Hikaye: “Serma Ye Beyin Çiftliği”


Hikaye: “Serma Ye Beyin Çiftliği”

Hikaye Oku: Serma Ye Bey çiftliği ele geçirdikten sonra, her şey değişti çiftlikte. İlkin, çeşitli üretim birimlerinin başlarında bulunan çekirdekten yetişme, işten anlayan kişilerin işlerine son verildi. Yerleri boş kalmadı elbette. Dolduruldu. Tüm bu işlerle Sermaye Bey kendisi uğraşmadı. O, yalnızca çiftliğin emektar kahyasını dehleyip, yerine Süleyman Efendi’yi getirmekle yetindi. Ondan sonrasını Süleyman Efendi çözümledi tanrının izniyle..

Bu genç Kahya, çiftliğin eski sığırtmaç başlarından birisinin oğluydu. Daha bir karışken çobanlık işlerini öğrenmiş, yetenekli olduğunu herkese kabul ettirmişti.

Yetişkin yaşa geldiğinde de ne yapıp etmiş, bilgi ve görgüsünü artırmak için uzak çiftliklerden birine gitmeyi başarmıştı. Orada bir süre kalmış, yeni yeni şeyler öğrenmişti.

Yeniden çiftliğe döndüğünde, bu yetenekli gence çiftliğin sulama işlerini düzenleme görevi verilmişti. Kahya Süleyman Efendi, kilit noktalara Serma Ye Bey yanlısı adamlarını yerleştirdi bir bir.  Bilgi ve görgüsünü artırdığı o uzak çiftlikte böyle öğretmişlerdi ona, O da uygulamıştı. Hepsi o kadar..

Bu işler bitince derin bir soluk aldı. Gerçi bu adam yerleştirme işinin içinden başarıyla çıkmıştır ama, daha aklına gelen ve de gelmeyen pek çok sorunun kendisini beklediğini de biliyordu. Doğacak yeni durumlara karşı da daha şimdiden önlemler almalıydı..

Çiftlikte günlük yaşam ağır aksak sürüp gidiyordu.

Gelgelelim, çalışanların büyük çoğunluğu yeni kahyadan hoşnut değildi. Nasıl hoşnut oisunlardı, yeni kahya işi azıttıkça azıtıyordu. İtin önündeki eti atın önüne, atın önündeki otu yine atın önüne koyuyordu. Daha bir süre önce yaptığı atamalarla yetinmemiş, yeni yeni değişikliklere başvurmuştu.

Sözgelimi, mesleğine alışmaya başlayan öküzcübaşıyı alıp çiçekçibaşi yapıvermişti. Ambarcıbaşıyı sucubaşı, sucubaşıyı ambarcıbaşı yapmış, sütçübaşıyı yağcıbaşılığa getirip, yağcıbaşıyı da kahya yardımcılığına atamıştı.

Genç kahyanın yaptığı en önemli işlerden biri de, çiftliğin asıl gelirini oluşturan elma üretimini savsaklayıp, kabak üretimine hız vermiş olmasıydı. Çiftliğin kasasında bulunan elma paralarının, kredi olarak kabak üreticilerine dağıtılması da bu işlerden biri..

Ama bu arada, nasıl olduysa yapması gereken çok çok önemli işlerden birini unutmuştu Kahya Süleyman Efendi. Bu önemli işi unuttuğunu da, günlerden birgün dellalbaşının kuleye çıkıp bağırmaya başlamasıyla anladı.

Kule çiftliğin ortasındaydı. Son zamanlarda kulenin tepesine bir mikrofon konmuştu. Gerekli yerlere de hoparlör.. Dellalbaşı, çiftlik halkının kendisine hediye ettiği borazanı üfledikten sonra durumu halka anlatmaya başlamıştı işte..

«İyi akşamlar sayın çiftlik halkı..

Elma üreticilerinden Hüseyin Emminin oğlu Mehmet, bu sabah sulama kanallarından birinde ölü olarak bulunmuştur. Olayla ilgili olarak konuşan Hüseyin Emmi şunları söylemiştir:

«Oğlum, önceki akşam Kahya Süleyman Efendiye, elma paralarının niçin kabakçılara verildiğini sormuş. İleri geri konuşmuşlar. Sonra ne oldu bilmiyorum.»

Çiftliğin yargıcılar kurulu, olayla ilgili soruşturmaya başlama konusunda girişimlerde bulunup bu soruşturmanın yararlı mı, zararlı mı olacağını düşünmek için bir toplantı yapılacağı düşüncesi üzerinde önemle durulacağından kimsenin kuşkusu olmaması gerektiğini açıklayacağını bildirdi.»

Süleyman Efendi o gün akşama dek sinirli sinirli dolaşıp durdu. Dellalbaşıyı bir an önce defetmezse, başına çok işler gelebilirdi. Ama adam yoktu çiftlikte. Herkesi, daha doğrusu güvenilir adamlarını bir yerlere yerleştirmişti. Kimi bulmalıydı?

O böyle düşünüp dolaşırken akşam oldu. Ve dellalbaşı yine kulede göründü..

«İyi akşamlar sayın çiftlik halkı..

Elma paralarının, kabak üreticilerine kredi olarak dağıtılması, komşu çiftliklerde bile alay konusu yapılmaktadır. Yakında kendilerinden sadaka istemek zorunda kalacağımızı da söyleyen komşu çiftlik halkları, durumumuza acıdıklarını bildirmişlerdir.

Öte yandan, dün akşam bu konuyu çiftlik kahvesinde oturanlara anlatmaya çalışan üç genç, su kanallarından birinde ölü olarak bulunmuşlardır. Kahya” Süleyman Efendi gençlerin kanalda boğulmuş olabileceklerini söylemişse de, gençlerin ölü olarak bulunduğu kanalda su bulunmadığı gözlerden kaçmamıştır.’»

Süleyman Efendi o gece hiç uyumadı. Şu dellalbaşı işini nasıl çözümlemeliydi? Sabaha dek boşa koydu dolmadı, doluya koydu almadı. Haydi dellalbaşıyı attı. Buraya dek iyi. Ama yerine kimi getirebilirdi?

Sabaha doğru birden yüzü güldü. Nasıl olmuştu da şimdiye dek akıl edememişti bunu. Çocukluk arkadaşı Şaban Efendi, bu iş için biçilmiş kaftandı..

Sabah erkenden Şaban Efendinin evine gitti. Durumu anlattı.

«İyi ama,» dedi Şaban Efendi.

«İyisi ne?»

«Ben tavukçubaşıyım. Dellallıktan anlamam ki..»

«Anlarsın anlarsın..»

«Ama Süleyman..»

«Aması maması yok. Seni şu dakikadan itibaren dellalbaşı yaptım gitti. Senin yerine de İnekçibaşı Halil Efendiyi getiririm, olur biter. İnekler bir süre başsız dursa da olur.»

Hemen o gün, çiftlikteki hoparlörlerin sayısı artırıldı. Serma Ye Bey de, yeni aldığı bir borazanı kendi eliyle getirip verdi Şaban Efendiye.

Şaban Efendi yeni işine hemencecik ısınıverdi. Ama, bir tavukçubaşı bu işi becerebilir miydi? İki sözcüğü bir araya getirmeyi bile bilmiyordu. Neyse, bunun da üstesinden gelmeyi bildi. Tavuklarla birlikte beslediği iyi papağanlardan birkaçını alıp getirdi kuleye. Söylenecekleri ilkin kendisi belleyecek, sonra da bunları papağanlara belletecekti. Papağanlar da bellediklerini mikrofonla çiftlik halkına duyuracaklardı.

O akşam çiftliktekiler değişik bir borazan sesi duyunca, durumu anlamakta gecikmediler. Doğru dürüst konuşmayı bile bilmeyen Tavukçubaşı Şaban Efendi, yerden biter gibi dellalbaşı oluvermişti..

Az sonra hoparlörlerden papağan sesleri duyuldu. Çiftlik halkı, Şaban Efendinin konuşma işine de bir çözüm bulduğunu gördüler. Papağanlar, kendilerine belletilen sözleri yinelemeye başlamışlardı bile…

«Sayın çiftlik milleti..

Dün sabah su kanallarından birinde ölü olarak bulunan yedi gencin kimlikleri saptanmış bulunmaktadır. Bu gençler, önceki akşam değerli kahyamız Süleyman Efendiye hakaret eden gençlerdir. Süleyman Efendiye hakaret ettikten sonra, onu güç durumda bırakmak amacıyla, gidip su kanallarından birinde kendiliklerinden ölmüşlerdir..

Durumun yargıcılar kurulunda görüşülmesine gerek olmadığı, olayın basit bir olay olduğu, yargıcılar kurulu başkanınca açıklanmış bulunmaktadır…»

O günden sonra, ölen gençlerin sayısı giderek arttı. Ama Şaban Efendinin papağanları, komşu çiftliklerdeki tavuk ölümlerini bile en ince ayrıntılarına varıncaya dek anlattıkları halde, bu gençlerin ölümlerinden tek söz etmediler.

Çiftliğin düzeni iyice bozulmuştu. Çiftlik halkı, umarsızlık içinde çırpındı durdu uzun süre. Artık ne Kahya Süleyman Efendiden hayır vardı, ne dellalbaşıdan. Ne de öteki bilmem ne başılarından.. Ne varsa kendilerinden vardı. Kendileri bu duruma bir çözüm bulmazlarsa, işleri bitikti. Geç de olsa bunu anlamışlardı..

İşte bu günlerden birinin sabahında, çiftliktekilerin büyük bir bölümü işlerine gitmediler. Çiftliğin büyük kapısının önündeki alanda toplanıp beklediler. Aralarında konuştular, tartıştılar. Kurtuluş yolları aradılar kendi kendilerine.

İlkin yavaştan yavaştan çıkan sesleri, giderek arttı. Uğultu oldu. Ta Serma Ye Beyin kulağına dek ulaştı…

Yerinden hoplayan Serma Ye Bey:

«Amman Süleyman Efendi elini çabuk tut, durum çok kötü!» diye bağırdı.

Serma Ye Beyin bağırışını duyan Kahya Süleyman Efendi, Şaban Efendiye bağırdı:

«Amman Şaban Efendi elini çabuk tut, durum çok kötü!..»

Şaban Efendi de papağanlarına bağırdı:

«Amman papağanlarım elinizi çabuk tutun, durum çok çok kötü!..»

Papağanlar geçtiler mikrofonun başına:

«Amman şeycibaşılar elinizi çabuk tutun, durum çok çok çok kötü!..» diye cırlak cırlak bağırmaya başladılar.

Ama, ateş bacayı sarmıştı. Papağanların cırlak sesleri, alanda toplananların seslerinin uğultusu arasında yitip gitti…

Yazar – Esen Yel

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir