Masal Oku; Orman Cüceleri…


Masal Oku; Orman Cüceleri…  1. Bölüm – “Bizler Kimiz?”

Ormanın derinliklerinde, yerlere düşmüş kocaman yaprakların altında, küçük, minimini bir şeyler kımıldanıyordu. Bir yerden öbür yere gidiyorlar, gizleniyorlar, meydana çıkıyorlar, ip-ince sesleriyle bağrışıyorlardı.

Bunları uzaktan ağustosböceği, çekirge sanırsınız. Halbuki bunlar ne ağustosböceği, ne de çekirgedir. Bunlar, birçok senelerden beri ormanda yaşayan orman cüceleridir. Zaman zaman bunlar, ormandan dışarı çıkarak dünyayı dolaşmaya, insanlara bakmaya, iyi işler görmeye, iyi insanlara yardım etmeye, gülüp eğlenmeye, bazen de fenalıkların cezasını vermeye giderler.

Orman cüceleri, kendilerini insanlara göstermekten çekinirler. Çünkü orman cücelerinin yanında insanlar kocaman devler gibi büyüktürler ve en uzun boylu bir orman cücesi parmak çocuktan bile çok küçüktür.

Seyahatleri esnasında orman cücelerinin başından birçok sergüzeştler geçer. Bu sergüzeştlerden bazıları eğlenceli, gülünç; bazıları ise hazin şeylerdir. Fakat, orman cüceleri kendi başlarından geçen sergüzeştlerin insanlarca bilinmesini istemedikleri halde, insanlar bu sergüzeştleri öğrenmişlerdir. Ve bu sergüzeştleri kocaman bir kitaba yazmışlardır. Lakin, orman cücelerinin başlarından o kadar çok şey geçmiş, onlar o kadar çok iyi ve fena günler görmüşlerdir ki, bütün bu maceraları, değil bir kitaba, yüzlerce kitaba bile sığdırmak kabil olamaz.

Orman cüceleri çok, ama çok kalabalıktırlar. Onlar da hemen insanlar gibi giyinider: Kimisi ceket, kimisi cüppe, kimisi frak giyer; bazılarının başında şapka, bazılarınınkinde kalpak vardır; kimisi çizmeli, kimisi iskarpinli, kimisi terliklidir. Her orman cücesinin ismi, bazılarının da lakapları vardır. İçlerinde küçük Çinli Çi-Ka-Çi’ye, bir Eskimoya, Hintlilere, zencilere rastgelirsiniz. Fırdöndü, Acar, Zıpzıp, Zırtlak, Mişka, Sakallı Dede, Sivrikülah, Mik, Rikki, Tekdiş, hep bunlar orman cüceleridir. Gene orman cücelerinin arasında Bilgiç ve Mankafa isimli iki kardeş vardır ki, bunlardan bir tanesi çok okumuştur; bunun için ona ne sorarsan sor hemen cevabını verir. Halbuki ötekisi hiçbir şey bilmez, kara cahilin biridir. Gene orman cücelerinin arasında iki bücüre rastlarsınız ki, bunlardan birini Serçeparmak, ötekisini Mikropçuk diye çağırırlar … Fırçacık, orman cücelerinin ressamıdır. Onların, Merhem Kutusu isimli bir de doktorları vardır ki, daima ceplerinde ilaç şişeleri,. hap kutuları, sargılar taşır, orman cüceleri hastalandıkları zaman onlara bakar. Tabii daha birçok orman cüceleri vardır, fakat saymakla bitmez ki…

Yalnız, orman cücelerinin içinde en çevikleri, en akıllıları, en cesurları benim, ben, Yusufçuk. Ben, hepsinden daha şık, her zaman son modaya göre giyinirim. Üstümdeki frak moda mecmualarından arayıp çıkardığım modele göre dikilmiştir. Başımda pırıl pırıl yanan silindir şapkam İstanbul’un en iyi mağazalarından satın alınmıştır. Benimkiler gibi şık kunduralar hiç kimsede yoktur. Bir gözümde tek gözlük vardır, ama ben bunu gözümün fena gördüğü, yahut miyop olduğum için takmam, tek gözlüğü kendime çok yakıştırırım da onun için takarım. Misafirliğe gittiğim zaman frakımın yakasında daima kocaman bir beyaz gül bulunur; yüksek kolalı, kar gibi beyaz bir yaka takarım.

Orman cüceleri benimle alay ediyorlar, ben bunu biliyorum. Onlara göre ben, sözde, züppenin, cakacının biriyim. Bana “Boşkafalı” diye bir de lakap taktılar. Hep bunlar beni kıskandıkları için. Yoksa hakikaten boş kafalı olsaydım yüksek silindir şapka başımın üstünde bu kadar güzel durur muydu? Elbette ki, hayır! Sonra boş bir kafa tek gözlüğü böyle benim gibi kendine yakıştırarak takabilir mi? Şüphesiz ki, hayır!

Benim kafam boş değildir, bilakis en akıllı fikirlerle doludur.

Ben şimdiye kadar neler düşünmedim, neler! Ne marifetler yaptım! Ne cesaret harikaları gösterdim! Orman cücelerinin benimle alay etmeleri değil, bilakis aralarında benim gibi bir akıllının bulunduğu için iftihar etmeleri lazım gelirdi.

Hem, siz de, başımdan geçen bütün işleri, yaptığım bütün marifetleri, nasıl cesaret gösterdiğimi bu günü gününe yazdığım hatıra defterimi okuyup bana hak verirsiniz. Benim ne kadar cesaretli olduğumu herkesten ziyade Doktor Merhem Kutusu bilir. Çünkü o birçok sergüzeştlerde aldığım yaraları kendi elleriyle sarmıştır. Fakat orman cüceleri benim cesaretimi de kıskanırlar ve bu kıskançlıklarından bana korkak derler. Sözde ben o kadar korkakmışım ki, bir gün karşıma çıkan bir ağustos böceğinden ürkmüşüm de tabana kuvvet kaçmışım. Evet, tabana kuvvet kaçtım, fakat -inanınız bana- katiyen korkudan değil. Sadece, ben ağustosböceklerini sevmem de onun için. Ne zaman bir ağustosböceği görsem; hemen üstüme tırmanıp bacağımdan ısıracakmış gibi gelir… Sonra, şunu da söyleyeyim ki, benim kaçtığım hayvan herhalde ağustosböceği değildi. Bana kalırsa o bir gergedandı. Fakat iddia etmesini sevmediğim için bunun bir gergedan olduğunu ispata kalkışmadım.

Nazım Hikmet – Masallar

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir