Keloğlan Masalları


Keloğlan Masalları

“Altın Kuş ile Gülnaz Sultan Masalı”

Keloğlan Maasalları, Türk tarihinde önemli yeri olan,  Andoluda dilden dile günümüze kadar gelmiş hâla zevkle anlatılan ve okunan  Keloğlan’ın Macera dolu masal ve hikayeleri yer alır. Keloğlan Masalları eğlendirirken aynı zamanda  düşündürür. 

Keloğlan Masalları; Altın Kuş ile Gülnaz Sultan Masalı

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbu saman içinde, pireler berber iken develer tellal iken ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken  zamanın birinde her yerin güzelliklerle dolu olduğu bir hayal ülkesi varmış. Bu hayal ükesinde, hem çok güzel, hemde güler yüzlü Gülnaz adında bir prenses varmış. Prenses boş durmayı hiç sevmezmiş. Zamanını çoğu zaman has bahçenin o güzelim çiçekleri arasında oturur,  nakış işler,  zaman zaman ise şarkılar söylermiş.

Günlerden bir gün yine has bahçede elinde nakışı, yüzündeki o tatlı gülümsemesiyle şarkılar söyleyerek nakış yaparken güllerin üstüne konmuş, daha önce görmediği güzellikte altın renkli çok güzel bir kuş görmüş, gözlerini prensesin gözlerine dikmiş hayran hayran ona bakmış, Prenses Gülnazda kendisine bakan o kuşa bakınca adeta büyülenmiş bir şekilde gözlerini ondan alamamış öylece ona bakakalmış, bu bakışmalar prensesin dadısının oraya gelişine kadar sürmüş.

Dadı’nın geldiğini gören altın renkli güzel bakışlı kuş, sanki Gülnazla vedalaşırcasına kanatlarını çarparak etrafında birkaç kere dolanıp ona bir şeyler anlatmak istemiş ama anlatamayınca da has bahçeden uçarak uzaklaşmış. Prenses o kuşun etkisinde hayallere dalmıştı sanki içinde tarif edilmez duygular meydana gelmişti, öylece Altın Kuş’un arkasından bakıp kalmıştı. Keloğlan Masalları

O günden sonra Gülnaz Prenses, her gün has bahçedeki güllerin yanına gidip, o altın kuşu görme arzusuyla orada beklemeye başlamış. Ancak o günden sonra o kuşu bir daha görememiş,

Kızcağız o kuşun hasretiyle günden güne sararıp solmuş, Altın Kuş, Altın Kuş diye sayıklıya sayıklıya hasta yataklara düşmüş. Padişah ise ülkede bulunan tüm hekimlere kızını muayene ettiriyor lakin hiçbiri onun derdine derman olamıyordu.

Çaresiz kalan padişah, ülkedeki tellallar aracılığıyla bir duyuruda bulunmuş; Keloğlan Masalları

– Her kim ki benim güzeller güzeli kızımı iyi eder ve onu eski sağlığına kavuşturursa ona isteği her ne olursa olsun vereceğini vadetmiş.

Padişahın bu emri tez zamanda bizim Keloğlan’a da ulaşmış, hemen ellerini birbirine ovarak anasının yanına koşmuş,

– Anam hele sen bana biraz azık hazırla da ben saraya gidip prensesin derdine derman olayım demiş.

Keloğlan’ı iyice tanıyan anası onun gitmemesi için izin vermese bile, o gitmek için durmadan direteceğinden,

– Ah benim Garip Keloğlum, sen kim padişahın kızını iyi etmek kim, vazgeç böyle işlerden oraya nice hekimler gitmiştir, onlar iyi edemedikten sonra sen nasıl iyi edeceksin. Keloğlan Masalları

Ama Keloğlan’ın kararının kesin olduğunu ve vazgeçmeyeceğini anlayan anası ona biraz yiyecek hazırlayarak;

– Keloğlum sana izin veriyorum ama bir şartla her nereye gidersen git iki hafta sonra eve döneceksin demiş.

Annesine söz veren Keloğlan, az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş, saraya varmasına az bir yol kalmıştı ki, çok yorulup ve acıkınca dinlenmek için bir ağacın altına uzanmış düşünürken, bir kuşun çalıların arasına düştüğünü görmüş,

Yiyeceği bittiğinden aç olan Keloğlan sevinerek,

– Ne kadar şanslı bir gündeyim, kısmetim bile ayağıma kadar geliyor, demiş.

Yerinden kalkarak çalıların arasındaki altın kuşu yaralı bir halde oradan çıkarmıştı, gördükleri karşısında epey şaşkın olan Keloğlan;

– Sende kimsin, yoksa kuş kılığına girmiş bir peri misin? Diye sormuş,

Altın Kuş manalı ve yorgun gözlerle Keloğlana bakıyor ama onunla konuşamıyordu, hemen kuşun kanadındaki yara için hazırladığı merhemi yaraya sürerek geceyi beraber o ağacın altında geçirmişler sabah olunca da, Keloğlan onun nerden geldiğini merak ettiğinden yuvasını bulmak için salıvermiş ve onu takip etmiş,

Kuş yaralı olduğundan dinlene dinlene uçuyormuş buda Keloğlan’ın onu kolaylıkla takip etmesini kolaylaştırıyordu. Epey bir yol gittikten sonra ormanın derinliklerinde, bahçesinde çeşit çeşit meyve ağaçlarının bulunduğu bir Saray’a ulaşmış, saraya giren Keloğlan odaların kapısını çalıp içeri bakıyor ama etrafta kimsenin olmadığını görünce, herhalde herkesin dışarda olduğunu düşünüyordu.

Çok acıkmış olan Keloğlan Mutfağı arayarak bulmuş ve hemen içeri girmişti, masanın üzerinde çeşit çeşit yiyeceklerin olduğunu görünce dayanamayarak, masaya oturmuş, kaşığı alıp önündeki pilava daldıracaktı ki, tabağın birden önünden çekildiğini görmüş, hayretleri içerisinde başka bir yemek dolu tabağa kaşığını uzatınca onunda çekildiğini görünce;

– Kim var orada niye yemek yememe izin vermiyorsunuz?  Diye sormuş.

Tam o sırada içeri uçarak giren Altın Kuş’un bir insana dönüştüğünü görmüş,

– Merhaba Keloğlan ben ormanlar ülkesinin veliaht prensiyim, hizmetçi kızların kabahatinden dolayı özür dilerim,

Keloğlan,

– Hizmetçi kızlar mı hani nerde ben niye göremiyorum,

Prens,

– Onlarda sihrin etkisi altında olduklarından onları göremezsin sen bana yardım ettin, o nedenle misafirimsin demiş.

Keloğlan niçin yolculuğa çıktığını ve prensesi ona anlatınca bu duruma üzülen prens,

– Onun neden hastalandığını ben biliyorum, bana yapılan sihir dolayısıyla bu saray dışına çıktığımda konuşamıyorum, yalnızca sarayıma gelince insan kılığına girebiliyorum ben, her gün uzaktan prensesi izler dururdum ama bir gün dayanamayarak yanına gidip o güzel gözlerine baktım, o günden sonra oraya gitmeye cesaret edemedim, duydum ki her gün ona baktığım yere gider orada saatlerce etrafına bakınırmış, bana yapılan sihri çözmeden tekrar onun karşısına çıkamam.

Keloğlan,

– Peki, bu sihri çözmenin bir yolu var mıdır?

Prens, evet bu sihri çözecek tek şey aşık olduğum prensesin öpücüğüdür.

Keloğlan,

– Bu iş tam bana göre diyerek, hazırlan sabah erkenden beraber saraya gideceğiz ben ne yapacağımı iyi biliyorum, güven bana demiş,

Sabaha olunca Kuş’a dönüşen prensi heybesine koyarak saraya doğru yol almışlar, ikindi olmadan saraya vararak padişahın huzuruna çıkmışlar,

– Padişahım Gülnaz sultan’ın durumunu bilirim, bana 3 gün süre ve Gülnaz sultan dışarı çıkarma ve gezdirme yetkisi verirsen, ben onu iyi ederim, iyi etmezsem eğer bir canım var oda size feda olsun demiş.

Bu durumu düşünen Padişah, Keloğlan’ın kendinden emin konuşmaları nedeniyle ona inanmış, veziri çağırarak,

– Keloğlan ne isterse onu temin edin. Kızımı nereye götürmek isterse oraya götürün diye talimat vermiş.

Keloğlan prensesi alarak has bahçedeki güllerin yanına götürmüş ve ona heybesinden çıkardığı altın kuşu göstererek durumu tam olarak öğrenmek istiyorsanız benim dediğim yere gelmek istemelisiniz demiş. Prensesin baş hareketiyle onaya vermesi üzerine beraber Altın Kuş’un sarayına gitmişler,

Altın Kuş sarayındayken insan şekline dönerek olup biteni prensese anlatmış ve onu çok sevdiğini, bir ömür onu mutlu etmek istediğini söylemiş.

Gördükleri karşısında mutlu olan, prenses canlanan prense sarılmış ve onun yanağına bir öpücük kondurmuş, prensin üzerindeki sihir kalkınca üç beraber saraya giderek padişaha da olan biteni anlatmışlar.

Prens ve prensesin düğünleri ile beraber, Keloğlanda istediği üzere Başvezir olarak görev almış.

Herkes ermiş muradına, biz çıkalım kerevedine.

Sitemizde Keloğlan, Keloğlan Masalları, Keloğlan Hikayeleri, Keloğlan Öyküleri, hikaye, masal, hikaye oku, öykü, çocuk hikayeleri, çocuk masalları, etiketleri ile,  ayrıca Keloğlan Masalları adlı kategoilerimizden de pek çok Keloğlan Masallarına ulaşabilirsiniz. 

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir