Bir Garip Mektup


Bir Garip Mektup

Beni Yemeğe Çağıran Bir Kimseye Açık Mektup

«Sevgili Dostum!

Çağırınıza gelemeyeceğim. Bu sizden hoşlanmadığımdan değildir, çünkü size çok değer veririm. Size, başka nedenler yüzünden gelmiyorum. Davetiyenize benden başka kimleri çağırmış bulunduğunuzu yazmamışsınız. Belki de bunu gereksiz sayıyorsunuz. Oysa bu düşünce hiç de doğru değildir! Böyle davranış büyük bir incelik belirtisidir. Gönüllü olarak başuna birtakım can sıkıcı olayların gelmesini istemiyorum. Çağırdıklarınız çok kibar insanlar olabilir, ama belki ne ben onlara ne’ onlar bana uymayabiliriz.

Sonra davetiyenize, sofrada ne yemeklerin bulunacağını da yazmamışsınız. Ne olursa olsun ziyafetin iyi olması için elinizden geleni yapacaksınız. Ama zevkimiz sizinle bir olmayabilir. Böyle olunca, orada hiç de hoşuma gitmeyen şeyleri yemek zorunda kalacağım. Bu iş sonunda midem için dayanılmaz bir şey olacak. İnsan yalnız hoşuna giden yemekleri hiç ağrısız eritebilir. Ben sade ve hafif yemekleri severim, azıcık pahalı ve azıcık da zararlı ağır yemeklerden hoşlanmam. Diyebilirim ki, siz kesinlikle en aşağı beş türlü ağır yemek hazırlattınız. Oysa ben iki türlü hafif yemek isterim. Öyle ya, bu arada şarap da vardır. Ben ki şaraba hiç değer vermem.

Bundan bir süre önce belki sizinki gibi olan bir çağrıya gittim. İlkin çorba vardı, hiç de sıcak değildi. Ayrıca, bir şeye de benzemiyordu. Günlerden perşembe günüydü. Evde kuzu dolması olduğunu düşünüyordum. Sonra Alabalık (Alabalık can sıkıcı bir yemektir), bundan sonra tavuk cinsinden bir yemek (bu da can sıkıcıdır.) bulunuyordu. Oysa. evde kuzu dolması vardı. Kaz ciğeri: Eh. Kuşkonmaz: Kötü, üstelik soğuk (evdeyse kuzu dolması vardı). Tatlı: Berbat bir şey, üstelik bir de vanilya. (Evdeyse yumurta tatlısı vardı.)

Yanıbaşımda genç bir kadın bulunuyordu. Karşısında kocası oturuyordu. Kadın hep kocasını seyrediyordu. Çünkü onun yanında da benim yanımdakinden daha güzel bir kadın oturuyordu.

Can sıkıcı alabalık yenirken:

— Sayın hanımefendi, kocanızı seviyor musunuz? diye sordum.

Yanımdaki kadın:

— Niçin soruyorsunuz? dedi.

— Ooh!.. dedim. Bunu bilmek beni ilgilendiriyor.

Sessizlik..

Kaz ciğeri yenirken dedim ki:

— Sayın hanımefendi, kocanızdan tiksiniyor musunuz?

Yanımdaki kadın:

— Hayır, ama sizden! diye karşılık verdi.

Size soruyorum: Böyle bir ziyafete gitmek hoş mu?

Hep, ne istersem ve kiminle istersem yemek yiyebileceğim eve ya da küçük bir lokantaya hasret çekerim.

Amerika’da küçük bir zarfın içine yanındakilerle neler konuşmak, neler konuşmamak gerektiğini bildiren birer kart koymak gelenek olmuş. İnsan masasına oturur oturmaz, hafifçe küçük karttaki yazılan okur ve hiç can sıkıcı bir şey çıkmadan güzel güze] konuşulur. Bu gelenek her yere yayılmalı.

Bir gün de başka bir ziyafete çağrılmıştım. Solumdaki bir bay bana:

— Grünberg’i iyi bir ressam bulmuyor musunuz? diye sordu.

— Hayır, dedim.

— Karısının yazılarını iyi bulmuyor musunuz?

— Hayır, daha da kötü, dedim.

Yanımdaki:

— O benim kız kardeşimdir.

İşte bu sırada evi özledim.

Şöyle diyelim: Eğer ziyafetinize gelmem gerekiyorsa önce yemekleri, sonra da çağrılanları bilmeliyim. Öyle sanıyorum ki, siz de bunu yapmak istemeyeceksiniz. O zaman da ben gelmiyorum. Son olarak size bir öğüt:

En iyisi bu işten vazgeçin. Bunlar hep pahalı ve can sıkıcı şeyler. Hele ben de gelmezsem.

Hanımefendiye saygılarımı sunarım. Üzüntülerimle.

Size saygı duyan Hasse Zatterström»

Hasse Zetterström

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir