“Bilgelik Hikayeleri”Dünyanın Altına Dönüştüğü Gün


“Bilgelik Hikayeleri”Dünyanın Altına Dönüştüğü Gün

Bir zamanlar yardımseverliği ile ünlü bir kral vardı. İnsanlar onun için “O açlara yiyecek, bilginlere ödül ve asil insanlara onur ve ünvan dağıtır. O, hiç bir zaman vermekten yorulmaz” diyorlardı.

Fakat aslında kral vermekten artık yorulmuş ve şöyle düşünmeye başlamıştı, “Bütün yaşamım boyunca ben herkese sadaka verdim ve ödül dağıttım. Bunu sonu yok. Bütün bu insanların hakikaten ihtiyaçları mı var, yoksa yalnızca ben vermeye devam ettiğim için mi bana geliyorlar? Yüzlerinde teşekkür maskesi ile hep aynı insanların bana geldiğini görmüyor muyum?”

Epeyce düşündü ve artık vermeyi durdurmaya karar verdi. “Eğer ben vereceksem, hakikaten ihtiyacı olan insanlara vermeliyim ve işe başlamak için yapacağım ilk şey ülkemdeki en fakir insanı bulmak olmalı” diye düşündü ve bakanına emir vererek ülkedeki en fakir insanı bulmalarını istedi. Bakan bir hafta sonra görevini başararak geri döndü, “Efendim, buradan uzak olmayan bir yerde, ormanın içinde küçük bir tepede bu ülkedeki en fakir insan, yani bir dilenci yaşıyor. Başının üzerinde bir çatı yok, bir miktar ağaç kabuğundan başka üzerine giyebileceği bir şeyi yok; ormandan dönerken ormancıların kendisine acıyıp yanına bıraktıkları biraz meyve dışında da yiyebileceği bir şey yok.” Kral, “Öyle mi? Benim ülkemde böyle biri mi var? Benim onu görmem lazım!” dedi ve ormana gidip tepeye tırmandı. Dilenci halen orada gözleri kapalı bir şekilde oturuyordu. Kral uzun bir zaman gözlerini açması için bekledi. Dilenci gözlerini açtığı zaman ona hemen şöyle dedi, “Ben bu ülkenin kralıyım. Senin yaşadığın bu acıklı durumu gördüm ve
çok üzüldüm. Senin iyi giyinmeni istiyorum. Söyle bana sana ne verelim. Ceket mi, pantolon mu, ayakkabı mı?” Dilenci gülümsedi ama bir şey demedi.

Kral devam etti, “Sana bir ev yaptırmak istiyorum. Nasıl bir ev istiyorsun bana söyle!” Dilenci yine gülümsedi ama sessiz kalmaya devam etti.

Kral yine devam etti ve “Sana her gün yiyecek getirmelerini sağlayacağım. Hangi yiyecekleri istiyorsun, bana söyle” dedi. Dilenci yine gülümseyip sessiz kalınca kral sabrını yitirdi ve “Sana yalvarıyorum, lütfen konuş!” dedi.

Yavaşça ve tatlı bir sesle dilenci şöyle dedi, “Sevgili kralım, siz yanılıyorsunuz. Ben bu ülkedeki en fakir insan değilim. Bu ülkede benden daha fakir bir insan daha var. Sonra ben fakir görünüyorum ama aslında çok zenginim, ben istesem dünyayı altına çevirebilirim.”

Kral bir süre şaşkınlıkla durakladı, sonra, “Lütfen bana senden daha fakir kim var söyler misin? Ve ayrıca lütfen bu dünyayı altına çevirebilme sırrını açıklar mısın?” diye sordu.

Dilenci cevap verdi, “Bunları bilebilmek için belirli bir disipline girmeniz lazım.” Kral, “Tabi, ne gerekiyorsa yapmaya hazırım” dedi heyecanla.

“Bir yıl boyunca, her gün güneş doğmadan ve güneş batmadan bir süre önce buraya gelmelisin ve benimle biraz zaman geçirmelisin” diye dilenci cevap verdi.

“Yaparım” diye kral hevesle cevap verdi ve dilenciye eğilerek selam verdi.

Kral sonra hiç aksatmadan günde 2 defa onun olduğu yere gelmeye başladı. Dilenci pek nadiren bir şey söylüyordu, ama tatlı gülümsemesi ile krala olan şefkatini belli ediyordu. İlk haftalar, kral için bu disiplin uyulması biraz zor bir deneyimdi. Fakat kısa zaman sonra krallık dairesinde geçirdiği sıkıntılı ve tekdüze saatlerden sonra, diplomatlarla, dalkavuklarla ve tatmin olmayan insanlarla boğuştuktan sonra bu geçirdiği zaman kendisine büyük bir hediye gibi gelmeye başladı. Bir kaç ay sonra dilenciye yaptığı ziyaretlerden o kadar zevk almaya başlamıştı ki ormana gitmek için alacakaranlıkları iple çeker olmuştu.

Dağdaki sessizlik, güneşin doğuşu ve batışı ile renkten renge bürünen çevre, özgürlük hissi vererek kendisini kucaklayan tatlı esinti, ormandaki kuşların söyledikleri şarkılar ve hepsinden çok dilencinin sessiz, ama buna mukabil büyük varlığı, kralı başka bir adam haline getirmişti. Orada her gün geçirdiği bir miktar süre, kendisinin gündelik ve rutin yaptığı işleri huzurla yapmasını sağlamıştı.

Kral bir yılın geçtiğini anlayamadı bile. Ve hatta aradan bir kaç yılın geçtiğini fark edemedi. Üçüncü yılın sonunda birdenbire dilenci krala sordu, “Efendim, sizin öğrenmek istediğiniz iki şeyi cevaplamayı unuttuk galiba. Hani benden daha fakir olan kişiyi ve dünyayı altına dönüştürebilme sırrını arıyordunuz. Bunların cevabını öğrenmek istemiyor musunuz?”

Kral gülümsedi ve şöyle ve cevap verdi, “Fakat ben bunların cevabını öğrendim bile. Daha fakir olan kişi bendim, çünkü daha fazla altına sahip olmak istiyordum ve bu yüzden dünyayı altına çevirebilme sırrını öğrenebilmek için yalvarıyordum. Burada otururken güneşin doğuşunda ve batışında tabiatın muhteşemliğine ve mucizesine bakarken, cennetin ışıkları elmasın içinden geçmişçesine farklı renklerde dünyaya serpilip düşerken- hepsi Tanrı’nın yarattığı şekilde- bütün bunlar bana altından binlerce kez daha
güzel ve çekici gözüktü.”

O zaman dilenci gülümsedi ve “Efendim, siz işin sırrını çözmüşsünüz. Ve işte bu yüzden de siz asıl içinizi altına çevirdiniz” diye cevap verdi.

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir