Kırk Deve Yükü Gül Yağı


Kırk Deve Yükü Gül Yağı

Bir zamanlar Isparta dolaylarında çok zengin bir gül yağı üreticisi varmış. Hemen her yıl çok iyi ürün alır ve kırk deve yükü gül yağı elde edermiş. Bununla da övünür, ona buna kurumlanırmış. Kendi kendine de, “Acaba benim gibi bir gül yağcı daha var mı?” diye söylenip dururmuş.

Bu gül yağcı, yine verimli bir hasat sonu, bıyıkları yeni terlemiş oğlunu yanına çağırmış. Oğluna;

“Bu gül yağlarını bu sene de senin satmanı istiyorum.” demiş. “Ama senden bir isteğim daha var. Bu yağı bir kişiye satacaksın, bir araya gelmiş birkaç kişiye değil. Sattığın kişinin verdiği paralar da aynı türden olacak. Ödenen paralar ya hep beşlik ya da onluk akçe alacak. Böyle birini bulup satacaksın. Bu yolla, bu ülkenin en zenginini öğrenmiş alacağım. Bunun sebebini sakın sorma! Sadece senden istediğimi yap!

Hem bu iş, senin tek başına yaptığın ilk alışveriş işi olacak. Sakın yüzümü kara çıkarma! Haydi, göreyim seni.”

Delikanlılık çağına yeni adım atmış olan oğul, babasının bu isteğini yerine getirmek üzere harekete geçmiş. Kırk deve yükü gül yağını alıp adamlarıyla yola çıkmış. Şehir merkezindeki pazara varmış, gül yağlarını satışa sunmuş. Epeyce alıcı çıkmış. Ancak gül yağlarını babasının dediği şartla satabileceği hiç kimseyi bulamamış.

Delikanlı umutsuzluğa kapılmış. Dönme vakti de yaklaşıyormuş. Ne yapacağını kara kara düşünürken bir tüccar çıkagelmiş. İstediği şartlarda da bütün gül  yağlarını satın almış. Delikanlı bu işe çok sevinmiş. Çünkü bu alışverişle ilk sınavını başarıyla vermiş oluyormuş.

Babasının yanına yüzünün akıyla gidebilecekmiş artık.

Gülyağlarını alan tüccar paranın birazını vermiş, kalanını da ertesi gün vereceğini söylemiş. Delikanlıya, “Sabahleyin develerini filân yere getir.” deyip gitmiş.

Delikanlı çok meraklanmış, sabahı zor etmiş. Adamlarını hemen kaldırmış, gül yağlarını develerine yeniden yükletmiş, erkenden söylenen yere götürmüş. Tüccar, onları bir câmi inşaatı önünde beklemekteymiş. Delikanlıya, ortası havuz gibi açılmış büyük bir kum yığınını göstererek;

“Bütün gül yağlarını buraya döktür.” demiş.

Delikanlı şaşırıp kalmış. Tüccar onun duraksadığını görünce şöyle demiş:

“Buraya bir câmi yaptırıyorum. Bu câmi, yeryüzündeki tüm câmilerden daha değişik olsun istiyorum. Bunun için harcını gül yağıyla kardıracağım. Câmiye girenler de güzel kokular içinde ibâdet edecekler.”

Delikanlı ister istemez tüccarın dediklerini yapmış.  Parasını alıp adamlarıyla geri dönmüş. Olup biteni babasına anlatmış. Delikanlıyı dikkatle dinleyen baba, “Demek ki benden daha zenginleri de varmış.” diye geçirmiş içinden.

Bu tüccarı merak etmeye başlamış. Ama bir türlü bir fırsat bulup da merak ettiği bu adamı görmeye gidememiş.

Gül yağını alan adamı görme arzusu, her geçen gün; gül yağcının içinde büyüdükçe büyümüş. Derken bir gece rüyasında bir adam görmüş. Adam ona;

“Zenginliğine, malına mülküne bakıp da büyüklerime! Hele hele, o paraya pula güvenip de sakın olmadık işler yapmaya kalkışma! Gel de benim şu halimi bir gör! Ben, gül kokulu câmi yaptırmaya kalkışan o zengin adamım…” demiş.

Bu rüyayı gören gül yağcı, sabahı zor etmiş. Merakı iyice artmış, daha fazla dayanacak gücü kalmamış. Hemen yola çıkmış. Atına atladığı gibi şehrin yolunu tutmuş. Şehre varır varmaz, önce gül kokulu camiyi sormuş. Tarif üzere gidip bulmuş. Caminin içine girmiş, câmi gerçekten mis gibi gül kokmaktaymış. Herkes câmiye girince bir hoş oluyormuş. Camiden çıkar çıkmaz, bu camiyi yaptıran adamı sormuş; Ona, az ilerideki hamamın küllüğüne bakmasını söylemişler.

Gül yağcı, telaşla hamamın küllüğüne, ocak başına inmiş. Bakmış ki ne görsün? Yaşlı, her hâlinden yoksul olduğu anlaşılan bir adam, durup dinlenmeden ateşe odun atıyor! Hem de tek başına… Adama iyice yaklaşmış. Acıyan gözlerle adama bakarak;
“Siz, şu gül kokulu câmiyi yaptıran efendi misiniz?” diye sormuş.
Ocak başındaki yaşlı adam;
“Sakın bana acımaya kalkma!” demiş. “Ben zenginliğiyle böbürlenen, yaptırdığı câminin her bir küreklik kumunun harcını, bir altın eden gül yağıyla kardıran adamım. Oysa ne büyük bir yanlışlık yaptım. Camiyi yine yaptırabilir, o gül yağlarının parasıyla da ülkedeki tüm yoksulları doyurabilir, giyindirip kuşatabilirdim. Bunu hiç düşünmeyip ün peşinde koştum. Sonunda tüm işlerim bozuldu, her şeyimi yitirdim. Şimdi gördüğün gibi akşama dek bu ocak başında bir dilim ekmek için çalışıyor, perişân koyduğum çoluk çocuğumun nafakasını çıkarmaya çalışıyorum. Bunu ben hak ettim. Çünkü işin sonunu hiç düşünmedim.”
Gül yağcı bu perişan hâldeki adama;

“Demek öyle!” demiş.

Adam gülyağcıya şöyle bir bakıp;

“Sahi, sen kimsin? Ne işin var burada? Niçin yanıma geldin?” diye sormuş.

Gül yağcı çekinerek;

“Ben,” demiş, “sana o gül yağlarını satan delikanlının babasıyım. Seni hep merak eder dururdum. Dün gece de rüyama girdin ve gelip seni görmemi istedin. Ben de kalkıp geldim.”

Adam;

“‘Yaa…” demiş. “Yüce Allah’ın sana bir uyarısı olmalı bu rüya! Demek ki yanlış yoldasın… Doğrusunu yüce Allah bilir. Ama bana öyle geliyor ki, benim halimi görüp ibret alman isteniyor… Hemen aklını başına topla! Şu hâlime bak ve kendine gel! Varlığına sakın güvenme! Böbürlenip büyüklenme, şımarıp insanlara hor bakma! Vaktin varken yardım elini uzat, yoksullardan yüz çevirme! İçinin yanacağı günü sakın bekleme, yoksa son pişmanlık fayda etmez. Haydi, şimdi var git yoluna! İşini yüce Mevla onara…”

Gülyağcı bir anda sarsılmış, başına büyük bir ağırlık çökmüş. Ne olduğunu pek anlayamamış, adamı küllükte bırakıp oradan ayrılmış.  Evine yuvasına dönmüş. Günlerce düşünüp taşınmış. Yanlış bir yolda olduğunu anlamış. Yaptıklarına pişman olu tövbe etmiş. Yüce  Allah’tan af dilemiş. Hemen yoksullara, kimsesizlere el uzatmış. Kazancının büyük bir kısmını onlara dağıtmaya başlamış. Elbette gül kokulu camiyi yaptıran, yoksul düşüp hamamın küllüğünde çalışmak zorunda kalan eski tüccarı da unutmamış.

Halk Hikayeleri / Derleyen : Ali Faruk

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir