Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/hikayelerimizden/public_html/wp-config.php:1) in /home/hikayelerimizden/public_html/wp-includes/feed-rss2.php on line 8
öykü örnekleri arşivleri - Hikaye Oku https://hikayelerimizden.com/tag/oyku-ornekleri Hikaye Çeşitleri Sun, 29 Aug 2021 15:38:05 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://hikayelerimizden.sirv.com/WP_hikayelerimizden.com/2020/06/c/r/n/cropped-hikayelerimizden.png?w=32&h=32&scale.option=fill&cw=32&ch=32&cx=center&cy=center öykü örnekleri arşivleri - Hikaye Oku https://hikayelerimizden.com/tag/oyku-ornekleri 32 32 KISA HİKAYELER – KISA ÖYKÜLER https://hikayelerimizden.com/tarihi-hikayeler/kisa-hikayeler-kisa-oykuler.html https://hikayelerimizden.com/tarihi-hikayeler/kisa-hikayeler-kisa-oykuler.html#respond Sun, 29 Aug 2021 15:38:05 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=8167 KISA HİKAYELER – KISA ÖYKÜLER “CENNET KIZIN CİNNETİ” Çivit gibi mavi göğün sarı toprağa değen uçlarından güneşin ulvî dalgaları köyü kıpkızıl sarmıştı. Gökte hiç bulut yoktu. Hava sıcak ve ağırdı; kızıl loşluğun indiği dar, gübreli sokaklardan keskin bir ahır kokusu çıkıyor, evlere dönen inekler çıngıraklarını sallayarak kendi kapıları önünde duruyor, boynuzlarıyla duvara vuruyor, sonra sabûr […]

The post KISA HİKAYELER – KISA ÖYKÜLER appeared first on Hikaye Oku.

]]>
KISA HİKAYELER – KISA ÖYKÜLER

“CENNET KIZIN CİNNETİ”

kısa hikaye-kısa öykü

Çivit gibi mavi göğün sarı toprağa değen uçlarından güneşin ulvî dalgaları köyü kıpkızıl sarmıştı. Gökte hiç bulut yoktu. Hava sıcak ve ağırdı; kızıl loşluğun indiği dar, gübreli sokaklardan keskin bir ahır kokusu çıkıyor, evlere dönen inekler çıngıraklarını sallayarak kendi kapıları önünde duruyor, boynuzlarıyla duvara vuruyor, sonra sabûr bekliyorlardı.

Bazan elinde bakraç, yazma başörtüsü arkasına atılmış örgülerini sallayarak bir kız duvarlardan açılan küçük bir kapıdan çıkıyor, bazan uzun sopasının bir ucunu arkasından kollarının altından geçirmiş bir çoban çocuk başı önünde bir türkü mırıldanarak dönüyordu. Avlulardaki saman yığınlarıyla, sazdan damlı, duvarlar arkasına sinen köy evlerinin kızıl loşluğundan yavaş yavaş gece karanlığına geçerken, keskin hututu eriyor, gayrımuayyen bir yığın, bir siyah kümeye inkılâp ediyordu. Uzaktan çoban köpeklerinin kalın akislerle havlamalarına ince kuzu melemeleri, derin öküz böğürtüleri karışıyordu. Hepsinin üstünden köyün paytak, tahta bir minaresinden garip, kudretli fakat ahenksiz bir ses ezan okuyordu.

Herkesin meşgul olduğu bu saatte Cennet Kız sıvalı alçı duvardan açılan kapısından fırlıyor, sağa sola korkan gözlerle bakıyor, duvarların gölgesinde saklanarak, arkası iki büklüm, ürkek ve sinik köyün önünden geçen Sakarya’nın gür çağıltılı kıyısına gidiyor, suların beyaz köpüklü bir girdap yaptıkları noktaya eğilmiş salkım söğütlerin altına sığınıyor, dizlerini dikiyor, ellerini yanaklarına dayıyor, ağlar gibi, ulur gibi garip garip sesler çıkarıyordu.

Gözlerinden yaş çıkmayan bir deli idi. İmansız gitmeye, ebediyen yanmaya mahkûm bir bedbahttı. Gündüzleri hemen hiç çıkmazdı. Akşamları onun ürkek gölgesine tesadüf edenler olursa “kelime-i şehadet” getirip kaçışırdı. Evinin önünden geçen çocuk, büyük adımlarını sıklaştırır, süratle uzaklaşırdı. Çok uzaktan görülürse köyün çocukları taş atar kaçarlardı. Bazan ihtiyar bacaklarının arasında bir tavan süpürgesi mezarlığa doğru koştuğu görülen ihtiyar Penbe Nine’si ona yiyecek getirmese, köyün onu ihata eden nefret ve korku hududu içinde köpek gibi açlıktan ölecekti. O köyde üç gün misafir oldum. Akşam ocak başlarında, gündüz harman yerinde bahsetmedikleri bu cadı kocakarı ile deli torunun korkusunu, ağırlığını bir kâbus gibi köylülerin gönlünde sezdim. O kadar gayritabiî ve şeytanî bir korku ve nefret kordonu ile o iki mahlûku, insan temasına karşı karantinaya almışlardı ki fazla temas gösterene, onlardan bahs edene şüphe ile bakıyorlardı. Fakat ben her ne pahasına olursa olsun bu iki bedbahtın hikâyesini öğrenmeye karar vermiştim. Kendi kendime mutlaka bunu yapacaktım.

***

Gün ışığında pejmürde, ibtidaî, üstü sazlarla örtülü bir sıva ve taş yığını olan köy, akşam kızıltılarında, ayın gümüş parıltısında bir peri efsanesinin sahnesine dönüyordu. Misafir olduğum evde sıcaklığın ağır nefesinde bîtap olan kadınlar kapılarının önüne toplanmışlar, alçak seslerle konuşuyor, gülüşüyorlardı. Çömelmiş rengârenk çorap ören kadınlar, alçak duvarlara dizilmiş kabaklar, orada burada gübre yığınları yanında ayakta geviş getiren inekler, Afrikaî bir his veren, tepesi yuvarlak ot yığınları üstünde gümüş ışıklı gölgeleri uzaktan çağlayan Sakarya’nın füsunu içime doldu.

— Hanife Nine ben şu Sakarya’ya kadar uzanacağım, dedim.

— Olur… Sakın Penbe cadının evinin önünden geçme!

— Geçmem nine!

Ev sahibinin evi gözden kaybolunca hemen Penbe Nine’nin evinin olduğu ıssız, dar sokağa saptım. Kabak dizili alçı duvarlar ortasında dar, kokulu sokak gümüş ışıkla yıkanıyordu. Küçük bir kapının arasında ihtiyar bir nine oturmuş, kuru dudaklarının arasında bir şeyler fısıldıyordu. Şalvarı, gömleği bin bir yama içinde, çıplak ayaklarını uzatmış, sırtını dııvara dayamış, kuru yanaklarına kirli başörtüsünün altından kır saçları dökülmüş, insan elinden ziyade kuru ve cılız bir ağaç kütüğüne benzeyen elleriyle teşbih çekiyor, müşteki, meyus bir sesle mırıldandığı “Allah, Allah” bazan yükseliyor, isyana benzeyen bir ifade alıyordu.

— Selâmünaleyküm Nine.

— Aleykümüsselâm.

— Burada ne yapıyorsun?

Küçük gözlerini büzdü. Yüzümü şüpheli tetkik etti.

Nidecem, havalanıyorum, sen nidiyorsun? Yabancıya benzersin.

— Köyde misafirim, yarın gidiyorum.

Sesimin mülâyemeti, dostluğu biraz yumuşattı. Başını salladı, bir ah etti.

— Bizim kız bugün yine çok kasvetli, dedi.

— Niçin Nine?

Ay ışığında hep böyle ediyor.. Sakarya’ya gitmek istiyor.

Bırak gitsin.

Yine başını salladı.

— Köyün uşakları hep meydanda, rahat komazlar, taşlarlar. Bak hele bir it gibi ürüyor gene…

Hakikat bahçenin içinden bir tiyatro dekoru gibi görünen küçük evin içinden en garip sesler geliyordu.

— Niçin yalnız bırakıyorsun Nine?

Başını salladı.

— Lâf etmez ki…

— Belki eder.

Deli torununa alâkamdan biraz mütehassis olmuş olacak, yüzüme bakan ihtiyar gözlerinde bir parıltı oldu, yumuşak bir sesle:

— İstersen beraber gidek, dedi.

***

Ay terasa açılan pencereden bir ışık şelâlesi gibi bu mütevazı karanlık odaya akıyordu. Boş ocağın sağında uzanan üzeri halı örtülü minderde elleri dizinde, yüzünün yarısı gümüş gibi beyaz ışıkta, yarısı gölge içinde oturuyordu. Rengi belli olmayan yıpranmış şalvarı, ötesi, berisi delik mintanın altında zavallı, zayıf bir genç kız vücudu beliriyordu, omuzlarından iki uzun örgü pusuya yatmış iki yılan gibi uzanmış, zayıf yüzü iki kocaman mavi gözünün koyulaşan, sâbit korku rengiyle “Meduz” gibi idi.

Ninesi yere diz çökmüş, ihtiyar elleri torununun ölü gibi dizlerinde duran ellerini okşuyordu. Sonra biraz gurur, biraz ümitle:

— Bak Cennet, bak misafir geldi, diyordu.

— Nine zavallı kıza ne oldu? Anlatsana… dedim. O ihtiyar gözlerini Cennet’in sabit gözlerine acı bir istifhamla dikti. Mermer gibi, eski bir resim gibi donmuş duran yüz kımıldadı, başını salladı. O vakit ihtiyar anlattı.

Felâket iki sene evvel olmuş. Köy sapa bir yerde olduğu için “Kuva-yı Milliye” gelmemiş. Yunan’dan da masun kalmış.

Fakat Sakarya ricatinden biraz evvel köye sekiz kişilik bir Kuvayı Milliye gelmiş. Reisleri Şerif Bey yavuz ve güzel bir yiğitmiş. Derhal o Cennet’e, Cennet de ona âşık olmuş. Köyden atları için arpa, kendileri için bedava yemek istiyorlar diye köylü Şerif Bey’e düşman olmuş, onun için Cennet Kız’ı Allah’ın emriyle istedi diye köylü Penbe Nine’ye de garez olmuşlar. Buraya gelince “ama Allah bilir Şerif Bey’in eli Cennet’in eline değmedi” dedi. Fakat bu Cennet’in gözlerinde öyle şimşekler, dudaklarında öyle tehlikeli bir homurtu hâsıl etti ki, ihtiyar bana gözlerini kırparak: “Peki, peki unuttum, Cennet’i aldı, karı koca oldular.” dedi.

Nihayet Sakarya harbinin topları işitilmiş, şoseden karınca gibi, kum gibi asker geçerken görmüşler ve Şerif Bey harbe gidiyorum diye köyden uzaklaşmış!

Üç gün sonra köyü Yunanlılar sarmışlar, karşıdaki yamaca karargâh kurmuşlar. Kurt gibi köye saldırmışlar. Herkes dağa kaçmış, fakat Cennet yatakta hasta imiş, yakalamışlar, karargâhlarına sürüklemişler.

Yunan karargâhında üç gün kalmış. Gâvurlar gittikten sonra yarı deli, yarı hasta sürünerek kız köye gelmiş.

Esasen Şerif Bey’in kahpesi diye köyde rahat huzur vermedikleri Cennet’i köy çocukları, delikanlıları taşla, tükürükle karşılamışlar. Hâlbuki aynı felâkete uğrayan daha başka kadınlar da varmış, imamın yeğeni Fatma bile…

Ne ise zavallı kız canını kurtarmış, fakat aylarca hezeyan içinde yaşamış. Felâket bununla bitmemiş. Üç ay sonra karnı büyümeğe başlamış.

Penbe Nine yemin ediyor. Aynı felâketin köyde üç kızın başına daha geldiğini anlatıyor. Fakat onların çocuklarını ne yapıp yapıp köyün ihtiyar kadınları ilâçla düşürmüşler. Penbe Nine’nin komşularından köyde ebelik eden Hafize Hala bir gece evlerine gelmiş, Yunan’dan kalan bu yüzkarasını yok etmek için Cennet’in de çocuğunu düşürmeği teklif etmiş.

Cennet ani bir isyanla çocuğun Şerif Bey’den olduğunu söylemiş, çocuğunu düşürtmek isteyenleri boğacağına yemin etmiş…

Penbe Nine ihtiyar başını sallıyor! Ağlıyordu. Eğer o çocuk düşse imiş köylünün gayzı geçecek, her şey unutulacakmış. Fakat deli Cennet’in önüne geçememişler, delirmiş, kudurmuş, yanına gelene saldırmış, gebe it gibi karnındaki yavruyu muhafaza etmiş. Neler neler çekmişler, doğuracağı gün böyle it gibi ürümüş, çocuğunu doğurmak istememiş, “Çocuk Şerif Bey’den, kıymayın, aman anam kıymayın” diye bağırmış, tepreşmiş.

Çocuk nihayet doğmuş. Oğlanmış. Böyle mehtaplı bir gecede komşular kapıyı çalmışlar. Penbe Nine’yi çağırmışlar, Yunan piçini ortadan kaldırmazsa evini yakacaklarını, Cennet’i parçalayacaklarını söylemişler. Yavruyu onların eline vermemek için küçük bir kilime sarmış, götürmüş Sakarya’nın salkım söğüt altında kaynayan girdaba atmış.

Garip, çok garip bir çığrış duydum. insan gırtlağından ziyade boğulan vahşi bir hayvanın boğazından çıkar gibi idi. içeriye akan ışıklar ortasında Cennet kuru gözleri ateş içinde, gırtlağını yarıp çıkan feryatlarla hem -ahenk ince kollarını sallıyor, başını dövüyor ve haykırıyordu:

— Aman anam Şerif Bey’in çocuğu nerede? Şerif Bey’in çocuğu nerede? Cinnetin en korkunç hummasıyla Cennet, ay ışığının yıkadığı dar sokakta uluyarak, çırpınarak Sakarya’ya, çocugunun mezarına gitti. ihtiyar, torununun arkasından kollarını sallayarak koştu. Ben insan kalbinin zayıf ve çapraşık muammalarının dünyada yığdığı ıztırap ve acıyla şaşkın, sersem, Hanife Nine’nin evine döndüm.

HALİDE EDİP ADIVAR – TDK YAYINLARI

2. sınıf kısa hikayeler, Manalı kısa Hikayeler, 5-6 yaş kısa hikayeler, Anlamlı güzel Hikayeler, 4. sınıf kısa hikayeler, kısa hikayeler 3. sınıf, Kısa öykü örnekleri ve yazarları, Zihinden hikaye yazma örnekleri, Manalı kısa Hikayeler, Gerçek hayat hikayeleri kısa, kısa hikayeler 3. sınıf, 5-6 yaş kısa hikayeler, Kısa öyküler, 4. sınıf kısa hikayeler, Büyükler için Hikaye, Anlamlı hikayeler, Dünyanın en kısa öyküleri, Kısa öyküler, Kısa Hikayeler, En iyi öyküler, Manalı kısa Hikayeler, Kısa öykü nedir, Öykü örnekleri, 2. sınıf kısa hikayeler,

The post KISA HİKAYELER – KISA ÖYKÜLER appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/tarihi-hikayeler/kisa-hikayeler-kisa-oykuler.html/feed 0
Çocuklar İçin Başarı Hikayesi; “Şampiyon Ördek” https://hikayelerimizden.com/basari-hikayeleri/cocuklar-icin-basari-hikayesi-sampiyon-ordek.html https://hikayelerimizden.com/basari-hikayeleri/cocuklar-icin-basari-hikayesi-sampiyon-ordek.html#respond Mon, 07 Jun 2021 12:17:27 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=8118 Çocuklar İçin Başarı Hikayesi; “Şampiyon Ördek” Çocuklar için başarı hikayesi; Bir gölün çevresinde binlerce ördek yaşıyordu. Bu ördekler, çeşitli yarışmalar düzenlerler, centilmence mücadele ederler ve birinci gelenleri ödüllendirirlerdi. Son birkaç yıldır yapılan yarışmalarda birinciliği Gadro kazanıyordu. Yüzme yarışı olsun, dalma olsun, güzel yürüme yarışması olsun Gadro hep önde, hep birinciydi. Gadro, arkadaşları oyun oynarken tek […]

The post Çocuklar İçin Başarı Hikayesi; “Şampiyon Ördek” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
Çocuklar İçin Başarı Hikayesi; “Şampiyon Ördek”

Başarı Hikayeleri

Çocuklar için başarı hikayesi; Bir gölün çevresinde binlerce ördek yaşıyordu. Bu ördekler, çeşitli yarışmalar düzenlerler, centilmence mücadele ederler ve birinci gelenleri ödüllendirirlerdi. Son birkaç yıldır yapılan yarışmalarda birinciliği Gadro kazanıyordu. Yüzme yarışı olsun, dalma olsun, güzel yürüme yarışması olsun Gadro hep önde, hep birinciydi. Gadro, arkadaşları oyun oynarken tek başına antrenman yapmış, hırsla kendini büyük bir şampiyon olacağım diyerek yetiştirmişti. Birinci olamamak diye bir şeyi düşünemezdi. Zaten her şeyden emin olmadan yarışmalara katılmamış ve girdiği ilk yarışmadan zaferle çıkmıştı. Başarı hikayesi

Gadro, son günlerde arkadaşlarına yakında buralardan gideceğini söylemeye başladı. Zaten burada sıkışıp kalmıştı. Dünya bu kadar küçük değildi. Çekip gitmeli dünyaya Gadro’yu tanıtmalıydı. Gadro, bir gün ansızın çekip gitti. Hızlı adımlarla yürüyüp giderken, dönüp arkasına bakmadı. Gadro, gölden uzaklaştıkça kalbini kemirmeye başlayan huzursuzluğun gitgide büyümekte olduğunu fark etti. Ne zaman birkaç orman hayvanını bir arada görüp yanlarına gitmeye kalksa huzursuzluğu çoğalıyordu. Çünkü onlar Gadro’ya sıradan biriymiş gibi davranıyorlar, bazı konularda ileri sürdüğü fikirlere gülüp geçiyorlardı.

Gadro, bir süre sonra yürüyüşünün bile gülümsemelere neden olduğunu görünce canı iyiden iyiye sıkılmaya başladı. Bunlar da kimdi böyle? Kim oluyorlardı da onun çapında birine gülüyorlardı? O, koskoca bir şampiyondu. Göl kıyısında yaşayan binlerce ördek arasında adı bir ilah gibi anılıyordu. Ya bunları kim tanıyordu? Daha birbirlerini tanımak değil, kendi kendilerini bile tanımıyordu bunlar. Kendi adını unutmuş biri, Gadro’nun namını işitmiş olsa bile, şimdi hatırlamasına olanak var mıydı? Zavallıydı bunlar, hepsi zavallıydı.

Gadro, pek çok yeri gezip dolaştıktan beş yıl sonra göl kıyısına geri döndü. Artık eskisi gibi göl kıyısında dolaşmıyor, geceleri gölde yüzme, dalma antrenmanları yapıyor, gündüzleri ise, gölü rahatça görebileceği bir tepeye çıkarak, gölde yüzen ördekleri seyrediyordu. Gadro, bir gün yine bu tepeye çıkmıştı. Biraz sonra kırk elli ördeğin göl kıyısına gelerek, bunlardan ayrılan beş ördeğin göle girip birbirleriyle yarıştıklarını gördü. Arada bir, tek tük alkış sesleri duyuluyordu. Herhalde antrenman yapıyorlar, diye düşündü, Gadro. Aradan biraz zaman geçtikten sonra yaşlı bir ördeğin gelmekte olduğunu gören Gadro, tanınmaması için giydiği şapkasını gözlerinin üstüne kadar indirdi. Yaşlı ördek, selam verdikten sonra, Gadro’nun yanına oturdu: “ Yarışmalara bu yıl da ilgi pek az..” dedi. “ Baksana beş ördek yarışıyor, taş çatlasa elli ördek onları alkışlayıp gayrete getirmeye çalışıyor. “

Gadro şaşırmıştı: “Ne dediniz?.. Bunlar yarışıyorlar mı şimdi?.. Hayret, ben antrenman yaptıklarını sanmıştım!.”

Bunun üzerine yaşlı ördek:

“Yarışıyorlar evlat, yarışıyorlar. “ dedi. “ Bu yarışma yılın en büyük yarışması. Büyük ödülü bu yarışı birinci bitirecek uzun mesafe yüzücüsü ördek kazanacak. Eskiden bu gölde ne yarışmalar yapılırdı. Bu tepe, şu yandaki tepeler, şu gerideki tepeler, tıklım tıklım dolardı. Her yarışmaya yüzlerce ördek katılırdı. Yarışmalar, büyük bir çekişme içinde günlerce devam ederdi. Son gün yapılan final yarışmalarıyla birinciler belli olur, alkışlar arasında ödüllerini alırlardı. Ne zaman ki, O, buralardan gitti, yarışmalardaki tüm heyecan bitti. Böyle giderse birkaç yıla kalmaz, yarışacak sporcu bulunmaz. Seyirci olmayınca yarışacak sporcu bulmak zor oluyor.”

Gadro, tanımasın diye yaşlı ördeğin yüzüne bakmıyordu. Yaşlı ördek sözlerini tamamlayınca, Gadro, tanınma korkusunu unutarak başını çevirirken şöyle konuştu:

“O gittikten sonra yarışmalardaki tüm heyecan bitti dediniz. O dediğiniz kimdi ki?”

“Bana bu soruyu sormakta yerden göğe kadar hakkın var. “dedi yaşlı ördek.“Zaten sen sormasan da, ben onun adını söyleyecektim. Senin yabancı olduğun, çok uzaklardan buralara geldiğin belli. Yoksa kimden söz ettiğimi anlardın. O, dediğim Gadro’ydu, evlat. Gadro, büyük bir şampiyondu. İlk girdiği yarışmadan son girdiği yarışa kadar hep birinci oldu. Herkes, Gadro’yu seyretmeye gelirdi. Binlerce seyircinin yaptığı tezahürat korkunç olurdu. O yarışırken dağ-taş ( Gadro…Gadro…) diye inlerdi. Gadro gideli beş yıl oldu ama onu bir türlü unutamadık. Aradan bunca zaman geçmesine karşın birkaçımız nerede bir araya gelsek Gadro’dan bahsetmeye başlarız. Gadro başkaydı canım, Gadro bambaşkaydı.”

Yaşlı ördek sözlerini tamamlarken Gadro duygulanmış ve göz pınarlarında biriken yaşları silmek için şapkasını biraz yukarıya kaldırmıştı. Kendisini yarışırken ve göl çevresinde gezerken pek çok defa gören yaşlı ördek karşısındakinin kim olduğunu anlamıştı. Bu, büyük şampiyon Gadro’ydu. İnanılır gibi değildi. Demek Gadro yıllar sonra geri dönmüştü. İlk anlarda inkar etmesine, Gadro olmadığını söylemesine karşın, yaşlı ördeğin uzun süren ısrarlarına dayanamayan Gadro, sonunda geri döndüğünün herkes tarafından bilinmesine razı oldu.

Ertesi gün gölde binlerce ördek toplanmıştı. Hepsi, büyük bir sabırsızlıkla Gadro’yu bekliyordu. Gadro, onları fazla bekletmedi, geldi, göle girdi, yanında yaşlı ördek olduğu halde, ördeklerle tanıştı, hal hatır sordu, iltifatlar etti, onlarla kısa süren konuşmalar yaptı, gönüllerini aldı. Daha sonra düzenlenen yarışmaya kadar Gadro, genç ördeklere gölde antrenman yaptırdı. Onların iyi birer yarışmacı olmaları için sonsuz gayret gösterdi. Düzenlenen her yarışmaya Gadro da katılıyordu. Eskiden olduğu gibi, yine her yarışmaya yüzlerce ördek katılıyor, yine yarışmaları binlerce ördek seyrediyor, yine dağ-taş ( Gadro…Gadro…) diye inliyordu. Gadro yarışmalarda birincilikler alıyordu fakat bazı final yarışmalarında Gadro’nun geçildiği görülüyordu ve bunu Gadro’nun yeni şampiyonlar ortaya çıkması için yaptığını herkes biliyordu.

Gadro, yirmi dört yaşına girmiş ve iyice yaşlanmıştı. Birkaç yıldır sadece kısa mesafeli yüzme yarışlarına katılıyordu. Son yarışında ilk metrelerde fenalık geçirmesine karşın, yarışı bırakmadı. En geride kalmıştı. Diğer ördekler yarışı tamamlayıp geriye dönüp baktıklarında Gadro’yu gördüler. Efsanevi şampiyon Gadro, ileri doğru yüzmeye çalıştıkça sırtüstü düşüyor, kendini kaybetmiş bir halde debelenip duruyordu. Yarışmacıların hepsinin üstünde Gadro’nun emeği vardı. O, gece gündüz demeden kendilerini bu yarışa hazırlamıştı. Hoca zor durumdaydı. Yardım etmeliydi. Yarışmacı ördekler, bir çırpıda Gadro’nun yanına gelip, onu kucakladılar. Yarı baygın durumdaki Gadro mırıldanıyordu. “Yarışı bitirmem lazım çocuklar, yarışı bitirmem lazım…” Gadro, binlerce ördeğin derin bir sessizlik içinde ayakta izlediği son yarışını diğer yarışmacıların kolları arasında bitirmeyi başardı.

Normalde bir ördeğin ortalama yaşam süresi yirmi beş yıldı. Gadro daha uzun yıllar yaşadı. Yarışmalarda yarışamasa bile yarışmalar yapılırken Gadro hep oradaydı.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

hikaye, hikaye oku, öykü, öykü oku, başarı hikayeleri, çocuklar için başarı hikayeleri, başarı öyküleri, çocuklar için başarı öyküleri, çocuk hikayeleri, çocuk öyküleri, eğitici hikayeler, eğitici çocuk hikayeleri, eğitici çocuk öyküleri, düşündüren hikayeler, düşündüren öyküler, ders veren hikayeler, ders veren öyküler, yol gösteren hikayeler, yol gösteren öyküler, Serdar Tuncer Hikayeleri, Serdar Tuncer Öyküleri, Hikaye örnekleri, hikaye arşivleri, öykü örnekleri, öykü arşivleri, okul için hikaye, kısa hikayeler, okul için kısa hikaye, kısa öyküler, çok güzel hikayeler, başarılı hikayeler,

The post Çocuklar İçin Başarı Hikayesi; “Şampiyon Ördek” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/basari-hikayeleri/cocuklar-icin-basari-hikayesi-sampiyon-ordek.html/feed 0