Anadolu Efsanelerinden “Pamukkale Efsanesi”


Anadolu Efsanelerinden “Pamukkale Efsanesi”

Yurdumuzun her karış toprağında bir efsane gizlidir. Kimi peri masalları gibidir, kimi hüzünlü bir aşk hikayesidir. İşte; Anadolumuz’un Denizli ilinde yaşanmış “Pamukkale Efsanesi” diye bilinen meşhur  oduncu güzelinin efsanesi. Denizli’nin Çökelez Dağı eteklerinde yaşanmış ve yüzyıllar boyu söylene gelmiş olan Oduncu Güzeli hikâyesi.

Günümüzden çok uzun yıllar Önce Denizli’nin Çökelez Dağı eteklerinde yaşayan, fakir bir oduncu ailesi varmış. Bu ailenin kızı, o kadar çirkinmiş ki yüzü sivilceli, vücudunun her tarafı çıbanlar ve yaralar içindeymiş, kızcağız utancından kimselere görünmez, aynalara bakamaz, durgun sularda kendini seyredemezmiş, zaten etrafında bulunanlarda civardan gelen giden insanlarda onu görmek istemezmiş. Oğlan anaları yolda bayırda dağda ona rastlayacak olsa yüzlerini çevirip yol değiştirirmiş hatta o kadar çekinirlermiş ki bu kızdan “Aman yoksuz kız, kutsuz kız, Allah oğlumu senden esirgesin” diye dua ederlermiş. Kız ol da gel de dayan bu yazgıya, kolay değil. Oduncu Kızının durgun bir su gibi tertemiz bir huyu, altın gibi de bir kalbi varmış, öyle şefkat dolu bir kalp ki hep başkaları için çarpan ve sadece vermesini bilen bir kalp. Ama yine de Rabbinin kendisine layık gördüğü bu çirkinliğe, “vardır bir bildiği Rabbim’in” dermiş ama yine de bir türlü alışamamış, her şey bir yana özellikle de insanların kendisine yaptığı haksızlıklar onu derinden incitirmiş. Tüm bu yaşadıkları iyice yıpratmış oduncu güzelini.  Fakirliği, genç kızın umurunda bile değilmiş ama çirkinliği canına tak etmiş.

Bir sabah vakti tan ağarırken sarmış yazmasını başına çıkmış Çökelez Dağına çıkmış, dağın yamacında hıçkıra hıçkıra ağlayarak bakmış etrafına, son kez ömrünü geçirdiği güzel yurduna, çok sevdiği ama karşılık görmediği insanlarına, sonra kaldırmış başını Sema’ya.

“Her gün bin defa ölmektense bugün bir defa ölmek daha kolay, Rabbim affet beni” demiş. Kendini dağın sarp yamaçlarından boşluğa bırakıvermiş. Çökelez’in altındaki sırtlarda oduncu güzelinin düştüğü yerde derinlerden fışkıran şifalı sıcak suların varlığını nerden bilsin.

O Sabah Denizli Beyi’nin oğlu da ava çıkmış ve Çökelez sırtlarında keklik kovalıyormuş. Avının peşinden telaşla giderken bakmış kayaların arasında bir kızın sırma saçları sıcak su birikintilerinin içinde pırıl pırıl parlıyor. Kız kendinden geçmiş sular yüzünden dökülüp akıp gidiyor. Bey oğlu bu dünyalar güzeli kızı, kucakladığı gibi bir ağacın gölgesine yatırmış. Yarasını beresini silerken oduncunun kızı kendisine gelmiş. Vay ben ölmedim mi vay, diye ağlamaya başlamış. Beyoğlu durumu anlamaya çalışmış zorlaya zorlaya kızı söyletmiş, “benim yüzüm, vücudumun her tarafı yara, bere, çıban, sivilce içinde çirkin bir oduncu kızıyım neden yaşayayım ki kimselerle konuşamadıktan sonra” demiş.

Denizli Beyi’nin oğlu kızın bu konuşmalarına şaşırarak bakmakta “Sen mi çirkinsin oduncu güzeli, eğil de şu sularda kendini seyret, sonra da sor bakalım Ay mı daha güzel sen mi güzel?

Oduncunun kızı durur denizli beyinin oğluna tereddütle bakar sonra ellerini yüzüne götürüp yoklar, kollarına, ellerine bakar yaralarından eser yoktur, hızla yerinden kalkar ve su birikintisine bakar gördüğü karşısında adeta dili tutulur Meğer Çökelez’in taşı toprağı Pamukkale yapan sırlı suları Oduncunun kızını da eşi bulunmaz bir güzele çevirmiş.

O gün bu gündür bunu duyan, gören dünya kadınları Pamukkale’ye gelir, atar kendini Pamukkale’nin şifalı sularına.  O eşsiz şifalı sularda yıkanır, sonrada güzellikler ereni oduncu kızına dua ederler.

Gerçekten de Pamukkale ve Karahayıt’ın suları, çamurları şifalıdır. Bu sulara girmek ve vücuduna çamur sürerek, çamur banyosu yapmak için Karahayıt ve Pamukkale’ye ülke içinden ve dışından binlerce insan gelmektedir.

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir