Hikaye – “ŞERMENDİ NE ZAMAN DOĞDU?”


Hikaye – “ŞERMENDİ NE ZAMAN DOĞDU?”

— Çok büyük bir bilgindir.

— Buluşları var mı?

— Bu da soru mu? Sizin bunu sormanızı çok görürüm. Halk neyse ama aydınlar da bilime karşı ilgisiz davranıyorlar.

— Söylesenize canım, ne yapmış bu ünlü bilgin?

— Edebiyat tarihlerimizin bugüne kadar hep yanlış yazdıkları bir tarihi düzeltti.

— Şimdiye kadar yanlış yazılan tarih neydi?

— Ondördüncü yüzyılda yaşamış Şair Şermendi var ya…

— Bilmiyorum.

— Koca bir divanı vardır. Elyazması edebiyat tarihlerinin çoğunda adı geçer.

— Evet?

— İşte o şair Şermendi’nin bütün edebiyat tarihleri 4 Mayıs’ta doğduğunu yazarlar. Üstat, Şermendi’nin 4 Mayıs’ta doğmadığını ispat etti.

— Nasıl ispat etti?

— Altıyüz sayfalık bir kitap yazmakla…

— O kitapta ispat ediyor mu?

— Hayır. Böyle önemli bir mesele bir ciltle ispat edilebilir mi? Birinci cilt ancak meseleye giriş…

— Yani?

— Yani, birinci ciltte üstat, Şermendi’nin 4 Mayıs’ta doğmadığını söylüyor.

— Sonra?

— Sonra, artık ikinci ciltte mi olur, yoksa üçüncü, dördüncü ciltte mi, orada da 4 Mayıs tarihinin yanlışlığını ispat edecek. Beşinci, altıncı ciltlerde de Şermendi’nin doğduğu tarihi bildirecek.

— Hepsi kaç cilt olacak?

— Daha belli değil. Şimdiye kadar ancak bir cildini yazabilmiş. Bunun için de onbeş yıl çalıştı.

— Ne diyorsunuz? Onbeş yıl mı?

— Elbette… Anlaşılan siz bilimin ne demek olduğunu hiç bilmiyorsunuz.

— Öbür ciltleri ne zaman yazılacak?

— İnşallah, Allah ömür verir de yaşarsa, onbeş, yirmi yıl sonra ikinci cildini bitirir. Çünkü üstat şimdi altmış- dört yaşında…

— Ya, Allah geçinden versin…

— O zaman, onun kaldığı yerden başka bilginler çalışmaya başlarlar.

— Bişey sorabilir miyim? Çok merak ettim: Şu Şermendi dediğiniz şair 4 Mayıs’ta doğmamış da, ya ne zaman doğmuş?

— İşte edebiyat tarihini aydınlatan esas nokta da bu. Şermendi 4 Mayıs’ta değil, 3 Mayıs’ı 4 Mayıs’a bağlayan gece doğmuş. Saat yirmidörtten önce doğduğu için, 3 Mayıs’ta doğmuş olması gerekirken, bütün edebiyat tarihçileri bu noktada yanılmışlar, 4 Mayıs diye yazmışlar.

— Hepsi hepsi bu kadarcık mı?

— Az şey mi bu? Bir eski şairin doğduğu tarihi ortaya koymak az şey midir?

— Bunu bir iki satırla yazamaz mıydı? Bunun için mi altıyüz sayfa yazdı?

— Eğer bir iki satırla bunu açıklasaydı, o zaman senden, benden ne farkı kalırdı? Bilgin demek, herkesin bildiği şeyleri hiçkimsenin bilemeyeceği biçimde yazabilen, beş kelimeyi beşyüz sayfa uzatabilen adam demektir. Bir bilginle bir bilgisizin ayrımı işte budur.

— Öyleyse şair Şermendi’nin 4 Mayıs’ta değil, 3 Mayıs’ta doğduğunu siz nasıl anladınız? Kitabı okuyup da mı anladınız?

— Saçma bir soru. Hiçkimse bir bilginin yazdığı eseri okuyarak, onun ne demek istediğini anlayamaz. Bilim o kadar derindir ki…

— Ben de onu soruyorum. Öyleyse siz nasıl öğrendiniz?

— Şüphesiz kitaptan değil. Bana kendisi söyledi. Zaten bu kitaplar okunsun diye yazılmaz ki…

— Peki, ne diye bu kitapları basarlar?

— Anlaşılan, bilim için en ufak bir düşünceniz yok. Bir eser ne kadar çok satılır, anlaşılır, okunursa, o kadar değerinden kaybeder. Onun için bilginler, kitaplarının okunup anlaşılmasını değil, raflarda dura dura tozlanmasını daha çok isterler. Az okunan, hatta hiç okunmayan, zor anlaşılan, hatta hiç anlaşılmayan kitap, yazarının değerini artırır.

— Şaştım doğrusu.

— Bunda şaşılacak ne var? Siz hiçkimsenin anlamayacağı laf etmeyi kolay mı sanıyorsunuz? Bakın şurda saatlerdir konuşuyoruz, birbirimizi anlıyoruz. Göreyim sizi, yalnız beş dakikacık kimsenin anlayamayacağı laf edin bakayım. Kolay mı?

— Zor.

— Zor değil, olanaksız. Beş dakikacık konuşma yerine beşyüz sayfa yazmayı düşünün. Hem de öyle saçma sapan değil. Bazı deliler de saatlerce, hatta günlerce birbirini tutmayan, saçma sapan laf ederler ama hiçbir zaman bilgin olamazlar. Bilginlerle delilerin farkı şudur: Bir bilgin hiçkimsenin anlayamayacağı beşyüz sayfalık bir eser yazınca, içinde noktasına, virgülüne kadar birtek dilbilgisi yanlışı, bozuk birtek cümle, küçük bir mantıksızlık, çelişme bulamazsın. Delilerinse böyle düzgün, dilbilim kurallarına uygun saçmalamaları olanaksızdır.

— Bişey daha öğrenmek istiyorum. Üstat, şair Şermendi’nin 4 Mayıs’ta değil de 3 Mayıs’ı 4 Mayıs’a bağlayan gece doğduğunu nasıl ispat ediyor?

— İspat ettiği filan yok… Mesele şu: Şermendi, divanındaki şiirlerinden birinde şöyle diyormuş: “Ben, dün ile yarın selâmlaşırken dünyaya geldim.” Çok açık değilmi? Dünle yarın ne zaman selamlaşır? Saat 24’te değil mi? “Selamlaşırken” dediğine göre, daha selâmlaşmamışlar, selama hazırlanıyorlar, demektir. Yani, saat 24 olmamış, belki beş dakika, belki iki dakika var. Böyle olunca demek ki Şermendi 4 Mayıs’ta değil, 3 Mayıs’ta doğmuş oluyor.

– İyi ama azizim, bütün bunların neye yaradığını anlayamıyorum.

– Bir işe yaramıyor mu sanıyorsun? Bir bilgin çıkıp Şermendi’nin 3 Mayıs’ta saat 11.30’da doğduğunu ispat için üç cilt eser yazacak. Öbürü 11.30’da değil, 11.35’te doğduğunu ispat için beş cilt yazacak. Derken böyle böyle Şair Şermendi’nin doğduğu yer, saat tastamam ortaya çıkacak.

— Affedersin, yine anlayamadım. Şermendi 3 Mayıs’ta ‘ değil de, 4 Mayıs’ta doğsa, 11.30’da değil de, 11.35’te doğsa ne olur bundan ne çıkar?

— Azizim, bütün bunlar olmasa edebiyat tarihi olur muydu sanıyorsun? Bir bilgin 3 Mayıs diyecek, öbürü hayır 4 Mayıs diyecek, tartışma başlayacak. Hangisi daha çok, daha anlaşılmaz, daha içinden çıkılmaz şeyler yazarsa, o daha bilgin olduğunu ispat edecek.

— Anlamıyorum, bunun yararı nedir?

— Yahu, bitakım insanlar bu işlerle uğraşarak profesör olurlar, ün kazanırlar. Hem rahat yaşarlar, saygı görürler, hem de isimleri yarına kalır. Bilginler olmasaydı, örneğin Şermendi’nin hangi gün, hangi saatte doğduğunu bilemeyecektik. Daha bunun gibi biçok gerçekleri öğrenemeyecektik. Bilgisizlik içinde, kapkaranlık bir dünyada yaşayacaktık. İnsanlık böyle ilerliyor. Bir bilgin hiç yoktan ortaya bişey atıyor, öbürü, hayır öyle değil, böyle diyor. Bir tartışma başlıyor. Başka biri çıkıyor, ne öyle, ne böyle diyor. İşte böyle böyle dünyamız adım adım ilerliyor.

— Çok doğru… İnsan düşünüyor da, eğer bilginler olmasa hiçbir gerçek ortaya çıkmayacakmış gibi geliyor. Aman Tanrım! Gerçeklerin aydınlanmadığı kapkaranlık bir dünyada nasıl yaşardık? Onlar olmasa hiçbişey bilemeyecektik. Hatta şair Şermendi’nin ne zaman doğduğunu bile bilemeyecektik; onu 4 Mayıs’ta doğmuş sanacaktık. Böyle bir dünyada yaşanamazdı. Bilginler olmasa ne yapardık bilmem ki…

Aziz Nesin

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir