Sokak Lambası


Sokak Lambası

Dünya Çocuk Klasiklerini Okumak:

Bir zamanlar, bir yolun kenarında, uzun yıllar boyunca sokağı aydınlatarak hizmet veren bir lamba vardı. O gece son defa bu hizmeti verebilecekti.

Çok tuhaf karmaşık duygular içindeydi. Kendini son kez sahneye çıkacak bir balerin gibi hissediyordu. Çok çabuk unutulacağının bilincindeydi.

Sonra da en çok ertesi günü merak ediyordu. Acaba neler olacaktı? Sokak lambası başına geleceklerden çok korkuyordu.

Ertesi gün hala işe yarar halde olup olmadığını anlamak için belediye binasına götürülecekti.

Duruma göre; ya bir köprüyü aydınlatacak ya da bir demirciye götürülüp eritilecekti. Başına daha başka şeyler

gelme olasılığı da çoktu. Acaba başına gelecek onca şeyden sonra bu günleri anımsayabilecek miydi?

En çok da kendi ailesi gibi gördüğü bekçiyle karısına üzülüyordu.

Bekçi de kendisiyle aynı gece işe başlamıştı. O sokağı pırıl pırıl aydınlatırken, bekçi de düdüğünü çalmaya başlarmış. O günlerde bekçinin karısı çok kendini beğenmiş biriydi. Sokak lambasının küçük görür bakmaya bile gerek duymazdı.

Ancak şu son iki yılda pek yaşlandığı için, lambaya çocuğuymuşçasına bakar olmuştu. Lambayı yıkıyor, temizliyor özen gösteriyordu.  Bekçi ve karısı çok dürüst insanlardı. Lambaya konulması için verilen yağdan bir damla bile almıyor, tamamını sokak lambası için kullanıyorlardı.

Lambanın son gecesiydi bu gece. Böyle düşünceli ve üzgün bir halde olduğu için, gerektiği gibi parlak ışık veremiyordu sokağa. Belediyedekilerden çok fazla şey geçmişti başından. Ancak bunları dile getirmeyecek kadar saygılı ve düşünceliydi. Birden anıları canlandı gözünde. Boş sokağa anlatmaya başladı anılarını:

Uzun yıllar önce genç bir adam görmüştüm. Elinde pembe, süslü bir kağıda yazılmış bir mektup vardı. Genç bir hanımdan geldiği belli oluyordu. Adamın yüzünde büyük bir mutluluk vardı. Kaç kez okudu mektubu, benim ışığımın altında. Sonunda mektubunu sevgiyle öptü ve bana dönerek: “Bu dünyanın en mutlu erkeği benim.” dedi.

İşte, onun sevgilisinden gelen mektupta yazılanları yalnızca o ve ben biliyoruz.

Bir gün de bu sokaktan bir cenaze geçmişti. Çiçeklerle donanmış tabutun içinde genç ve güzel bir hanım yatıyordu. Tabutun çevresinde büyük bir kalabalık vardı. İnsanlar sokağı baştan sona doldurmuşlardı. Bu sırada büyük acılarla ağlayan bir adam, gözlerini bana dikip uzun süre baktı. Hala unutamam o acı dolu bakışını…

İşte, ben de son defa sokağa bakıyorum bu gece. Bir asker nöbetini devrederken yerine kimin geleceğini bilir ve ona yararlı olacak bilgiler verebilirdi. Ancak ben yerime kimin geleceğini bilmiyorum. Eğer bilseydim ona; yağmur ve sisle ilgili bilgiler verebilirdim. Rüzgarı ve ay ışığının özelliklerini anlatmak isterdim. Tam karşıdaki derenin üstündeki köprüde üç tane lamba vardı. Bunlardan biri kendisinin yerine geçebilirdi. Bu lambalardan biri balık başlıydı ve pırıl pırıl parlardı. Sokak lambası “Benim yerime o lamba gelirse daha az yağ tüketir belki.” diye düşündü. Öteki lamba tahtadan yapılmıştı. Bunun için kendiyle övünür dururdu. Üçüncüsü bir ateş böceği gibi parlardı. Onun nasıl bir lamba olduğunu ne yazık ki anlayamamıştı. Sokak lambası bunlarının hiç birinin kendi yerini tutacağına inanmıyordu.

Derken rüzgar yavaşça eserek sokak lambasının içine süzüldü. Hüzünlü bir sesle:

Yarın gideceğin doğru mu? Yani bu gece son kez mi görüşüyoruz? O halde sana bir armağan vereceğim. Gördüklerini ve işittiklerini hiç unutmaman, bundan sonra da pırıl pırıl parlaman için hafızanda eseceğim. Bundan sonra da her şeyi görecek ve işitebileceksin.

Çok teşekkür ederim sana. O halde belki de beni eritmezler. belki de görevime devam ederim, demiş sevinçle yaşlı lamba.

Rüzgar üzgün görünüyormuş:

Onların ne yapacağı hiç belli olmaz. Az sonra kuvvetle üzerine doğru eseceğim. Böylece çok yaşlandığın zaman bile hiçbir şeyi unutmayacaksın, demiş.

Lamba kaygılıymış:

Bu söylediklerin beni eritmezlerse geçerli olabilir. Peki ya eritilirsem? O zaman da her şeyi hatırlayabilir miyim? Her şeyi görüp işitip pırıl pırıl parlayabilir miyim?

Rüzgar sinirlenmişti:

Biraz düşünceli ol! dedi titreyen sesiyle.

O sırada ay göründü uzaktan.

Rüzgar:

Eski sokak lambasına ne vereceksin? diye sordu aya.

Ay:

Hiç bir şey vermeyeceğim. O güneş doğmak üzereyken benim ışığım azaldığında bana hiç ışık verdi mi? Hayır! O halde ben de ona hiçbir şey veremem.

Rüzgar ve sokak lambası aya yanıt vermemişler. Ay, daha fazla bir şey söylememiş. Süzülerek bulutların arasına girmiş.

O sırada gri bulutlar sokak lambasının üstüne bir damla su damlatmışlar. Hep birlikte bağırmışlar:

Bu damla seni bir gecede paslandırıp, yok edebilir!

Rüzgar öfkelenmiş:

Gönderecek başka bir armağan bulamadınız mı? diye sormuş.

Sokak lambası da bu armağanı hiç beğenmemiş. Derken sıra yıldızlara gelmiş. Onlar da bir armağan göndermişler. Parlak ışıklar saçarak hızla ilerleyen bir yıldız, sokak lambasının içine girmiş.

Balık başlı lamba çok şaşırmış:

– Bu parlaklık da ne böyle, diye sormuş.

Yanındaki lamba cevap vermiş:

– Bir yıldız sokak lambasının içine girdi. Bu kadar parlak bir yıldız işin içine girdiğine göre, bize de çekip gitmek düşecek herhalde…

Artık, eski sokak lambası eskisinden de çok parlıyordu.

Ortalığı ışıl ışıl aydınlatmıştı. Sevinçle bağırdı:

– Ah, ne değerli bir armağan! Ben hep yıldızlar gibi parlamak isterdim. Bunu anlamış olmalılar. Bana böyle bir iyilik yaptıkları için bilsen o kadar mutluyum ki;

Rüzgar:

Çok iyi düşünmüşler. Ancak şimdi bir muma ihtiyacın var. İçinde bir mum yanmazsa kimse seni göremeyeceği gibi sen de kimseyi göremezsin. Ne yazık ki yıldızlar bunu düşünememişler. Bütün ışıkların gittikçe azalan bir mum olduğunu sanmışlar. Artık benim gitmem gerek. Sen üzülme, ben bu durumun bir çaresini bulmaya çalışacağım, dedi. Ertesi gün çok hareketli bir gün olmuştu. Eski sokak lambası bekçinin evindeki koltukta dinleniyordu. Bekçi, belediye konseyinden sokak lambasının kendisine verilmesini istemişti. Belediye konseyindekiler, bekçinin uzun yıllardır göstermiş olduğu hizmete karşılık bu lambayı seve seve ona verdiler. Yaşlı bekçi, bir bebek gibi baktığı bu lambayı alıp evine getirdi. Şimdi de karısıyla akşam yemeğini yerken, ikisi de sevgiyle ona bakıyorlardı. Bekçinin evi bodrum kattaydı. Eve girebilmek için iki kat aşağıya inmesi gerekiyordu. Uzunca bir holü geçtikten sonra, güzel, temiz ve şirin odasına varıyordu. Odanın gerçekten de çok sıcak bir görünümü vardı. Perde ve divan örtüsü aynı kumaştan dikilmişti. Divanın iki yanındaki saksıda sardunya ve menekşe ekiliydi. Saksıları denizci Cristian, Hindistan’dan getirmişti. Oda çok bakımlı ve temizdi.

Duvarda, kral ve yardımcılarının resmi yer alıyordu. Tablonun yanına kocaman bir guguklu saat asılmıştı.

Eski sokak lambasının çok düşünceli bir hali vardı. Sobanın yanında sessiz sessiz oturuyordu.

Yemekten sonra yaşlı bekçi yanına geldi ve ona birlikte geçirdikleri uzun yıllardan söz etti… Yağmurlu, karlı, sisli, sıcak gecelerden. Sokak lambası bunların hepsini de anımsayabilmişti. Rüzgar gerçekten de ona çok güzel bir armağan vermişti.

Yaşlı bekçi ve karısı, çok çalışkan ve hareketliydi. Bir dakikalarını bile boşa geçirmezlerdi.

Bir pazar günü bekçi, yüksek sesle bir gezi kitabı okuyordu. Kitapta Afrika’nın balta girmemiş ormanlarından, vahşi hayvanlarından söz ediliyordu. Bekçinin yaşlı karısı dikkatle kocasının okuduklarını dinliyordu.

Kadıncağız bunları dinlerken o ülkelere gidebilmek, oraları görebilmek için can atıyordu.

Eski sokak lambası da her şeyi görebilmek için lambasına bir mum konması için can atıyordu.

Yeteneklerim hiç bir işe yaramıyor. Bir muma sahip olmadıktan sonra onlara neler yapabileceğimi gösteremeyeceğim! Oysa bir mum olsa! Ah bir mum olsa! Bu zavallı yaşlıların birazcık yağdan başka hiç bir şeyleri yok… Geçenlerde bir kutu mum gelmişti ama kadıncağız onları ipliklerini cilalamak için sakladı, benim lambaya küçük bir mum koymayı akıl edemedi. diye sızlanmaya başladı eski sokak lambası.

O gün bekçinin doğum günüydü. Yaşlı kadın heyecan içindeydi. Sokak lambasına yaklaştı. Gülümseyerek:

– Bugün kocamın onuruna her yeri pırıl pırıl aydınlatacağım, diye haykırdı coşkuyla.

Sakalı lambası böylece içine bir mum konulacağını düşünerek sevindi. Ancak ne yazık ki mum yerine ona bol bol yağ koymuşlardı. Lamba gece boyunca yandı…

İşte o zaman,  yıldızların ona armağan ettiği bir hayat için gizli bir hazine olduğuna inandı. Hayal kurmaya başladı.

Kazandığı yeteneklerle hayal kurmak onun için çok kolaydı. Yaşlıların öldüğünü ve kendisinin de eritildiğini düşündü bir an için. İçini korku kapladı. Anca paslanıp kırılmaya gücü olduğu halde o bunu yapmadı.

Birdenbire şık bir şamdan oluverdi. İçine bir mum koydular. Şamdan elinde çiçek demeti tutan bir melekli. Yeşil örtülü bir masanın üstünde, duvarları değerli tablolarla süslü, çok güzel bir odadaydı. Bu, bir yazarın yazdığı yazılar. çevresindeki ressamlar tarafından anında resmediliyordu.

Eski sokak lambası daha pek çok hayaller kurdu. Sonunda bir şamdan olmak bile artık gözüne kötü gözükmüyordu. Bekçi ve karısından ayrılmak istemiyordu. Çünkü onlar onu hiç yalnız bırakmamışlar, temlzlemişler ona iyi bakıp, bol bol yağlamışlardı.

Kendisini seven bu insanında mutlu olmaya karar verdi.

Dünya Çocuk Klasikleri

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir