Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/hikayelerimizden/public_html/wp-config.php:1) in /home/hikayelerimizden/public_html/wp-includes/feed-rss2.php on line 8
Bilgelik Hikayeleri https://hikayelerimizden.com/ sitemizin Bilgelik Hikayeleri https://hikayelerimizden.com/category/bilgelik-hikayeleri Hikaye Çeşitleri Tue, 10 Oct 2023 22:44:08 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://hikayelerimizden.sirv.com/WP_hikayelerimizden.com/2020/06/c/r/n/cropped-hikayelerimizden.png?w=32&h=32&scale.option=fill&cw=32&ch=32&cx=center&cy=center Bilgelik Hikayeleri https://hikayelerimizden.com/ sitemizin Bilgelik Hikayeleri https://hikayelerimizden.com/category/bilgelik-hikayeleri 32 32 Düşündüren Hikayelerden “Arap Sabunu” https://hikayelerimizden.com/sizden-gelen-hikayeler/dusunduren-hikayelerden-arap-sabunu.html https://hikayelerimizden.com/sizden-gelen-hikayeler/dusunduren-hikayelerden-arap-sabunu.html#respond Tue, 10 Oct 2023 22:44:08 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=9213 Düşündüren Hikayelerden “Arap Sabunu” Mustafa Ünver Yine yoğun bir iş günü bitmiş, kendini taşıyamayacak kadar bitkin ayaklarla otobüs durağında bekliyordu Hasan. Sararmış yaprakların ağaçlardan rüzgarın da etkisiyle sağa sola uçuşarak düşmesi, şehirde buruk ve hüzünlü bir sonbahar şarkısının terennüm edilmesine neden oluyordu. Hasan bir an önce evine dönmenin özlemini duyuyordu. Sıcak bir çorba içip gül […]

The post Düşündüren Hikayelerden “Arap Sabunu” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
Düşündüren Hikayelerden “Arap Sabunu”

Mustafa Ünver

Yine yoğun bir iş günü bitmiş, kendini taşıyamayacak kadar bitkin ayaklarla otobüs durağında bekliyordu Hasan. Sararmış yaprakların ağaçlardan rüzgarın da etkisiyle sağa sola uçuşarak düşmesi, şehirde buruk ve hüzünlü bir sonbahar şarkısının terennüm edilmesine neden oluyordu. Hasan bir an önce evine dönmenin özlemini duyuyordu. Sıcak bir çorba içip gül yüzlü eşinin ferahlatıcı sohbetiyle ancak kendine gelebilirdi. Gün onu iyice bunaltmış, gerçekten yormuştu. İşyerindeki şef iş dağılımı ve ücretlendirme konusunda açıkça haksızlık yapıyordu. Bu haksızlık sadece bugün olmuş da değildi sonra. Bir şeyi bir defa yapabilen her zaman yapabiliyordu işte. Canla başla, özverili ve işinin hakkını vererek kurumuna faydalı olma gayretinde olan Hasan’a her zamanki gibi yine sadece yoğun iş yükü düşmüş; hafta sonu gerçekleşecek olan havadan sudan mini tatili kaymaklı mesai ücretiyle katmerleyen görevlendirme şefe yağcılık yapmaktan başka bir vasfı olmayan, üstelik toplantı konusuyla uzaktan yakından ilgi ve alakası olmayan Uygun’a verilmesi ister istemez canını sıkmıştı. İçi dardı ve bu sıkıntı onu günün rutin yorgunluğundan daha çok bitiriyordu. “Külfet nimete, nimet külfete göredir, ilkesi hani nerede? Beden yorgunluğu geçer, ama gönüldeki yorgunluk ne olacak? Geçmiyor işte,” diye kendi kendine içlenip söyleniyordu.

Yüzüne düşen çiseli yağmur damlaları hoşuna gitmiş, içine birden ferahlık gelmişti. Durağın sundurmasına girmeye çalışan insanların aksine Hasan dışarı çıkmaya çalışıyordu. Bu haksızlıklara sadece içinde isyan etmiyordu. Şefin yüzüne karşı bu haksızlığı açıkça ifade ederek tepki göstermesi başlangıçta Hasan’ı bir miktar rahatlatmıştı. Bu kez de şefin pişkin haksızlık kılıfı canının daha da sıkılmasına neden olmuştu. İnsan yeri gelince ne kadar kaba, vahşi ve görgüsüz olabiliyordu işte. Neymiş efendim bu görevlendirme tamamen kendi tercihi ve görev yetkisi içindeymiş ve dışarıdan haksız ve adaletsiz görünebilse bile kurumun sağlıklı işlemesi için yetkisini böyle kullanması gerekiyormuş. Böyle yapılmazsa makam zedelenir, kurum zarar görürmüş. Özrü kabahatinden büyük denir ya, şefinki de o misal. Sanki genel müdüre yağcılık etmek için yeğenini allayıp pulladığını kimse bilmiyordu. Sonra şefin Hasan’dan hoşlanmadığını; onun dürüst, çalışkan, kimseye yağcılık etmeyen, sadece kendi işinde ve gücünde biri olmasından hiç hazzetmediğini sanki kimse bilmiyordu. Anlayacağınız kümesi bekçi kıyafeti giymiş tilkiler bekliyordu. Hani şair diyor ya: “Günümüzde insan olmanın / Çok ağır bedeli var / Ya parçası olacaksın alçaklığın / Ya seni parçalarlar,” o hesap. Karanlık ancak karanlıktan hoşlanıyordu; aydınlıktan ise nefret ediyordu işte. Haksızlık ve adaletsizlik de en kara zulümdü, zulmetti, haramdı ve zifiri karanlıktı. Hatta sadece günah işlemek, haksızlık etmek, adaletsizlik yapmak değil; başkasının yaptığı yanlışa rıza gösterip desteklemek de aynı şekilde günah ve haramdı. Hele de adalet ve hak hiç ama hiçbir şart ve durumda örselenemeyecek kadar büyük kavramlar ve değerlerdir. “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse de kıyamet kopsun,” sözünün ağırlığı hele de iddiası olan bu türden insanlarda gram çekmemesine öyle üzülüyor, öyle öfkeleniyordu ki. Sadece kuru ezan, vatan, bayrak mottosuyla verilen kitlesel coşkuya zaman zaman sosyal medyada eşlik edip tempo tutmak ve haftada bir Google havuzundan seçtiği ayet veya hadisi paylaşmak ne kadar kolay, ne kadar sığ bir dindarlıktı. Ne ki bunlar her şey için yeter görünüyordu kimi zihniyet insanına. Muhammed Peygamber’in “ben de adil olmayacaksam ya kim adaletli olacak?” diye haykırışı ve serzenişi özellikle de iddialı insanlarda neden ama neden bir türlü karşılık bulmuyordu. Bu nübüvvet haykırışına herkesten önce onların “biz de adil olmazsak, ya kim adil olacak?” diye icabet etmesi, durumlarını düzeltmesi, hak yemeyi bırakması gerekmez miydi? Hem sonra adaletsizlik ve haksızlık yapmanın bir gerekçesi, bir izahı olabilir miydi? Böyle bir fasit mantığa hakka körlük yaşamış olanlardan başkası sığınabilir miydi? Her şeye bir izah, bir kılıf elbette bulunabilirdi belki ama hakka ve adalete karşı asla bulunmamalıydı, bulunamazdı. Çünkü hak ve adaletten daha yukarı hiçbir değer yoktu ki şu alemde. Haksızlığı ve adaletsizliği mazur gösterecek, caiz kılacak hiçbir gerekçe de olamazdı bu yüzden. Kama-manas haksızlık ve adaletsizlik yapma konusunda ne türden kuşkular, sanılar ve sanrılar oluşturursa oluştursun vehim asla itibar edilemez, dikkate alınamazdı. Hatta ne türden bir zorunluluk olsa bile herhangi bir zaruret bir başkasının hakkını ortadan kaldıramazdı.

Hasan zihin dünyasında bu düşünce ve duygularla cebelleşirken inmesi gerektiği durağa bir hayli yaklaştığını bile fark etmemişti. Bu yaman çelişkilere karşı iç dünyasında patlayan volkan öyle kolay dinecek gibi değildi. Başını alıp dağlara vurmak, hayatının geri kalanında hiçbir insan yüzü görmeden Robenson Crusoe misali yaşama hülyası benliğini kaplamıştı ki bu kez de otobüsün camından kaldırımdaki dev reklam panosunda pişkin pişkin sırıtan insan silueti dikkatini çekti. Popüler ulusal televizyon dizilerinden tanıdığı ünlü komedyenin otuz iki dişini birden sergileyerek ve iki elinde tutarak gösterdiği yeni formüllü Arap sabununun altında kocaman harflerle yazılmış “Bir sor, haydi bir sor bakalım; ben bunu niye yaptım?” cümlesine acı acı gülümsedi. “Hey güzel Allah’ım Sen bana ve aklıma mukayyet ol ne olur!” mırıltısını terennüm etmesiyle durağında inmesi bir oldu.

Mustafa Ünver

Sizden Gelen Hikayeler, Başarı Hikayeleri, Bir Hikaye, Düşündüren Hikayeler, Eğitici Hikayeler, gerçek hikaye, güzel hikayeler, hikaye arşivleri, hikaye oku, hikaye okuma, hikaye siteleri, hikayelerimiz, Kısa Hikayeler, Öykü, öykü oku, Mustafa Ünver, Mustafa Ünver hikayeleri,

The post Düşündüren Hikayelerden “Arap Sabunu” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/sizden-gelen-hikayeler/dusunduren-hikayelerden-arap-sabunu.html/feed 0
Çok Güzel Bir Hikaye “Kabuk Kırıcı” https://hikayelerimizden.com/kisa-hikayeler/cok-guzel-bir-hikaye-kabuk-kirici.html https://hikayelerimizden.com/kisa-hikayeler/cok-guzel-bir-hikaye-kabuk-kirici.html#respond Mon, 24 Jul 2023 14:20:29 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=9080 Çok Güzel Bir Hikaye “Kabuk Kırıcı” Kır artık kabuğunu, çık dışarı. Daha ne zamana kadar böyle edilgen ve havadaki nemden bile etkilenen olarak kalmaya devam edeceksin? Tamam okumayı çok seviyorsun, anladık. Ama artık yazmaya da başlamalısın. Ben de sadece okuyorum ama kendime aynı şeyi söyleyemiyorum, çünkü bende yazma yeteneği yok. Belki geliştirebilirim kendimi ama uzun […]

The post Çok Güzel Bir Hikaye “Kabuk Kırıcı” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
Çok Güzel Bir Hikaye “Kabuk Kırıcı”

Kır artık kabuğunu, çık dışarı. Daha ne zamana kadar böyle edilgen ve havadaki nemden bile etkilenen olarak kalmaya devam edeceksin? Tamam okumayı çok seviyorsun, anladık. Ama artık yazmaya da başlamalısın. Ben de sadece okuyorum ama kendime aynı şeyi söyleyemiyorum, çünkü bende yazma yeteneği yok. Belki geliştirebilirim kendimi ama uzun bir süreç. Deveye hendek atlatayım daha iyi. Ama sen benim gibi değilsin. Yazmak senin bir nevi işin olmuş. Üstelik bence sen iyi bir yazarsın. Sadece yazmaktan korkuyorsun o kadar, belki bir başlayamıyorsun. Çünkü sende inanılmaz bir tını var kardeşim; sen uçlarda, kenarlarda yazabiliyorsun. Nasıl söyleyeyim, hani filmlerde yüzlerce metrelik kayalık ve uçurumun en kenarındaki taşa zar zor tutunmuş bir can pazarı sahnesi vardır ya, bilirsin. Hani o taşın yavaş yavaş kayması anı vardır ya, işte kardeşim sen tam da oralarda yaşayıp oraları anlatabiliyorsun, bu her adamın, her yazarın kârı değil.

Abartıyor muyum? Hiç de değil? Beni bilirsin, avcılığı severim ama abartmayı sevmem. Silkinip yataktan kalkma vaktin çoktan geldi dostum, bir saniye bile kaybedecek vaktin yok artık bence. İçindekini, dışındakini, etrafındakini, atmosferindekini gösterme zamanın çoktan geldi, geçiyor bile. Saklamak, gizlemek ve susmak daha ne kadar sürecek? Konuş artık be adam, daha olmadın mı? “Ölü utanır” sözü sana daha ne kadar yakışmaya devam edecek? Haydi artık konuş, boz şu suskunluk orucunu. Kaç yıl oldu ağzını bıçak açmadı. Hep okudun, okudun, okudun. Hep konuştu herkes, bir sen konuşmadın. Daha dolmadın mı? Tamam olmadın mı daha? Yetmez mi daha? Kefâret bitmemiş midir daha?

Konuşmak gümüşse, sükût altın” sözünün beyninin ve yüreğinin tüm kılcallarını istilâ etmesi daha ne kadar sürecek? “Önce söz vardı” fermânı senden başka herkes için arz-ı endâm ederken, neden ama neden susan hep sen oldun? Bir kere de sen konuşsan, haykırsan. Bir kez “ben de varım” desen. Yıllarca içine saklandığın yalçın kozaları, kaplumbağanın o sert kabuğunu kırıp da bir çıksan dışarı. Eminim o zaman her şey çok daha güzel olacak.

“Hiç başarılı olmadın mı hayatta?” Hoppala bu da nereden çıktı şimdi? Demek yazarsan başarısız olmaktan korkuyorsun. Yeni bir başarısızlık sende onulmaz yaraların tekrardan deşilmesine neden olacak diye edilgen kalmaya kararlısın yani, öyle mi? Bence sen hayatta hiç de başarısız biri değilsin. Baksana gül gibi bir ailen var, her biri kendi ayakları üstünde durabilecek yaşlara gelmiş çocukların var. Bunlar az bir başarı mı? Biraz önce kendin söyledin, anlattın çocuklarını, eşini. Otuz iki yıl evli kalabilmek bile başlı başına büyük bir başarı bence. Hem sonra başladığın bütün projeleri öyle ya da böyle tamamladın. Kariyerinin zirvesine alnının teriyle, öz çabanla yükseldin. Kıymetini bilmediler diye neden düşmanlarını sevindireceksin ki? Tamam yaptığın çalışmalarla Nobel’e filan aday gösterilmedin, kabul ediyorum. Ama ortalıkta binlerce yazar var zaten aday gösterilmeyen. Sen de iyi biliyorsun ki Nobel denen kurmaca tamamen küresel, politik ve çevresel bir tiyatro aslında. Çalışmanın içeriğinden veya kalitesinden daha çok kafalarındaki subjektif kriterlere göre aday göstertip ödül veriyorlar birilerine. Nobel de nereden çıktı şimdi, neyse hemen terkediyorum bu konuyu. Kısaca birader, kafanı taktığın şeye bak. Hem sonra nice ünlü yazar var ki yazdıkları başlangıçta defalarca reddedilmiş, yayınlanmamış. Ünlü Rus yazar Gogol’un Burun öyküsünü mesela hiçbir yayıncı yayınlamamak istememiş başta; hikayeyi oldukça bayağı buldukları için reddetmişler. Sonra bir kaç yıl sonra Puşkin’in eline geçmiş öykü, okumuş ve anında değerini takdir edip yayınlamış. Adam sarraf, malı bir bakışta anlıyor. Gogol’u reddettiler de ne oldu sanki? Gogol Gogol olmaktan aşağı mı düştü? Kıymeti bilinmiyor diye güneş güneş olmaktan çıkıp ışığı daha bize ulaşmamış kör kütük bir küçük yıldız mı oldu? Ya da altının değerini bilmiyorlar diye altın altınlıktan çıkıp tenekeye mi döndü sanki? Bence sen bırak bu çekingenliği. En kötü ihtimalle okumazlar. Çağının insanlarının okuması şart mı sanki? İsterlerse okumasınlar, kendileri bilirler. Sen zaten kendin için, var olduğun, mutlu olduğun için yazmayacak mısın? Kaldı ki yayınlanan her çalışmayı sanki aman aman binlerce kişi mi okuyor? Hele akademik çalışmaları bir kaç meraklı erbâbından başka kim okuyor Allah aşkına? Ya da hoca yayınını ders kitabı olarak belirlediyse ders geçme hatırına zoraki okumuyorlar mı öğrenciler? Ama ne bileyim yazdıkların belki mesela iki asır sonra okunacak. Birileri kütüphanelerden yazdıklarını arayıp bulacaklar, okuyacaklar ve yararlanacaklar. Belki böylece asırlar sonra arkandan Fâtiha okuyanlar, hayır dua edenler bile çıkabilir değil mi? Bunu bilemeyiz, olabilir. Neden olmasın? Geçenlerde sen söylemiştin ya konuşurken Hz. Muhammed’in şuna benzer bir sözünü:

“Ölen her kişinin sevap-günah defterleri öldükleri an kapanır. Ancak arkasında yararlı ve erdemli evlâtlar, faydalanılan bir bilgi veya okul, cami, köprü gibi hayır eserleri bırakanların amel defterleri kapanmaz, sürekli hesaplarına sevaplar gelir, iyilikler yazılır.”

Onun için muhakkak yazmalısın kardeşim. Rivâyet bu ya, sen daha iyi bilirsin, hani Sokrates öğrencilerine “Oğlum muhakkak evlenin. Karınız iyi çıkarsa mutlu, kötü çıkarsa filozof olursunuz” demiş ya. Sen de onun gibi mutlaka yazmalısın. Her iki durumda da sen kazançlı olursun kardeşim.

“Yazsam ne olacak ki? Neyi değiştirebileceğim mi?” dedin? Bak bence yine çok yanlış düşünüyorsun. Yeteneği olan bir kimse yazmalı, yazmalı, durmadan yazmalı. Olur ki kötü yazdığı yazılar atılır, geride kalan o dupduru metinler ışık olur, dünyayı aydınlatırlar. Biraz önce de söylediğim gibi şu an belki kıymetin bilinmeyebilir, çalışman reddedilebilir ama bunun ne sakıncası var. Gün gelir bir yayıncı takdir eder ve çalışmanı yayınlar. Hem sonra yazar kendisi için yazdıktan sonra yayınlanıp yayınlanmamasının da bir önemi var mı sence? Yazmak aslında iyi okumanın bir göstergesi, belki bir sonucu. Tamam kabul edeyim her okuyan insan da muhakkak yazacak diye bir şart da yok ortada. Ama şöyle bir ikileme de var öte yandan:

“Her yazar mutlaka okur; ama her okur mutlaka yazar olur denemez.”

Okumayan, çalışmayan bir insan ne yazacak zaten değil mi, nasıl yazacak? Yazamaz ki. Bir ara sen bahsetmemiş miydin? Alanınızın duayen bir hocası doksan küsür yaşında hala okuyor ve yazıyor, diye. Hatta hazır olduğu halde yayınlanmasını istemediği onlarca kitap dosyası varmış. Bir ayağı çukurda bir insanın yazdıklarının hala yayınlanmamasını istemesi, ama ha bire okuyup yazmaya devam etmesi, müthiş bir tutku. Hâlis muhlis bir aydın davranışı değil mi bu kardeşim? Bu hoca ya mutlu olduğu/olmak için yazıyor şu halde. Ya da yazdıklarının karşılığını tamamen âhirette görüp almayı ümitlenmiş samimi bir pîr-i fânî mü’min. Her iki seçenek de çok ulvî, değil mi? Demek ki yazma eylemi ben varım ve yaşıyorum mottosunun bayrağı. Sen kalk ve yaz kardeşim, kır şu kabuğunu artık. Anlaştık mı, yazacak mısın?

Tamam sana kolay gelsin, hadi ben kaçtım.

Mustafa Ünver

hikaye, hikaye oku, ders veren hikayeler, eğitici hikayeler, yol gösteren hikayeler, başarı hikayeleri, motivasyon, hikayelerimiz, hikaye okumak, gerçek hikayeler, Mustafa Ünver, Mustafa Ünver hikayeleri, bilgelik hikayeleri,

The post Çok Güzel Bir Hikaye “Kabuk Kırıcı” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/kisa-hikayeler/cok-guzel-bir-hikaye-kabuk-kirici.html/feed 0
KAYBOLAN ZAMANLARIN HİKAYESİ https://hikayelerimizden.com/basari-hikayeleri/kaybolan-zamanlarin-hikayesi.html https://hikayelerimizden.com/basari-hikayeleri/kaybolan-zamanlarin-hikayesi.html#respond Tue, 25 Apr 2023 12:46:50 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=9012 KAYBOLAN ZAMANLARIN HİKAYESİ İş aralarındaki küçük boş zamanları iyi kullanarak neler kazanabiliriz! “Hayatı seviyor musun? O halde zamanı boş geçirme; çünkü hayat o kumaştan biçilir.” FRANKLEN “Ebediyet bile kaybolan dakikaları yerine koyamaz.” Eski bir şair “Saatler ölür, bizi de peşinden sürükler” Oxford’da bir saat kadranı üzerinden “Ben zamanı israf ettim, şimdi de o beni yiyor.” […]

The post KAYBOLAN ZAMANLARIN HİKAYESİ appeared first on Hikaye Oku.

]]>
KAYBOLAN ZAMANLARIN HİKAYESİ

İş aralarındaki küçük boş zamanları iyi kullanarak neler kazanabiliriz!

“Hayatı seviyor musun? O halde zamanı boş geçirme; çünkü hayat o kumaştan biçilir.”

FRANKLEN

“Ebediyet bile kaybolan dakikaları yerine koyamaz.”

Eski bir şair

“Saatler ölür, bizi de peşinden sürükler”

Oxford’da bir saat kadranı üzerinden “Ben zamanı israf ettim, şimdi de o beni yiyor.”

SHAKESPEARE

“Bana inanın, zamanımızı iyi kullandığımız taktirde umduğunuzdan çok fazla fayda elde edersiniz. Halbuki onu israf ederseniz zekanızdan, karakterinizden hayal ettiğinizden çok zarara uğrarsınız.”

GLADSTONE

“Güneşin doğuşu ile batışı arasında altmışar elmas dakika ile süslü iki altın saat boş geçirilerek kaybedildi. Hiçbir hediye onun yerini tutamayacaktır; çünkü o, bir daha geri gelmez.”

HOROCE MAN

Franklen’e ait mağazanın vitrini önünde bir saatten beri duran bir adam nihayet tezgahtarlardan birine: “Bu kitabın fiyatı ne kadar?” diye sordu.

Satıcı: “Bir dolar” deyince, diğeri: “Daha ucuza veremez misiniz?” dedi. Satıcı, fiyatın bir dolar olduğunu tekrarladı.

Adam bir süre daha kitaplara baktı ve: “Franklen burada mı?” diye sorunca tezgahtar cevap verdi:

“Evet, o matbaada ve şu an meşgul.”

Müşterinin “Ben onu görmek istiyorum.” ısrarına karşılık mağaza sahibi çağrıldı. Müşteri mağaza sahibine:

“Bu kitabın bana teklif edebileceğiniz en aşağı fiyatı nedir? sorusunu sorunca mağaza sahibinin kısaca verdiği cevap şu oldu:

“Bir dolar 25 sent.

“Bir dolar 25 sent mi! Bir dakika önce memurunuz bir dolar demişti.”

“Doğrudur. İşimi bırakmaktansa, onu bir dolara vermeyi tercih ederdim.”

Müşteri hayret etti; ama konuşmaya devam etmek isteyerek:

“Pekala son fiyatınız nedir?” dedi.

Franklen: “Bir buçuk dolar” diye karşılık verdi.

“Bir buçuk dolar mı? Fakat biraz önce siz bir dolar 25 sent demiştiniz.”

Franklen soğuk bir tavırla:

“Şimdi bir buçuk dolara satmaktansa ilk anda bir dolara satmayı daha çok arzu ederdim.” dedi.

Adam hiçbir şey söylemeden parayı verdi ve mağazayı terk etti. O, zamanı paraya tercih etmek gibi faydalı bir ders almıştı.

Zamanı israf edenlerin sayısı her yerde çoktur.

Amerika’da altın para basan darphanenin salonlarına öyle bir makine yerleştirilmiş ki, süpürme sonucunda dağılan altın tozlarını toplar, bu sayede yılda milyonlarca dolarlık altın tozu elde edilirdi. Bunun gibi hayatta başarı kazanan insanlara ait bir çeşit ağ vardır ki onunla hayatın kırpıntılarını, günün boş kalan zamanlarını, saatlerini dakikalarını yakalar ve onlardan faydalanmasını bilirler.

Kaybedilen dakikaları, boş geçirilen yarım saatleri, beklenmedik tatilleri ve bekleme yerlerinde geçirilen zamanlan yakalamayı ve onlardan faydalanmayı bilenlerin elde ettiği parlak sonuçlar karşısında, bu büyük değerin sırrını bilmeyenler hayretler içinde kalırlar.

Burrit: “Bütün yaptığım işleri tıpkı karıncaların yuvalarını yaptıkları gibi sürekli bir sabır ve kararlılıkla parça parça, kısım kısım yaptım.” diyor.

Günler, dostların bize gizlice getirdiği değerli hediyeler gibi görünmeyen bir el tarafından her sabah getirilir; fakat biz onları kullanmayı bilmezsek bir daha geri gelmemek üzere sessizce uzaklaşırlar.

Her yeni sabah, bize yeni güzellikler getirir; ama biz onları daha öncekiler gibi yine kabul etmezsek, artık ondan yararlanamaz hale geliriz. Nihayet ondan istifade etmek ve onu değerlendirme yeteneğimiz tamamen yok olur.

Denilebilir ki, kaybolan para çalışmak ve artırmakla; bilgi okumakla ve incelemekle; sağlık ilaç ve diyetle yerine getirilebilir; fakat kaybolan zaman asla yerine getirilemez.

Birçok evde: “Oh! Yemek aralarındaki beş on dakikadan başka boş zamanımız yok ki!” veya “Bir işe başlamak için hiç vakit bulamıyorum ki!” sözü her zaman işitilir. Halbuki bizim israf ettiğimiz bu anlar, talihsiz doğmuş birçok delikanlının başarılarını temin etmiştir.

Marion, çocuklarının uyuduğu saatler içinde çalışabildiği dakikalarda romanlarını ve değerli makalelerini yazarak harikalar çıkarmış, birçok eser vermiş olmasına rağmen hayatı hemen hemen çocuklarıyla uğraşmakla geçmiştir.

Longfellow, “Cehennem” isimli büyük kitabını, kahvesinin pişirilmesi ve sofranın kurulmasını beklediği on beşer, onar dakikalık zamanlarda tercüme etmiş ve kitabı bitirmek için senelerce sabırla çalışmıştır.

Burns, en güzel şiirlerini bir çiftlikte çalıştığı sıralarda yazmıştır. “Kaybolan Cennet” kitabının yazarı bir öğretmendi ve aynı zamanda bir lordun özel katipliğini yapıyordu. Değerli eserini o kadar işi arasından ayırabildiği onar dakikalık zamanlarda yazabilmişti.

Stuart Mili, en güzel eserlerini “India House”da memurken yazmıştı. Galile bir cerrahtı ve dünya onun keşiflerini, işleri arasında bulabildiği beş on dakikalara borçludur.

Bir deha sahibi olan Gladstone, yanında bir not defteri taşır ve boş kaldığı anlarda yapacağı işlere ait notlar alırdı. Orta zekalı insanlar olan bizler de unutkanlıktan kurtulmak için onun gibi hareket edemez miyiz?

Birçok büyük adam en küçük zamanlarını bile boş geçirmediği halde binlerce genç kız ve erkeğin bütün bir aylarını, hatta yıllarını boş geçirmeleri ne acınacak şeydir.

Faraday, kitapları ciltlemekle meşgulken boş zamanlarını deneylerle geçirirdi. O sıralarda bir arkadaşına yazdığı mektupta: “İstediğim tek şey zamandır. Ah! Kibarlarımızın israf ettiği saatleri, hatta günleri satın almak mümkün olsaydı!” diyordu.

Humboldt, resmî işleriyle o kadar çok meşguldü ki, bilimsel çalışmalarına ancak geceleri, herkesin uyuduğu saatlerde vakit bulabiliyordu.

Orta derecede yetenek sahibi bir adam, boş veya kahvelerde domino oynayarak geçirdiği saatlerden birini faydalı bir işe ayırsa, olduğundan bambaşka değerde bir insan olabilirdi. Her gün bir saatlik çalışma, on yılda cahil bir adamı kültürlü bir adam haline getirebilir. Bu bir saatlik çalışma iki günlük, iki haftalık ve iki aylık gazete ve dergi ile yılda on iki değerli kitap alacak kadar para kazandırabilir. Genç bir erkek veya kız, günde bir saat dikkatle 20 sayfa okuyabilir ki, bu yılda 7000 sayfa veya 18 büyük kitap yapar. Günde bir saat, basit bir yaşayışı faydalı ve mutlu bir hayata çevirebilir. Yine günde bir saat, tanınmayan bir adamı ünlü bir insan; faydasız bir adamı, insanlığın kurtarıcısı yapabilir. Bu böyle olunca birçok insanın her gün eğlence adı altında geçirdiği iki, dört, altı saatin faydalı bir işle uğraşılınca ne parlak sonuçlar vereceğini bir düşünün!

Her gencin faydalı ve zevkle yapabileceği bir işi olmalıdır. Bu iş, kendisinin asıl resmî işi olabileceği gibi, zevk aldığı faydalı bir meşguliyeti de olabilir. Yeter ki bütün kalbiyle kendini ona verebilsin. Eğer bu uğraşılacak iş için iyi bir seçim yapılır ve dikkatle çalışılıp denemeler yapılırsa, gencin karakteri de gelişerek yuvası mutlu bir hale gelir.

Burk: “Tembellik kadar insanı yoldan çıkaran bir şey yoktur; çünkü o, insanın zamanını herhangi bir işten daha fazla alır ve insan o an kendine hakim olamaz.” diyor.

Tarihin birçok ünlü adamı şöhretini resmî çalışma saatlerinin dışındaki uğraşılarına borçludur.

Soutey, bir dakikasını boş geçirmezdi ve bu sayede yüzlerce kitap yazabilmişti. Havtorn’un cep defteri onun hiçbir fırsatı, hiçbir düşünceyi kaçırmadığım gösteriyor. Franklen, yorulmak bilmeden çalışır, mümkün olduğu kadar fazla okuyabilmek için yemek ve uykuya daha az zaman ayırırdı.

Rafael’in 37 yıllık kısa hayatı, çalışmaya vakit bulamadıklarını iddia edenler için iyi bir ders olabilir.

Büyük adamlar vakit bakımından daima hasistirler.

Çiçeron: “Başkalarının genel eğlencelere, fikir ve vücut dinlenmesine ayırdıkları zamanı ben felsefe incelemelerine ayırırım.” diyordu.

Lord Bacon, şöhretini İngiltere meclisinde boş saatlerdeki çalışmalarına borçludur. Ünlü fizik bilgini Davi, kendini boş vakitlerinde bir laboratuvarda çalışarak yetiştirmiştir. Pope, birçok şiirini gecenin erken saatlerinde kalkarak yazmıştır.

George Stephanson, vaktini alfan kadar değerli tutardı. O, kendi kendini yetiştirmiş ve en iyi eserini boş zamanlarındaki çalışmalarıyla elde etmiştir. Mozart, yapılacak işi olduğu zaman uyumaz ve bazen sürekli olarak iki gece bir gün çalışırdı. Ünlü “Rekiem” ini ölüm döşeğinde bitirmişti.

Doktor Mason, “Lucretius” adlı eseri hastalarını görmeye gittiği arabanın içinde tercüme etmiştir. Darvin, eserlerinin çoğunu, duygu ve görgülerini gerektikçe küçük küçük kağıtlar üzerine not ederek yazmıştır.

Vatt, matematik ve kimyayı fabrikada çalışırken öğrenmiştir. Doktor Burney, İtalyanca ve Fransızca’yı at üzerinde işine gidip gelirken öğrenmiştir.

Şimdiki zaman, istediğimizi alabileceğimiz öncelikli maddedir. Geçmişi anarak, gelecek üzerine hayaller kurarak vakit geçirmeyin; şimdiki zamanı yakalayın ve ondan faydayı koparın.

Lincoln, kimsenin yardımı olmaksızın, hukuk ve genel bilgileri boş saatlerinde bilgilenmeyle elde etmiştir. Madam Somervil, komşularının gezip dedikodu yaptığı saatlerde, bitki ve yıldız bilimiyle uğraşmış, bu sahada birçok değerli kitap yazmıştır. O, seksen yaşındayken “Moleküller ve Mikroplar Bilgisi” adlı değerli eserini yayınlanmıştır.

Tembellik sinirleri paslandırır ve adaleyi çatlatır. Çalışmanın bir düzeni vardır; ama tembelliğin hiçbir düzeni yoktur.

Amerika cumhurbaşkanlarından Kennedy’in ertesi gün yapacağı işlerin planını çizmeden yatağa girmediği söylenir.

Kumaş fabrikalarında, basit bir ipliğin kopması bütün bir parça kumaşın değerini düşürür ve bu hatayı işleyen kızın kazancından kesilir; ama bizim hayatımızın dokumasından kopan iplerin karşılığını kim ödeyecek? Çünkü hareketlerimizin dokuduğu ipler bizim talihimizi örer. Belki bizim boş geçirdiğimiz saatlerdeki ipin eksikliği işimizi bozacak veya bizi telafisi imkansız bir zarara sokacak ya da o altın ip, parlaklığını ve güzelliğini hayatımıza katacaktır.

Faydalı işlerle uğraşan bir gencin yetişmesi için hiçbir endişeye gerek yoktur. Genç bir öğrencinin; öğle yemeğini nerede yediğini, akşam yemeğinden sonra ne yaptığını, pazarlarını ve izin günlerini nerede geçirdiğini incelemesi gerekir. Boş vakitlerini geçirme şekli bize onun karakterini gösterir. Birçok gencin başarısızlığa ve felakete sürüklenmesine neden olan, yemeklerden sonraki eğlence saatleridir. Aksine, başarıya ve zafere ulaşanların çoğu da bu saatlerde iyi işlerle uğraşmışlar veya gelişmelerine yardım edecek topluluklara devam etmişlerdir.

Türkler “vakit nakittir” der. Biz o nakiti (parayı) boşa harcamayalım. Bir lirayı sokağa atmak nasıl budalalıksa, bir saati faydasız geçirmek de öyle budalalıktır. Zaman kaybetmek insanın karakterinden güç, hayatiyet, kuvvet kaybetmesi demektir. Zamanı öldürme şeklinize dikkat edin; çünkü geleceğiniz ona bağlıdır.

Edvard Everet: “İnsanın; yeteneklerini geliştirmesinde, keskin bir gözle ilerleme şanslarını görerek, zamanını boş geçirmeyerek, heveslerine ve cinsel zevklerine hakim olarak kendine faydalı olabilmesi elindedir.” der.

hikaye, hikaye oku, hikaye okuma, öykü, bilgelik hikayeleri, düşündüren hikayeler, eğitici hikayeler,  ders veren hikayeler, atasözü hikayeleri, zaman, zamanın değeri, zamanın önemi, zamanın kıymeti,  başarı, başarı hikayeleri, çalışmak, çalışmanın önemi, zamanın kazandırdıkları, 

The post KAYBOLAN ZAMANLARIN HİKAYESİ appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/basari-hikayeleri/kaybolan-zamanlarin-hikayesi.html/feed 0
Gerçek Bir Hikaye https://hikayelerimizden.com/dusunduren-egiten-hikayeler/gercek-bir-hikaye.html https://hikayelerimizden.com/dusunduren-egiten-hikayeler/gercek-bir-hikaye.html#respond Thu, 13 Apr 2023 15:42:51 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=9006 Gerçek Bir Hikaye “Bir İnsanın Anavatanı Çocukluğudur. “ Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı: – Hayrola, neden elimi öpmek istedin? – Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinize katıldım. […]

The post Gerçek Bir Hikaye appeared first on Hikaye Oku.

]]>
Gerçek Bir Hikaye

“Bir İnsanın Anavatanı Çocukluğudur. “

Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:

– Hayrola, neden elimi öpmek istedin?

– Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinize katıldım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.

– Ne oldu, nasıl oldu? hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler.

– Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin ve bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”

Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:

– Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşaması için gerekli olanaklar yaratmaktır.” Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşaması için uygun fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm. Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki
oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam? hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler,

– Hayır, neden? hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler,

– Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. “Oğlum bugün ödevini yaptın mı?” Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye yapmıyorsun ödevini!” diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.

Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:

– Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. “Ben ne biçim babayım,” diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.

– Radikal bir karar!  hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler,

– Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya, bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu. hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler,

– Eşiniz ne dedi? hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler,

– Hocam biliyor musun ne oldu? hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikaye

– Ne oldu?  hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler.

– Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, “Bu ne biçim seminermiş be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizimki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz.”

– Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!

– Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.

– Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın? 

– İşte onun evet dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve “Hayır!” anlamına gelen “cıkk” dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, ‘Baba ya, ben seni çok seviyorum.’ Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar bana beni sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. “Ne büyük tehlike!” diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım. hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler.

– Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizli, ama önemli bir tehlike!

– İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen-veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın,” demişti. O
nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim! Yok, dedi, ‘Sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim. ‘

– Eşiniz gelmek istemedi! hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler.

– Hayır istemedi. ‘Yaa, beraber gidelim’, diye ısrar ettim ‘Hayır hayır sen yalnız gideceksin’ dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye. Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler. Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, ‘Siz ne yaptınız bu çocuğa?’ dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. ‘Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa?’, dedi.

“Çok mu kötü hocam?” diye sordum. Gülümsedi, ‘Hayır, kötü değil’, dedi. “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?”

– Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz? 

– Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım. İnanamıyordum kulağıma, içimden, ‘Vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar?’ duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. “O kadar mı kötü?” diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım. Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.

“Gel seni yeniden kucaklayayım!” dedim. Kucaklaştık.

“Çocuklar gülsün diye!” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun! hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler.

Doğan CÜCELOĞLU hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler.

hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler, eğitici hikayeler, bilgelik hikayeleri, düşündüren öyküler, eğitici öyküler, hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler, eğitici hikayeler, bilgelik hikayeleri, düşündüren öyküler, eğitici öyküler, gerçek hikayeler, yaşanmış hikayeler, gerçek öyküler, yaşanmış öyküler, ders veren hikayeler, doğan cüceloğlu, doğan cüceloğlu hikayeleri, gerçek hikayeler, yaşanmış hikayeler, gerçek öyküler, yaşanmış öyküler, ders veren hikayeler, doğan cüceloğlu, doğan cüceloğlu hikayeleri, hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler, eğitici hikayeler, bilgelik hikayeleri, düşündüren öyküler, eğitici öyküler, gerçek hikayeler, yaşanmış hikayeler, gerçek öyküler, yaşanmış öyküler, ders veren hikayeler, doğan cüceloğlu, doğan cüceloğlu hikayeleri.

öykü, düşündüren hikayeler, eğitici hikayeler, bilgelik hikayeleri, düşündüren öyküler, eğitici öyküler, hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler, eğitici hikayeler, bilgelik hikayeleri, düşündüren öyküler, eğitici öyküler, gerçek hikayeler, yaşanmış hikayeler, gerçek öyküler, yaşanmış öyküler, ders veren hikayeler, doğan cüceloğlu, doğan cüceloğlu hikayeleri, gerçek hikayeler, yaşanmış hikayeler, gerçek öyküler, yaşanmış öyküler, ders veren hikayeler, doğan cüceloğlu, doğan cüceloğlu hikayeleri, hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler, eğitici hikayeler, bilgelik hikayeleri, düşündüren öyküler, eğitici öyküler, gerçek hikayeler, yaşanmış hikayeler, gerçek öyküler, yaşanmış öyküler, ders veren hikayeler, doğan cüceloğlu, doğan cüceloğlu hikayeleri. Hikaye, hikayeler, hikaye oku, hikaye okumak, öykü, düşündüren hikayeler.

 

The post Gerçek Bir Hikaye appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/dusunduren-egiten-hikayeler/gercek-bir-hikaye.html/feed 0
Kısa Hikaye Fildişi Tarak https://hikayelerimizden.com/bilgelik-hikayeleri/kisa-hikaye-fildisi-tarak.html https://hikayelerimizden.com/bilgelik-hikayeleri/kisa-hikaye-fildisi-tarak.html#respond Thu, 16 Dec 2021 13:25:00 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=8250 Kısa Hikaye – Fildişi Tarak BİR GÖNÜL ADAMINA, dostlarından biri fildişi bir tarak hediye etmişti. Fakat daha sonra araları açılınca, bu defa da ona “köpek” diye hakaret etti. Adam, tarağı dostuna fırlatarak şöyle dedi: “Bu kemik bana lazım değil. Yeter ki, bir daha bana köpek deme!”* * *– İnsan kendi sirkesini yedikçe, bal sahibinin eziyetini […]

The post Kısa Hikaye Fildişi Tarak appeared first on Hikaye Oku.

]]>
Kısa Hikaye – Fildişi Tarak

BİR GÖNÜL ADAMINA, dostlarından biri fildişi bir tarak hediye etmişti. Fakat daha sonra araları açılınca, bu defa da ona “köpek” diye hakaret etti. Adam, tarağı dostuna fırlatarak şöyle dedi:

“Bu kemik bana lazım değil. Yeter ki, bir daha bana köpek deme!”
* * *
– İnsan kendi sirkesini yedikçe, bal sahibinin eziyetini çekmez.
– Bir dilek için padişah huzuruna gitme.
– Tamahı bir yana bırak, padişah sen ol.
– Eğer nefsine düşkünsen, onun bunun kapısını kıble edinirsin! Nefsin her an “Ver” diye tutturursa, boynunu eğerek, seni zillet içinde dolaştırır.

Etiketler: Zeka geliştirici masallar oku, 6 yaş eğitici Hikayeler Dinle, 5-6 yaş eğitici hikayeler, 6 yaş eğitici Hikayeler, Eğitici Hikayeler Kısa, Eğitici masallar okul öncesi, Eğitici uyku masalları, 4-5 yaş eğitici hikayeler, Eğitici uyku masalları, Zeka geliştirici masallar oku, 5-6 yaş eğitici hikayeler, Dini eğitici hikayeler oku, Eğitici Hikayeler Kısa, 4-5 yaş eğitici hikayeler, Eğitici Hikayeler Egitimhane, 6 yaş eğitici Hikayeler, Ders alinacak gerçek hayat hikayeleri, Hayata Yön Veren kısa Hikayeler, İyilik Hikayeleri kısa, Etkileyici hikayeler, Kısa anlamlı Hikayeler, Düşündüren Hikayeler, Harika kısa hikayeler, Manalı dini hikayeler, Ders alinacak gerçek hayat hikayeleri, Hayata Yön Veren kısa Hikayeler, Etkileyici hikayeler, Düşündüren Hikayeler kısa, Dünyanın en kısa mutluluk hikayesi, Manalı kısa Hikayeler, İyilik Hikayeleri kısa, Akıl Dolu Hikayeler,

The post Kısa Hikaye Fildişi Tarak appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/bilgelik-hikayeleri/kisa-hikaye-fildisi-tarak.html/feed 0
Ders Veren Hikayeler “Ekşi Yüzlünün Balı” https://hikayelerimizden.com/dusunduren-egiten-hikayeler/ders-veren-hikayeler-eksi-yuzlunun-bali.html https://hikayelerimizden.com/dusunduren-egiten-hikayeler/ders-veren-hikayeler-eksi-yuzlunun-bali.html#respond Sat, 15 May 2021 15:02:16 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=8088 Ders Veren Hikayeler “Ekşi Yüzlünün Balı” Ders Veren Hikayeler, Tatlı Dilli, güler yüzlü bir delikanlı bal  satardı. Bu, öyle yakışıklı, öyle sevimli bir gençti ki, gönüller onun şeker gülüşünden yanar tutuşurdu. Genç satıcı beli boğumlu bir şeker kamışını andırırdı. Sinekten çok müşterisi vardı. Öyle ki, hani zehir satsa, onun elinden olduktan sonra herkes bunu bal […]

The post Ders Veren Hikayeler “Ekşi Yüzlünün Balı” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
Ders Veren Hikayeler “Ekşi Yüzlünün Balı”

Ders Veren Hikayeler

Ders Veren Hikayeler, Tatlı Dilli, güler yüzlü bir delikanlı bal  satardı. Bu, öyle yakışıklı, öyle sevimli bir gençti ki, gönüller onun şeker gülüşünden yanar tutuşurdu.

Genç satıcı beli boğumlu bir şeker kamışını andırırdı. Sinekten çok müşterisi vardı. Öyle ki, hani zehir satsa, onun elinden olduktan sonra herkes bunu bal şerbeti diye içerdi.

Bir gün kaba saba bir adam, bu delikanlının satışını gördü, kazancını kıskandı. Ertesi gün kendisi de başında bal, yüzünde sirke, şehri dolaşmaya başladı. Bağıra çağıra, bir o yana, bir bu yana, mahalle arasında geziniyor, malını satmaya çalışıyordu. Fakat ne hikmetse, balına müşteri değil, tek sinek bile konmadı.

O gün eline hiç para geçmedi. Akşam olunca sıkıntı içinde evine döndü. Fena halde kızmıştı. Suratını cezadan korkan suçlular gibi asmış, kaşlarını bayramda zindanda kalan mahpuslar gibi çatmıştı.

Karısı ona şaka yollu şöyle söyledi: “Yüzü ekşi olanın balı acı olur!”

* * *

Çirkin huy, insanı Cehenneme götürür. Güzel huy ise Cennetten gelmiştir. Haydi altının gümüşün yok, bir tatlı dilin de mi yok! Irmak kenarından sıcak su iç de, ekşi yüzlünün elinden soğuk şerbet içme!

* * *

hikaye, hikaye oku, çirkin huy, cehennem, cennet, altın, gümüş, ders veren hikayeler, eğitici hikayeler, düşündüren hikayeler, bilgelik hikayeleri, ibretlik hikayeler,

The post Ders Veren Hikayeler “Ekşi Yüzlünün Balı” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/dusunduren-egiten-hikayeler/ders-veren-hikayeler-eksi-yuzlunun-bali.html/feed 0
Dini Hikaye “Eceli Gelen Yaşamaz” https://hikayelerimizden.com/dini-hikayeler/dini-hikaye-eceli-gelen-yasamaz.html https://hikayelerimizden.com/dini-hikayeler/dini-hikaye-eceli-gelen-yasamaz.html#respond Wed, 07 Apr 2021 13:19:34 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=7931 Dini Hikaye “Eceli Gelen Yaşamaz” Dini Hikaye: Erdebil Şehrinde demir pençeli, vurduğunu deviren, güçlü kuvvetli bir genç vardı. Yayını öyle kurardı ki, onları sapan demirinden bile geçirirdi. Bir gün onunla savaşmak üzere, şehre keçe pelerinli bir delikanlı geldi. O da bileğine güçlü, cengâver birisiydi. Kavgadaki ustalığı gözlerinden okunuyordu. Fakat, yanında yaban eşeği derisinden yapılmış kemendinden […]

The post Dini Hikaye “Eceli Gelen Yaşamaz” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
Dini Hikaye

“Eceli Gelen Yaşamaz”

Dini Hikaye: Erdebil Şehrinde demir pençeli, vurduğunu deviren, güçlü kuvvetli bir genç vardı. Yayını öyle kurardı ki, onları sapan demirinden bile geçirirdi. Bir gün onunla savaşmak üzere, şehre keçe pelerinli bir delikanlı geldi. O da bileğine güçlü, cengâver birisiydi. Kavgadaki ustalığı gözlerinden okunuyordu. Fakat, yanında yaban eşeği derisinden yapılmış kemendinden başka silahı yoktu. Hikaye

Erdebilli, keçe pelerini içindeki delikanlıyı görünce hemen yayını kurdu, kirişi kulağına doğru çekti ve ona ardarda tam elli ok gönderdi. Fakat ne gariptir ki, bir tanesi bile düşmanın keçesini delemedi. Öbürü ise, meşhur kahraman Rüstem gibi, Erdebilli’yi kemendinin halkasına düşürerek kıskıvrak yakaladı, aldı çadırına götürdü, kanlı hırsız gibi ellerini omuzlarına bağladı. Dini Hikaye

Gece olmuş, Erdebilli utancından uyuyamamıştı. Seher vakti, kepeneklinin uşaklarından biri kendisine sordu: Hikaye

“Sen ki mızrağınla kalkanları, okunla demiri delerdin, nasıl oldu da bir kepeneklinin esiri oldun?”

Erdebilli içi kan ağlayarak şöyle cevap verdi: Hikaye

“Bilmiyor musun ki, eceli gelen yaşamaz! Ben ki dövüş ve savaş ilminde Rüstem’e yol gösterecek biriyim. Bir zamanlar talihim yanımda iken, kalın demirler okuma keçe gibi geliyordu. Şimdi talihim döndüğünden, okumun önünde keçe bile, demir oluyor. Kargı, ecel gelince zırhı deler, fakat eceli gelmeyen adamın gömleğinden bile geçemez. Ecelin kılıç çektiği adam, kat kat zırh da giyse, yine çıplak sayılır. Ama birinin talihi arkasındaysa, çıplak da olsa, satırla bile vursalar bir şey olmaz.” Hikaye

Hikaye * * * Hikaye

Âlim ne kadar çabalasa ecelden canını kurtaramaz; eceli gelmeyen cahil, ne kadar tedbirsizlik de etse ölmez.

Hikaye* * *Hikaye

hikaye, hikaye oku, hikayeler, dini hikaye, hikaye oku, hikaye okuma, düşündüren hikayeler, islami hikayeler, dini hikayeler, gerçek hikayeler, ders veren hikayeler,  ibretlik hikayeler, öykü, dini öykü, islami öyküler, din,

The post Dini Hikaye “Eceli Gelen Yaşamaz” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/dini-hikayeler/dini-hikaye-eceli-gelen-yasamaz.html/feed 0
Dini  Hikaye: “Yükselmenin Yolu” https://hikayelerimizden.com/dini-hikayeler/dini-hikaye-yukselmenin-yolu.html https://hikayelerimizden.com/dini-hikayeler/dini-hikaye-yukselmenin-yolu.html#respond Fri, 02 Apr 2021 12:30:14 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=7916 Dini  Hikaye: “Yükselmenin Yolu” Soyu sopu temiz, dürüst ve akıllı bir genç, bindiği gemiyle Anadolu’nun şirin bir kasabasına gelmişti. Oradaki mü’minler, onun faziletli, akıl ve anlayış sahibi, temiz bir delikanlı olduğunu anlayıp kendisini misafir etmek istediler. Eşyalarını alarak onu temiz bir dergâha götürdüler. Delikanlı orada yedi içti, itibar gördü. Misafirlik süresi bittikten sonra, şeyh efendi […]

The post Dini  Hikaye: “Yükselmenin Yolu” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
Dini  Hikaye: “Yükselmenin Yolu”

Soyu sopu temiz, dürüst ve akıllı bir genç, bindiği gemiyle Anadolu’nun şirin bir kasabasına gelmişti. Oradaki mü’minler, onun faziletli, akıl ve anlayış sahibi, temiz bir delikanlı olduğunu anlayıp kendisini misafir etmek istediler. Eşyalarını alarak onu temiz bir dergâha götürdüler.

Delikanlı orada yedi içti, itibar gördü. Misafirlik süresi bittikten sonra, şeyh efendi delikanlıya şöyle söyledi:

“Oğul, şu mescit tozlandı. Ötesinde berisinde çerçöp birikti, onu sil süpür, temizle!”

Genç yolcu bu sözü işitir işitmez savuşup gitti. Bir daha da izini gören olmadı. Şeyh efendinin müritleri, misafirin görünmemesini, hizmetten kaçtığına, yahut elinden hizmet gelmediğine vererek şöyle dediler:

“Zavallı çocuk, demek ki hizmet işine gelmedi!”

Aradan birkaç gün geçti. Şeyh efendinin hizmetkârlarından biri ona çarşıda rast geldi.

“Ey kendini beğenmiş genç! Şunu iyi bil ki, insanlar hizmet ederek yükselir, ancak bu şekilde bir makam sahibi olurlar. Dergâhtan kaçarak iyi bir şey yapmadın!”

Genç yolcu, içi yanarak ağlamaya başladı, bir yandan da şöyle söylüyordu:

“Ey cana can katan, gönüller aydınlatan dostum! Emri aldığım gibi mescidi temizlemeye gittim. Fakat baktım ki orada ne toz var, ne de toprak, her yer tertemiz. O tertemiz yerde kirli olan ancak bendim. Ayağımı ister istemez oradan çektim. Çünkü ben gidince mescit temizlenmiş olacaktı!”

* * *

Derviş için biricik yol, kendini küçük görmektir. Yükselmek mi istiyorsun, gönülsüz olmaya bak! O damın bundan başka merdiveni yoktur.

Meyveli dal başını aşağılara uzattığı gibi, akıllı insan da mütevazı olur.

hikaye, hikaye oku, dini hikayeler, islami hikayeler, bilgelik hikayeleri, kısa hikayeler, seçme hikayeler, hikaye okuma, öykü, islami öyküler, islam, din, bostan, gülistan,dervişi mescit, tekke, dergah, ibretlik hikayeler, kısa öyküler, 

The post Dini  Hikaye: “Yükselmenin Yolu” appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/dini-hikayeler/dini-hikaye-yukselmenin-yolu.html/feed 0
Hikaye Oku https://hikayelerimizden.com/dusunduren-egiten-hikayeler/hikaye-oku-2.html https://hikayelerimizden.com/dusunduren-egiten-hikayeler/hikaye-oku-2.html#comments Mon, 01 Mar 2021 08:29:40 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=7823 Hikaye Oku “Sinekler Olmasa” On yaşındayken şöyle diyordu: — Ah bir çantam olsa… Ah, benim de öbür çocuklar gibi kitaplarım, oyuncaklarım olsa!.. Benim de romanlarım olsa… Bak görsünler o zaman, nasıl çalışırım. Hiçbişeyim yok. Böyle nasıl çalışayım ben?.. * * * Hikaye, öykü Onüç yaşına gelince, öbür çocuklar gibi kitapları, defterleri, çantası, oyuncakları oldu. Ama […]

The post Hikaye Oku appeared first on Hikaye Oku.

]]>
Hikaye Oku

“Sinekler Olmasa”

On yaşındayken şöyle diyordu:

— Ah bir çantam olsa… Ah, benim de öbür çocuklar gibi kitaplarım, oyuncaklarım olsa!.. Benim de romanlarım olsa… Bak görsünler o zaman, nasıl çalışırım. Hiçbişeyim yok. Böyle nasıl çalışayım ben?..

* * * Hikaye, öykü

Onüç yaşına gelince, öbür çocuklar gibi kitapları, defterleri, çantası, oyuncakları oldu. Ama bitürlü çalışamıyordu.

— Arkadaşlarım gibi elbiselerim yok ki… diyordu.

Annem, babam, kardeşlerim hep bir odada oturuyoruz. Böyle daracık yerde çalışılır mı? Ah, bir masam olsa, kendi başıma bir masam, bir dolabım. işte o zaman nasıl çalışılır, görsünler…

* * * Hikaye, öykü

Onsekiz yaşında kendi odası da oldu.

— Benim yaşımda bir insan haftada on lira bile cep harçlığı almazsa nasıl çalışabilir? Kitaplar almalıyım, resimler almalıyım… Ah, ah… Bilirim o zaman nasıl çalışacağımı…

* * * Hikaye, öykü

İstedikleri yirmi yaşındayken oldu.

— Ah şu okul bir bitse… Hayat başka, okul başka…

Fakülteyi bitirince öyle çalışacağım, öyle çalışacağım, görsünler… Öyle bir eser yazacağım ki… Ah, ah, şu fakülte bir bitse…

* * * Hikaye, öykü

Yirmidört yaşında fakülteyi bitirdiği zaman şöyle söylüyordu:

— Bitürlü istediğim gibi çalışamıyorum. Aklım fikrim hep askerlikte… Ah, şu askerliği bir bitirsem, gece gündüz demeden çalışacağım… Çalışmadan eser verilmez. Bir eser yazacağım, herkes benden söz edecek. Ah şu askerlik…

* * * Hikaye, öykü

Yirmialtı yaşında askerliğini bitirmişti:

— Çalışamıyorum ki… Bitürlü istediğim gibi çalışamıyorum. Eserimi yazamıyorum. Bu durumda nasıl yazılır?

Hergün ekmek parası peşindeyim. İnsanın sağlam bir işi, belli bir geliri olmazsa nasıl çalışabilir? Ah ah… Bir sağlam iş bulsam, eserimi yazmak için, her gece sabahlara kadar çalışacağım.

* * * Hikaye, öykü

Yirmisekiz yaşında iş güç sahibi olmuştu.

— Çalışamıyorum vesselam, diyordu, nasıl çalışayım böyle? İnsanın iki odalı evi olacak. Radyosu olacak. Açacaksın radyoyu, müzikten ilham alacaksın… İşte o zaman durmadan çalış!.. Ah, ah!.. Bir radyo olsa…

* * * Hikaye, öykü

Yirmidokuz yaşında iki odalı bir apartman katı kiraladı. Bir de radyo aldı. Ama yine istediği gibi çalışamıyor, yıllardan beri düşündüğü eserini veremiyordu.

— Ah, ah!., diyordu, bu yalnızlık yok mu, bu yalnızlık… Sanki bu göğsümün içi, sonsuz, dipsiz mağaralar gibi bomboş… İnsan bu yalnızlık içinde nasıl çalışıp da eser verebilir? Bir insanı, çalışmaya heveslendiren, şevklendiren, zorlayan bir kuvvet olmalı. Kimin için çalışacağım? Kimden esinlenip de eser vereceğim? Ah, ah… Ey aşk, neredesin?..

* * * Hikaye, öykü

Otuz yaşında âşık oldu. Hem seviyor hem seviliyordu. Ama yıllardır düşündüğü o büyük eserini bitürlü veremiyordu.

— Aşk güzel şey, diyordu, güzel olmasına güzel. Ama evlenmeden çalışılmıyor ki… Bir evlensem, o zaman hayatım düzene girer, istediğim gibi çalışırım. Evlenmek de kolay değil. Ah, ah, bir evlensem…..Bir dakikamı bile boş geçirmem, boyuna çalışırım.

* * * Hikaye, öykü

Otuziki yaşında evlendi. Mutluydu ama eserini bitürlü veremiyordu. Çünkü haklı sebebi vardı.

— Geçim derdi bindi omuzlarıma. Ekmek parası için ha babam ha koşmaktan, kendi istediğim gibi çalışmaya vakit yok ki… Eser vermek için, insanın bütün zamanını o esere verip çalışması gerek. O da bu parayla olmaz.

* * * Hikaye, öykü

Otuzaltı yaşında kazancı artmıştı. Artmıştı ama, bir de kendisini dinleyelim:

— İki odalı bir kat… Odalar da küçücük. Çoluk çocuk gürültüsü de biyandan… İnsan bu gürültü patırtı içinde eser yazabilir mi? Ah, ah… Şöyle dört beş odalı bir eve çıksam, ne çalışacağım, ne çalışacağım…

* * * Hikaye, öykü

Otuzsekiz yaşında beş odalı bir eve taşındı. Bitürlü eserini yazamıyordu. Çalışamıyorsa suç onun değil ki…

— Şehir içindeki bir evde insan nasıl çalışabilir? Bu gürültü patırtı içinde gel de çalış… Eserimi yazabilmek için sessizliğe, kendimi dinlemeye ihtiyacım var. Burası toz toprak, gürültü… Olmaz burada. Ah, ah… Şöyle sakin, sessiz bir eve taşınsam, öyle bir çalışacağım ki… İçimde çalışmaya karşı dinmez bir susuzluk var.

* * * Hikaye, öykü

Kırk yaşındayken, tam aradığı gibi, sessiz biyerde güzel manzaralı, geniş bir eve taşınmıştı. İstediği gibi çalışabiliyor muydu? Hayır. Çünkü,

— Ah, ah!., diyordu, insanın evinde güzel eşyalar olmazsa, duvarlarda değerli tablolar; büyük bir yazı masası, biblolar olmazsa, antika eşyası olmazsa, rahat koltukları, yumuşacık halıları olmazsa, nasıl çalışabilir… İyi eser verebilmek için, insanın gözü zevkli şeyler görmeli. Bir pikabın olacak. Klasik müzik plakların olacak. Biyandan hüzün, biyandan kulağın zevk alırken, sen hiç durmadan çalışacaksın. Ah, ah… Şu istediklerim bigün olacak mı yarabbim?.. Öyle bir çalışacağım ki…

* * * Hikaye, öykü

Kırkiki yaşında tam istediği gibi rahat, güzel, değerli eşyalara da kavuşmuştu. Eğer yine de bitürlü eserini veremiyorsa, o ne yapsın?

— Ah, ah, diyordu, benim halimi bir bilseniz. Uzaktan kimse kimsenin derdini bilmez. Para derdi, geçim sıkıntısı çekmiyorum. Karım beni mutlu ediyor. Çocuklarım da iyi… Evim geniş, ferah, rahat, manzarası da güzel. Çok değerli, pahalı eşyalarım da var… Bol bol zamanım da var. Ama şu sinekler yok mu, sinekler… Bitürlü rahat vermiyorlar ki oturup da çalışayım. Ne olacak benim halim? Nedir bu sineklerden çektiğim? Ah, ah… Şu sinekler olmasa ben bilirim nasıl çalışacağımı… Ama ne yapayım ki, sinekler bırakmıyor. Bitürlü eserimi yazamıyorum. Gündüz sineklerden uyuyamıyorum ki, geceleri çalışayım… Pencereleri kapasam sıcak oluyor. Hikaye, öykü

* * *

Pencerelere tel çeksem, çirkin oluyor. Kışın mı çalışayım dediniz? Kışın sinek olmaz, değil mi? Sanki bu sinekler kışın niye yaşamazlar? Ah, ah… Sinekler de olmasa ben ne yapacaktım, bilmem ki?..

* * * Hikaye, öykü, masal, 

Şimdi kırkiki yaşında olduğu için, daha bizim ondan umudumuz kırılmadı. Elbet bigün aradığı koşullara kavuşacak, soluk almadan çalışıp o büyük eserini verecektir.

Aziz Nesin’den Çocuklara En Güzel Öyküler

TÜRKİYE İŞ BANKASI YAYINLARI

hikaye, hikaye oku, öykü, aziz nesin öyküleri, çocuk hikayeleri, çocuk öyküleri, düşündüren hikayeler, ders veren hikayeler, bilgelik hikayeleri,

The post Hikaye Oku appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/dusunduren-egiten-hikayeler/hikaye-oku-2.html/feed 1
Dini Hikayeler https://hikayelerimizden.com/dini-hikayeler/dini-hikayeler-2.html https://hikayelerimizden.com/dini-hikayeler/dini-hikayeler-2.html#respond Sun, 28 Feb 2021 15:15:07 +0000 https://hikayelerimizden.com/?p=7820 Dini Hikayeler “Köpeğin Isırdığı Adam” Kırda dolaşan bir adamın ayağını köpek ısırdı. Hem de öyle bir hırsla ısırmıştı ki, sanki dişlerinden zehir saçmıştı. Adamcağız acısından bütün gece uyuyamadı. Küçük kızı babasının haline acıyarak ona çıkıştı. Sesini sertleştirerek: Dini hikaye “Babacığım, senin dişin yok muydu? Sen de onun ayağını ısırsaydın!” dedi. Hikaye Adamcağız, ayağının acısını unutarak […]

The post Dini Hikayeler appeared first on Hikaye Oku.

]]>
Dini Hikayeler

“Köpeğin Isırdığı Adam”

Kırda dolaşan bir adamın ayağını köpek ısırdı. Hem de öyle bir hırsla ısırmıştı ki, sanki dişlerinden zehir saçmıştı. Adamcağız acısından bütün gece uyuyamadı. Küçük kızı babasının haline acıyarak ona çıkıştı. Sesini sertleştirerek: Dini hikaye

“Babacığım, senin dişin yok muydu? Sen de onun ayağını ısırsaydın!” dedi. Hikaye

Adamcağız, ayağının acısını unutarak ağlarken gülümsedi:

“A benim güzel kızım, elbet benim de dişim var. Köpeğin ayağını ısırmaya da gücüm yeterdi. Fakat ağzımın köpeğe dokunmasına gönlüm razı olmadı. Bu iş o kadar çirkin, o kadar iğrenç ki, birisi eline silahını alıp şu köpeğin ayağını ısıracaksın, yoksa seni öldürürüm dese, yine de yapamam!” Hikaye

* * *

İnsan olan köpeklik yapamaz.

Bostan ve Gülistan – Seçme Öyküler

Şeyh Sâdi Şirâzî

hikaye, hikaye oku, dini öyküler, dini hikaye, bostan ve gülistan hikayeleri, tevazu, köpek, düşündüren hikayeler, eğitici hikayeler, sevilen, hikayeler, kısa hikayeler, kısa öyküler, 

The post Dini Hikayeler appeared first on Hikaye Oku.

]]>
https://hikayelerimizden.com/dini-hikayeler/dini-hikayeler-2.html/feed 0