Salon, nerdeyse alkıştan yıkıldı.

Yeniden gençleşen Domingo Donez de Dentiz, göğsünü çalımlı çalımlı kabarttı.

Bir yandan da, coşkuya kapılarak,

— İnanılacak şey değil! Aklım durdu, inanın! Görülmemiş bir sosyete oyunu! Ben gerçekten yeniden gençleştim, diye söyleniyordu.

Aynanın karşısına geçip kendini adamakıllı inceledi, saçlarına özenle dokundu, derin derin içini çekti,

— Kendimi, diyordu, tıpkı yirmi yıl önceki gibi hissediyorum. Oyununuz olağanüstü hoşuma gitti doğrusu.

Siyah gözlü adam, alçak gönüllü insanlara özgü bir gülümsemeyle bakıyordu orda duranlara.

— Önemsiz oyun bunlar, diyordu.

Konuklar, hiç seslerini çıkarmadan, ev sahibinin yüzüne dik dik bakıyorlardı.

O sırada, Domingo Donez de Dentiz’in gözü, elbisesine ilişti. Konuklardan özür dileyerek,

— Gidip üstümü değiştireyim, dedi. Konuklarımı av kıyafetiyle karşılamam yakışık almayacak.

Elindeki silahı bırakarak salondan çıktı. Herkes, merakla siyah gözlü adamın çevresine toplandı.

Bu işe bir türlü akıl erdiremeyen sayman Bassopiano:

— Bunu nasıl yaptınız? diye sordu, hünerinizi bana da öğretemez misiniz?

Siyah gözlü adam,

— Kolay değil, dedi.

Birisi,

— Elbet, dedi, bu işin bir hilesi, hurdası olmalı.

Bu sırada, Domingo Donez de Dentiz yeniden salona geldi, oldukça heyecanlıydı. Kolları smokininin yenleri içinde yok olmuştu, her iki eliyle sıkı sıkı pantolonunu tutuyordu.

Üzgün bir sesle,

— Smokin bana çok bol geldi, dedi. Baksanıza, üzerimden dökülüyor.

Siyah gözlü adam,

— Bir, iki, üç, diyerek, bir el hareketi yaptı, şimdi düzelecek.

Domingo Donez de Dentiz yeniden dışarı çıktı, biraz sonra da döndü. Akşam elbisesi, gövdesine kalıp gibi oturmuştu.

Siyah gözlü adam,

— Eğer, dedi, sayın bayanların ve bayların hoşuna gittiyse, devam edeyim.

Bunun üzerine, herkes yine onun çevresini sardı; öyle ki, adam elleriyle kendisine yer açmak zorunda kalmıştı. Derken, Esmeralda Adrianopolis de Guantis’e doğru baktı. Çevrede çok titiz huylu oluşu ile tanınmış, yaşlı, soylu bir kadındı bu. Atalarının arasında, bir krallık bakanı, bir kardinal ve iki Haçlı şövalyesi bulunduğunu söyleyerek övünürdü. Yaşlı kadın, koltuğunda baston yutmuş gibi dimdik oturuyor, eğlencenin başından beri, herkesin coşkun davranışlarını inceliyor ve her zamanki kibirli tavrıyla durmadan başını sallıyordu. Bu haliyle, modern gençliğin tutum ve davranışını hiç hoş görmediğini göstermek istiyordu sanki. Yalnız, ara sıra ayağa kalkıp, büfeye gidiyordu. Konuklardan birisi, gizli gizli bir kadeh votka, bir kez de cinzano yuvarladığını görmüştü.

Siyah gözlü adam, masa örtüsünü havaya kaldırarak, yaşlı kadını bakışlardan sakladı.

Hızlı hızlı,

— Bir, iki, üç, diyerek, örtüyü kaldırdı.

Herkes, birden korkunç bir çığlık attı: Yaşlı kadın, ansızın yeniden gençleşmişti. Artık baston yutmuş gibi dimdik oturmuyor, aksine, koltuğunun yaslanacak yerinin üzerine çıkmış, birtakım denge hareketleri yapıyordu. Üzerinde, tülden, kısa bir bale etekliği vardı. Siyah çoraplar içindeki olağanüstü bacaklarını bu kısa tül eteklik örtmüyordu tabii. Sağ elinde, açılmış, ufak mavi bir şemsiye tutuyor, sol eliyle de dört bir yanına öpücükler yolluyordu.

Donna Esmeralda Adrianopolis de Guantis, atik bir davranışla, koltuğun yaslanacak yerinden aşağı atladı, şemsiyeyi kapattı ve çevresine bakınca yüzü kıpkırmızı oldu.

Otuz yıl gençleşmişti. Otuz yıl önce ne idiyse, yine o olmuştu: basit bir varyete dansözü.

Şaşkınlıktan dili dolaşarak dedi ki:

— Sevinmem mi gerek, utanmam mı bilemiyorum. Yeniden gençleştiğim için bir yandan seviniyorum, öte yandan… Görünüşüm… Baksanıza ne kılıktayım!

Sayman Bassopiano haykırarak,

— Vallahi, dedi, şaşılacak şey doğrusu! Ben böyle bir hüneri hiçbir zaman gösteremem!

Siyah gözlü adam, gülümseyerek,

— Sözünü bile etmeğe değmez, dedi.

Herkes, onun nereden geldiğini, kimin nesi olduğunu ve adını daha bir soruşturmağa başlamıştı. Ama hiç kimsenin bir şey bildiği yoktu. Daha önce hiç kimse görmemişti onu. Eve ne zaman ve nasıl girmiş olduğunu bilen de yoktu. Yalnızca anımsıyorlardı siyah gözlü adamı.

Keyfi pek yerinde olan Domingo Donez de Dentiz, genç kadına kur yapıyordu. Dorına Esmeralde ise, kırıtıp duruyordu. Koket bir tavırla, kürkünü omuzlarına atarak siyah çorapları içindeki güzel bacaklarını sergilemeye başladı.

Siyah gözlü adamın yüzündeki içten gülümseyiş, sabahın dördünde bile silinmedi. O eşsiz akşam dolayısıyla, pek mutlu ve hoşnut olan konuklar yavaş yavaş eve gitmeyi düşünmeğe başladılar.

Kimilerinin şişkin cüzdanları, kimilerinin de kapı önünde bekleyen otomobilleri oluvermişti kaşla göz arasında… Konuklar arasında yazlık bir eve kavuşan bile oldu. Siyah gözlü adam, hiç durmaksızın çalışmış olağanüstü sanatına hayran olan konukların bütün dileklerini hemen yerine getirivermişti.

Sonunda,

— Artık yeter, dedi, bütün burada bulunanların isteklerini yerine getirdiğimi sanıyorum. Yoksa içinizden biri, daha bir şeyler istiyor mu acaba?

Sayman Bassopiano:

— Yalnızca bana ait bir petrol kuyusu, dedi.

Siyah gözlü adam, son kez olmak üzere, bunu da kabul etti. Saymanı pencereye doğru götürerek, ufku gösterdi. Çatıların arkasında, bir sondaj kulesinin ucu yükseliyordu. Kulenin üzerinde neon’la pırıl pırıl şunlar yazılıydı: BASSOPİANO PETROLÜ.

Siyah gözlü adam, elini uzatarak,

— Eh, dedi, artık sizlerden ruhlarınızı bana vermenizi dileyebilirim.

Herkes, şaşkınlıktan donakaldı.

Siyah gözlü adam,

— Evet, diye yineledi, ruhlarınızı istiyorum. Herkes, bir şey karşılığında İş yapar. Tabii ben de öyle. Size, istediğiniz her şeyi sağladım. Şimdi karşılığının ödenmesi gerekiyor!

Konuklar, korkudan titreyerek,

— Ruhlarımızı mı? diye haykırdılar.

Siyah gözlü adam, çevresine bakındı. Kollarını öne uzatmış bekliyordu. Hiç kimse ne kıpırdadı, ne de bir söz söyleyebildi o an.

Siyah gözlü adam,

— Demek hiç kimse bana ruhunu vermek istemiyor, öyle mi? diye sordu. Peki öyleyse, yaptıklarımın hepsi de şakaydı.

Sağ eliyle bir” hareket yaparak, hepsinin önünde eğildi, sonra da kapıya doğru yürüyüp yok oldu.

Sayman Bassopiano, kaygıyla pencereye koştu. Üzerinde «BASSOPİANO PETROLÜ» yazılı sondaj kulesi yok olmuştu. Mathilde Fustagno ise hemen çantasını yokladı, boştu. Villalar ve otomobiller birden kaybolmuşlardı.

Konuklar, pek üzgün ve düş kırıklığına uğramış bir halde, evlerinin yolunu tuttular. Domingo Donez de Dentiz, kapıya kadar uğurladı onları. Kendisi yine yaşlanmıştı. Sakakları yine eskisi gibi ağarmış, sırtı da kamburlaşmıştı. Dar akşam elbisesinin içinde kendini pek rahatsız hissediyordu. Gömleğinin yakası boğazını adamakıllı sıkmaktaydı. Dorına Adrianopolis de Guantis, koltuğunda yine baston yutmuş gibi dimdik oturuyordu. Otuz yıl önce giydiği kısa eteklik hala üzerinde idi. Sıska bacakları da hala siyah çoraplar içindeydi.

Utancından yüzü kıpkırmızı olmuştu. Son konuk, salondan çıkıp gidinceye dek bekledi.

Sonra, ufak mavi şemsiyeyi öfkeyle yere çarparak paramparça etti. Bir yandan da :

— Gülünç sosyete düşleri bunlar, diye söyleniyordu.

Cario Manzonl

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir