Ağlayan Nar ile Gülen Ayva 2 yorum


Ağlayan Nar ile Gülen Ayva

 Bundan çok çok önce büyük bir ülkenin çok güçlü bir padişahı varmış. Bu padişahın bir türlü oğlan çocuğu olmazmış.

Bu duruma çok üzülen padişah mutlaka bir oğlan çocuk babası olmak istiyormuş. Ne yapsın? Tekrar evlenmekten başka çare yok…  Son defa olmak üzere başka bir kızla evlenmiş. Çok geçmeden karısı gebe kalmış. O zaman padişah karısına şunları söylemiş:

“Eğer bu çocuk kız olursa senin başını cellada vereceğim.”

Zavallı kadın, kocasının bu sözünden çok korkmuş. Bu korku ile her gün, “Acaba oğlan mı? Yoksa kız mı?” diye düşünmeye başlamış. O böyle derin derin düşüne dursun, dokuz ay on gün tamam olduktan sonra, kadın, bir kız çocuğu dünyaya getirmiş. Doğan çocuğun kız olduğunu kendisine söyledikleri zaman kadın başlamış ağlamaya…

Ebe hanım sormuş :

– Sultanım, niçin ağlıyorsun?

Sultan, dövüne dövüne cevap vermiş:

“Ah,” demiş;

– Ben ağlamayayım da kim ağlasın? Padişah çocuğun kız olduğunu duyarsa başımı cellada verecek.

Akıllı ebe, düşünmüş, taşınmış, bu işe bir çare bulmuş. Çocuğu oğlan şekline sokarak padişaha müjdeci yollamış. Bir oğlu olduğuna çok sevinen padişah da, ebeye değerli armağanlar göndermiş

Çocuk gün geçtikçe büyüyormuş ama, annesinin de derdi durmadan artıyormuş…

Nihayet çocuk onaltı yaşına basmış. Padişah, evlâdım üzülmesin diye o zamana kadar çocuğunu Sünnet ettirmemiş. Artık vaktinin geldiğini düşünerek oğlunun sünnet olmasına karar vermiş. Annesine haber göndermiş.

Kadıncağızın derdi büsbütün artmış. Annesini çok düşünceli gören çocuk, bir gün ona sormuş:

– Anne, niçin böyle kederlisin?

Çaresiz kalan kadın, kızına derdini açmış;

– Yavrum,  demiş;

– baban seni oğlan biliyor: ‘Bana, sen daha dünyaya gelmeden önce “Eğer oğlan değilse başım cellada veririm” demişti. Ebe seni oğlan şekline koyup babana bir oğlunuz oldu diye müjdeci gönderdi O zamandan beri baban seni oğlan biliyor. Şimdi de seni sünnet ettirmeğe karar vermiş, bana hazırlanmamız, için haber gönderdi. Senin kız olduğun meydana çıkacak, baban da benim başımı vurduracak…  Ne yapacağımı bilmiyorum…»

Çocuk annesinin boynuna atılmış:

– Sen üzülme anneciğim. demiş. Hemen hazırlıklara başla! Meydana sünnet düğünü kurulsun. Sünnet olmadan evvel, büyülü tayımla gezinti yapmak için babamdan izin isterim. Tayım bir sözümle yüce dağları aşar, hemen ortadan kaybolurum. İnşallah babam yumuşar belki bir gün yine gelirim.

Ana kız ağlaşarak vedalaşmışlar. Ertesi gün sarayın büyük meydanında sünnet düğünü kurulmuş. Çocuğun yatağı en güzel kumaşlarla, örtülerle süslenmiş, altın işlemeli yorganlar serilmiş. Bütün meydana en kıymetli halılar örtülmüş Etrafa ipekli çadırlar dikilmiş. Dünyanın en ünlü çalgıcıları getirtilmiş. Düğün meydanının en göz alıcı bir köşesinde oturan padişah, çocuğunu yanına çağırmış:

– Sevgili oğlum, demiş; bugün benim en sevinçli günüm Hiç merak etme, seni fazla üzmeyeceğiz…

Kız, fırsattan faydalanarak şunları söylemiş:

“Sevgili babacığım, sünnet olmadan evvel sizden bir ricam var. Benimle aynı yaşta olan tayımla bu meydanda bir gezinti yapmak istiyorum. Ondan sonra hemen sünnet olurum. Eğer bu gezintiyi yapamazsam tayıma haftalarca hasret kalır, dayanamam.

Padişah razı olmuş:

– Pekâiâ oğlum, demiş; istediğin gibi dolaş  ondan sonra sünnet olursun! Tayı padişahın yanına getirmişler. Kız, yularından tutarak onu bir kenara çekmiş, yalvarmaya başlamış. At kızın haline acımış ve dile gelmiş :

– Sen hiç üzülme sultanım, demiş; üzerime bin! Gözlerini kapa… Ben kuş gibi uçar, rüzgâr gibi eser, seni istediğin yere götürürüm.

Kız, bir hamlede tayın üzerine atlamış, boynuna sarılmış. Tay meydanda iki defa dolaştıktan sonra birdenbire duvarları aşarak rüzgâr gibi koşmaya başlamış, bir anda da ortadan kaybolmuş.

– Padişah ile adamları, kızın arkasından şaşkın şaşkın baka kalmışlar. Fakat atın yerinde yeller esiyormuş. Gidiş, o gidiş… Ne at varmış ortada “ne de padişahın oğlan bildiği kız. Biz onları bu halde bırakalım… Bakalım kız ile tay ne haldeler?

Tayın sırtında kimsenin bilmediiği diyarlara doğru yol alan kız, az gitmiş, uz gitmiş; dere, tepe düz gitmiş… En sonunda tay “Aç gözünü Sultanım…” demiş. Kız gözlerini açınca bakmış ki vakit akşam olmuş. Bulundukları yer de alabildiğine uzanan bir ova…

At tekrar konuşmaya başlamış:

– Benim sultanım, ben seni buralara kadar getirdim. Bundan sonra yanınızdan ayrılacağım. Bakın şurada bir ışık görünüyor. Siz o tarafa doğru gidin. Ben artık görünmeyeceğim. Sana şu üç kılı veriyorum, başın sıkıldığı. zaman bunları birbirine sürtersin, ben hemen yardımına koşarım… Haydi Allah yardımcım olsun!

Kız attan ayrılmış. Işığın olduğu tarafa doğru koşmaya başlamış. Nihayet bir köşkün kapısı önüne gelmiş. Kapıyı çalınca içerden bir adam çıkmış: “Kız sen burada ne arıyorsun?” diye sormuş.

Kız yalvaran bir sesle cevap vermiş:

– Ne olur amcacığım, beni hizmetinize alır mısınız? …

Adamcağız kızın bu haline acımış. Onu yanına bulaşıkçı olarak almış,

Kız o günden itibaren bu köşkün mutfağında çalışmaya başlamış. Aşçıbaşıya iş bırakmaz yemekleri hep kendisi pişirirmiş;

Meğerse burası yaşlı bir padişahın köşküymüş.

Padişah bir gün aşağıya haber göndererek yemekleri pişiren aşçıyı görmek için yanına istemiş. Aşçıbaşı da kızı göndermiş.

Kız hemen üzerine oğlan elbisesi giyerek padişahın yanına çıkmış. Padişah buna demiş ki;

– Oğlum sen nerelisin? Kimin oğlusun bakayım?

Kız cevap vermiş;

– Efendim ben zengin bir tüccarın oğluyum Ormanda şöyle bir gezintiye çıkmıştım. Hava karardığı için yola devam, edemeyip ormanda kaldım ve orada geceledim Sabah olunca ne kadar uğraştımsa da yolu bulamadım. En sonunda buralara düştüm…

Padişah bu sözlerden çok hoşlanmış.

– Pekâlâ oğlum .. demiş. Senin kibar bir çocuk olduğun zaten yüzünden belli… İyi bir eğitim gördüğün de konuşmandan anlaşılıyor. Benim üç kızım var. Bak, üçünü de bir kere gör. Hangisini beğenirsen, seni kendime damat yapacağım. Yalnız kızlarımdan biri çok inatçıdır. Yap denileni yapmaz, yapma denileni yapar. Dışarı çıkmaz, kimseyle konuşmaz… Dikkatli ol.

Ertesi gün kız yine oğlan elbisesi giyerek padişahın kızlarını birer birer görmüş. Bunların içinden inatçı kızı daha çok beğenmiş. Gidip bu fikrini padişaha söylemiş.

Padişah:

– Ah oğlum, ah…demiş, Onu nereden beğendin? İşte sana inatçı dediğim kızım odur. Ne yapacaksın şimdi? İşin pek zor Ama, bir kere fikrini sorayım…

Padişah hemen kızını yanına çağırmış. Ona oğlan kılığındaki kızı göstererek.

– Bak kızım, bu delikanlı seni beğenmiş, “benden seni istedi; ne diyorsun? diyerek fikrini sormuş .

Kız:

– Peki babacığım, Bu gece sabaha kadar düşüneyim, yarın gelir size cevap veririm.

Gece olunca inatçı kız odasına çekilmiş Derin derin düşünmeye başlamış.  O sırada oğlan giysileri içindeki aşçı çırağı kız da yavaş yavaş kapının önüne gelerek anahtar deliğinden padişahın kızını gözetlemeye başlamış.

Gece yarısı, inatçı kız, altın bir leğen ile, altın bir ibrik getirip pencerenin önüne koymuş. Beş dakika sonra bir güvercin gelip leğenin kenarına konmuş. Kız, güvercinin üzerine ibrikten biraz su dökmüş. Güvercin bir silkinmiş, iki silkinmiş üçüncüde hemen kaybolmuş. Onun yerine ortaya ayın on dördü gibi bir delikanlı çıkmış. Sultan hanımla, odadaki ipekten sedirlerin üzerine oturup güzel güzel konuşmaya başlamışlar.

Bir aralık sultan, bu delikanlıya o gün olanları anlatmış .

– Ah sevgilim, başıma gelenleri bilmiyorsun!

Bugün miskin oğlanın birisi beni babamdan istemiş. Hani babam da ben olur desem hemen verecek… Yarın sabah benden cevap bekliyorlar. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Bana bir akıl ver.

Delikanlı biraz düşündükten sonra konuşmaya başlamış:

– Babana,  “Beni isteyen delikanlı dünyanın en güzel aynasını getirsin… Onunla ancak bu şartla evlenirim,” dersin. O ayna devlerin sarayındadır. Oğlan onu aramaya gidecek kırk yıl geçse başaramayacak. Bulsa bile oraya giremez… Girdiğini düşünsek o zaman da devler tarafından parçalanır. Sen de böylelikle kurtulmuş olursun.

Ertesi sabah kız, sevgilisinden öğrendiklerini babasına söylemiş. Padişah da kızının şartını delikanlıya anlatmış:

– Ne yapayım,  demiş;

– Onu sen beğendin. Oysa onun inatçı olduğunu sana söylemiştim. Ancak istediği aynayı bulur getirirsen onunla evlenebilirsin…

Bunları akşamdan bilen kız, gülerek cevap vermiş :

– Siz hiç üzülmeyin padişahım. Ben şimdi gider, o aynayı bulur, her neredeyse alır, gelirim. Kız saraydan çıkarak ormana gitmiş. Orada cebindeki kılları birbirine sürtmüş. Atı meydana çıkıverince kız da ona derdini anlatmış.

 At dile gelmiş: ;

– Sultanım, bu pek kolay bir iş değil. Ama, sana elimden gelen yardımı yapacağım… Gözlerini kapa, sırtıma bin..

Kız, ata binmiş, gözlerini kapamış. Gözlerini kapayıp açması bir olmuş. Bir anda devlerin bahçesine gelmişler. At bu kez de şunları söylemiş;

– Biraz ötede içinden pis su akan bir dere. Eğilip suyundan içip “Bu ne güzel su. ” dersin. “Dere sana yol verir.. .Kapının önünde bir aslanla bir kuzu var.. Aslanın önünde ot, kuzunun önünde de et göreceksin. Aslanın önündeki otu kuzunun, kuzunun önündeki eti aslanın önüne koy. Doğruca içeriye gir. Devlerden biri seni karşılar, yukarıya çıkarır. Sonra sana “Ben aşağıya çorba pişirmeye gidiyorum.” diyerek dişlerini bilemeye gider. O zaman sen dolaptaki aynayı alır, bahçedeki dereden atlar, kaçarsın.

Kız atın dediklerini birer birer yaparak saraya girmiş. Dev onu yukarıya çıkarmış. “Ben aşağıya çorba pişirmeye gidiyorum,” diye dişlerini bilemeye gittiği zaman kız da dolaptaki aynayı alarak gürültü etmeden kaçmış. Çok geçmeden dev bunun kaçtığını hissetmiş. Hemen arkasından koşmaya başlamış. Dev bakmış ki yetişemeyeeek, kapının önüne doğru seslenmiş:

– Kuzu, şunu tut!

Kuzu cevap vermiş :

– Neden tutayım! O bana ot verdi, sen bana et. veriyordun…

Dev bu sefer aslana seslenmiş:

– Aman aslan şu çocuğu tut! Aslan da cevap vermiş: Tutamam. O bana iyilik etti. Et verdi. Sen hep ot verirdin.

Dev bu kez bahçenin içinden akan dereye seslenmiş:

– Dere aman dere, aynamı çalan çocuğu geçirme…

Dere cevap vermiş:

– Ben,  demiş; akar dururdum bu bahçeden. Eğilip de bir yudum suyumu içtin mi? O, geldiği zaman suyumdan içti.. Ben ona dokunmam…

Dev çaresiz kalmış, ne yapsın? Ona beddua etmiş:

– Başka bir şey demem! Oğlan isen kız, kız isen oğlan olasın!

Bu söz üzerine kız da O anda oğlan olmaz mı? Tabii, çok sevinmiş. Aynayı sıkı sıkı tutarak doğru saraya gelmiş. Padişahın huzuruna çıkarak aynayı vermiş. Padişah da aynayı kızına göndermiş:

Gece olunca, kız gene sevgilisi ile buluşmuş. Aynanın geldiğini haber vermiş.  Bu sefer delikanlı başka bir şart ileri sürmüş:

– Benim bahçemdeki ağlayan nar ile gülen ayvayı alıp getirsin. Eğer getirebilirse o zaman sen de onunla evlenirsin.

 Ertesi sabah, babasına ikinci şartını da söylemiş.

Oğlan yine ormana giderek kılları birbirine sürtüp atını çağırmış. Derdini söylemiş. At ile birlikte düşünmeye başlamışlar… Ne yapsalar, nasıl etseler de ağlayan nar ile gülen ayvayı ele geçirseler!

Onlar böyle düşünüp giderlerken bir çocuğa rastlamışlar. Çocuğun elinde bir külah, bir pösteki, bir de kırbaç varmış.

Çocuğa sormuşlar;

– Evladım, nedir o elindekiler, ne işe yarar?  Çocuk cevap vermiş:

– Külâhı başına geçirince seni kimse görmez. Pöstekiye binip kırbaçla vurdun, gideceğin yeride söyledin mi, istediğin kadar uzak yerlere bir anda uçup gidersin…

Oğlan, çocuğa bir torba altın vererek bunları satın almış. Gideceği yeri söyleyip pöstekiye  binmiş, kırbaçla vurmuş. Gözünü açıp kapayıncaya kadar kendisini bir bahçe önünde görmüş. Başına kendisini göstermeyen külahı giyip bahçeye girmiş. Önüne ilk çıkan ağacın bir dalında bir nar ile bir ayva görmez mi?

– İşte aradığımı buldum diyerek sevinmeye başlamış. Hemen bir eliyle narı, bir eliyle de ayvayı  tutmuş.

 Nar ağlamaya, ayva da gülmeye başlamış.

İnatçı kızın sevgilisi olan delikanlı bu durumu bahçenin bir köşesinden izliyormuş;

– Eh sultanım, demiş; kulakların çınlasın. Bugüne kadar benimdin Fakat bundan sonra benden daha akıllı, daha cesaretli biri var! Artık seninle evlenmeyi o hak etti. Delikanlı, ağlayan nar ile gülen ayvayı alıp hemen saraya gitmiş, Getirdiklerini padişaha göstermiş, sonra küçük sultana vermiş… Delikanlının aklına, sabrına, cesaretine hayran olan küçük sultan, onunla evlenmeye karar vermiş. Bütün hazırlıklar bittikten sonra kırk gün kırk gece süren bir düğünle evlenmişler. Delikanlı atını çağırmış, eşini de yanına alarak doğruca babasının ülkesine götürmüş. Padişah oğlunu tekrar bulduğu, sultan da kızını oğlan olmuş gördüğü için çok sevinmiş. Bir kırk gün kırk gecelik düğün de burada yapılmış. Onlar muradına ermiş, biz de masalın tadına varalım.

Türk Masalları


Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 yorum “Ağlayan Nar ile Gülen Ayva