Hantal Hans Masalı


Hantal Hans Masalı

Köylerin birinde bir çiftlik varmış – Bu çiftlikte, çok mu çok zekalı iki oğlu olan bir Ağa Bey yaşıyormuş. Oğulları o kadar zekalıymışlarki, zekalarının yarısı bile yertermiş kendilerine.

Günün birinde bu oğullar kralın kızına görücü gitmeye karar vermişler. Kralın kızı konuşma yeteneği olan çok yetenekli bir delikanlıyla evlenmek istediğini söylüyormuş. Kardeşler sekiz gün durmadan hazırlanmış bu görüşmeye. Sekiz gün az olsa da, yetermiş, zaten yeterince bilgileri varmış.

Kardeşlerden biri Latin ansiklopedisini ve şehrin üç yıl çıkan gazetesinin tümünü baştan sona ve sondan başa kadar ezbere bilirmiş. Diğer kardeş ise Laugs makalelerinin hepsini bilirmiş ve dahası, bilim adamların bildiklerinin tümünü de bilirmiş. ‘Kralın kızını ben alırım’ demiş kardeşlerin ikiside.

Bir gün babaları herbirine birer at vermiş. Ansiklopediyi ve gazeteleri ezberleyene kömür-siyahı bir at, bilimadamları kadar zekalı kardeşe ise süt-beyazı bir at vermiş. Daha çok cesur görünmek için ağızlarının etrafına safran sürmüşler. Bu arada sarayda çalışan bütün hizmetçiler bu iki delikanlının atlarına binmesini beklerken, üçüncü erkek kardeşleri çıkıvermiş ortaya. Bu küçük kardeşi zaten hiç kimse adam yerine koymazmış, öyleki hiç akkıllı değilmiş öbür kardeşleri gibi. Adına Hantal Hans derlermiş. ‘Nereye gidiyorsunuz?’ diye sormuş kardeşlerine.

‘Kralın kızıyla görüşmeye. Duymadın mı davulların sesini. Kralın kızı evlenmek istiyor.’ Demişler kardeşine. ‘Ben de gelmek istiyorum,’ demiş Hantal Hans ve kardeşleri gülerek atlarını kamçılamışlar. ‘Baba, bana da bir at ver!’ diye bağırmış Hantal Hans‘ Öyle bir evlenme isteğim var ki. Kralın kızı beni alırsa alır, eğer beni almazsa, ben alırım onu.’ ‘Laf,’ demiş babası‘ Sana at vermiyorum. Sen konuşmasını bilmezsin’ ‘Yani bana bir at vermiyor musun?’ Demiş Hantal Hans ve: ‘O zaman bende kendi tekemle giderim. Onun beni taşıyacağından hiç şüphem yok.

Hantal Hans yanlamasına atlamış tekesıne ve düşmüş yollara. ‘Hey ben geliyorum!‘ demiş türküler haykırarak. Kardeşlerinin sessız sedasız yavaşça gittiklerini görmüş. Onlar bütün bildiklerini hatırlamaya çalısıyorlarmış, öyle ya tartışmasız bilgili olmaları gerekiyor, diye geçirir içinden Hantal Hans. ‘Selam,’ diye bağırmış Hantal Hans yaklaştığında. ‘Ne o elindeki?’ diye sormuş kardeşlerden biri. ‘Kralın kızına vereceğim!’ diye yanıtlamış Hantal Hans. ‘Bildiğini yap!’ deyip kahkahalarla atlarını kamçılamışlar. Aradan biraz zaman geçmiş ve Hantal Hans kardeşlerine tekrar yetişmiş. ‘Selam, burdayım işte! Bakın ne buldum, hergün bulunmaz böylesi köy yollarında!’ Kardeşleri istemeyerek, dönüp bakmışlar. ‘Eski bir ağaç terlik. Bunu da mı kralın kızına vereceksin?’ ‘Evet,’ demiş Hantal Hans. Kardeşleri gülerek kamçılamış atlarını ve epey uzaklaşmışlar. Ama çok zaman geçmeden Hantal Hans kardeşlerine tekrar yetişmiş. ‘Selam, burdayım işte!’ diye bağırmış Hantal Hans. ‘Bu iş daha da kötüye gidecek,’ demiş kardeşlerden biri diğerine. ‘Şimdi ne buldun?’ diye sormuş kardeşler. ‘Söylenecek gibi değil! Kim bilir Kralın kızı ne kadar sevinecek!’ ‘Uh! Yol kenarından topladığn çamur!’ demiş. Kardeşleri ve alay ederek gitmişler. ‘Doğru, ama en iyisinden’ demiş Hantal Hans ve ceplerini çamurla doldurmuş.’ Kardeşler yine atlarını kamçılayıp ilerlemişler, küçük kardeşlerini bir saat geride bırakmışlar. Az zaman sonra saraya varmışlar.

Sarayın önüne geldiklerinde, diğer görücüler gibi, birer numara çekmişler ve altı kişilik sıralarda yerlerini almışlar, öyle bir sıralamaki, görücüler omuz omuza. Kraliyetin bütün halkı sarayın önünde, pencerenin hemen dibinde kral kızının görücülerini nasıl karşıladığını seyrediyorlarmış. Her bir görücü odaya girdiğinde: ‘işe yaramaz!’ deyip, görücünün hemen saraydan uzaklaşmasını söylüyormuş Kral kızı. Ve bu arada kardeşlerden Latin ansiklopedisini ezbere bilen içeri girmiş. Girmiş ama, sırada beklerken, bütün bildıklerini unutmuş. Odanın taban tahtaları ayaklarının altında çatırdamış ve kendini tavandaki aynada tersine dönük görünce, kafası daha da karışmış. Bu arada odanın bir köşesinde oturan üç kalemdar ve bir bilirkişi bu kardeşin bütün söylediklerini daha sonra şehrin iki paraya satılan gaztesine yazmışlar. Ve oda o kadar sıcakmışki, soba ayaklarına kadar kıpkırmızı imiş! ‘Burası felaket sıcak,’ demiş görücü kardeş. ‘Babam bugün horoz kızartıyor,’ demiş kral kızı. ‘Bee’ deyip susmuş görücü kardeş. Doğrusu görücü kardeş böyle bir sohbet beklemiyormuş kral kızından. Şakamsı birşeyler söylemek istemiş ama, kafasında hiçbir şey yokmuş. ‘Bee’ ‘işe yaramaz!’ demiş kral kızı ve hemencecik saraydan uzaklaşmasını söylemiş. Derken diğer kardeşi içeri girmiş. ‘Burda müthiş bir kuraklık var!’ demiş içeri girer girmez. ‘Evet, horoz kızartıyoruz bu gün,’ demiş kral kızı. ‘Ne, ne nee?’ Ve kalemdarlar gazetelerine ‘Ne, ne nee?’ diye yazmışlar. ‘işte yaramaz!’ demiş ve bu kardeşinde sarayı hemen terketmesini istemiş. Ve bu arada odaya Hantal Hans tekesiyle birlikte girmiş. ‘Kızartıcı bir sıcaklık!’ demiş Hantal Hans. ‘Horoz kızarttığımız için,’ demiş kral kızı. ‘Çok güzel. Bende kargamı kızartırım!’ ‘Tabiki, ama içinde kızartacak bir şeyin var mı? Benim ne bir tavam nede bir tencerem var’ demiş kral kızı. ‘Hiç sorun değil. Benim var,’ demiş Hantal Hans ve torbasından ağaç terliği çıkarıp, kargayı yavaşça içine koymuş. ‘Bu bir öğün yemek, ama ya salça?’ diye sormuş kral kızı. ‘Hiç sorun değil, o kadar çok salçam var ki, yarısını döksem bile kalanı yeterli’ demiş Hantal Hans ve ceplerindeki çamuru boşaltmış.

‘Çok hoşlandım! Soruları cevaplamasını iyi biliyorsun, konuşma yeteneğin var ve senden kocam olmanı istiyorum! Bilmeni isterimki, söylediğimiz her laf yarın gazetede çıkacak. Her pencerenin önünde çalışkan birer kalemdar var, dahası gördüğün o biliradamın kendisi hiçbir şey bilmez!’ demiş kral kızı. Derken kalemdarlar kahkahalarla gülmüş ver birer damla mürekep damlatmışlar yere ‘Lapskkk’. ‘O zaman kendisine en iyisini öğreteyim,’ demiş Hantal Hans ve cebindeki çamuru biliradamın yüzüne fırlatmış. ‘Çok güzel!’ demiş Kıral kızı ‘Bak bunu ben yapamazdım, ama öğreneceğim!’ Ve Hantal Hans tacı olan bir kral olmuş ve tahtına oturmuş. Bütün bunları biliradamın gazetesinde okuduk. İnanılır gibi değil!

H.C. Andersen

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir