Viking Efsanesi; “Düşmanların Korkusu”


Viking Efsanesi; “Düşmanların Korkusu”

Harald, Thor’u yağmur bulutlarının arasından geçerken ve çekici sallarken görene kadar her gün Olaf’tan, taunların savaşıyla ilgili bir hikaye dinlermiş. Cesur bir adamın vücudunda sayısız yara izi olduğunu öğrenince, kendisinde hiç olmadığına üzülmüş. Bazı geceler rüyasında Valhalla’ya gittiğini, oradaki kahramanların ayağa kalkıp kendisine seslendiğini görüyormuş:

“Hoşgeldin Halfdan oğlu Harald!”

Bir gün Olaf’a, “Kılıç yarası annenin öpücüğünden daha tatlıdır,” demiş. “Ben ne zaman ejderhanın pruvasında durup bir mücadelenin ardından ziyafet vereceğim? Dünyayı görmek için sabırsızlanıyorum. Uzaklara giden Ivar, gördüğü tuhaf ülkeleri ve yerleri bana anlatır. Biz Vikingler ne kadar da mükemmel bir halkız. Gemilerimizin geçmediği deniz kalmamıştır. Üzerimdeki pelerin Fransa’dan bir Viking gemisiyle geldi. Pelerinin üstündeki broşlar ise Yunanistan denilen bir ülkeden geldi. Babamın sarayında güney kıyılarındaki Roma’dan gelen altın kupalar var. Her ülke hazine sandığımıza pahalı şeyler döküyor. Ivar, her yerin kum olduğu ve çok sıcak olan garip bir Ülkeye gitmiş. İnsanlar ülkenin adının Arabistan olduğunu söylemişler. Thor veya Odin’i daha önce hiç duymamışlar. Ivar, oradan çok güzel çizgili kumaşlar ve muhteşem kokulu sular getirmiş. Denizin beyaz atları beni ne zaman ilginç topraklara ve şerefli savaşlara götürecek?” demiş.

Harald hikaye dinlemekten başka şeyler de yapıyormuş. Her sabah gün doğumunda uyanır, bir köleyle birlikte av köpeklerini beslemeye gidermiş. Thorstein ona dalgalı denizde yüzmeyi öğretmiş. Harald bazen de kralın adamlarıyla beraber ormanda avlanmaya gidermiş. Avda at binmeyi, ok ve mızrak atmayı öğrenmiş. Ivar ise ona harp çalmayı ve şarkı söylemeyi öğretmiş. Savaşçıların miğferlerinin onarıldığı, demirden ve bronzdan mızraklarının ve kılıçlarının yapıldığı demirhaneye gidermiş. Önceleri sadece çalışanları izleyip ateşi körüklermiş. Ama kısa bir süre sonra çekiç kullanmayı ve metalleri şekillendirmeyi öğrenmiş. Hatta bir gün kendisine keskin bir mızrak ucu yapmış. Başka bir gün ise, demir eridiğinde, harfler şekillendirmiş. Demirhanedeki adamlar harfleri görünce şaşkınlıkla gözlerini açmışlar. Çünkü çoğu okumayı bilmiyormuş.

“Burada ne yazıyor?” diye sormuşlar.

“Yaptığım mızrak ucunun adı yazıyor, yani ‘Düşmanların korkusu,’” demiş Harald. “Ama şimdilik sapı yok.”

Harald karlı bir günde, kayak takımlarım giyip deniz kıyısındaki ormana gitmiş. Dağların yamacından aşağıya kaymış. Kırmızı peleriniyle parlayan bir ateş gibi görünüyormuş. Esen rüzgar kulaklarında uğulduyormuş. Gözleri mutlulukla parlıyormuş.

“Sanki uçuyor gibiyim,” diye düşünüp gülmüş. “Ben bir kartalım. Havada süzülüyorum,” demiş donmuş nehrin üzerinden atlarken.

Bir anda yüksek bir kayalığın üzerinde dişbudak ağacı görmüş.

“İşte ‘Düşmanların Korkusu’nun sapını bu ağaçtan yapacağım,” demiş.

Kayalık uzun bir kule gibi yükseliyormuş ama Harald dik yokuş yüzünden duramamış. Kayak takımım atıp elleri ve ayaklarıyla kayanın deliklerine tutunmuş ve kendisini yukarı çekmiş. Yırtılan ceketini ve deri dizliklerini çıkarıp atmış. Yüzü çizilmiş, elleri yaralanmış ama sonunda zirveye çıkmayı başarmış. Ağacı kısa bir sürede kesip kolu kalınlığında 3 metrelik bir direk yontmuş. Aşağıya inerken de yaralarına yenileri eklenmiş. Son bir sıçrayışla kayak takımlarının yanına düşmüş. Düşer düşmez yanında hırlayan bir kurt belirmiş. Harald bağırmış ve yaptığı direği kurda doğru sallamış. Kurt kenara sıçramış ama hızla yeniden atlayıp sivri dişleriyle Harald’ı kolundan yakalamış. Harald’ın aklına kemerindeki mızrak ucu gelmiş. Hemen çıkarıp kurdun üstüne atlamış ve ucu boynuna saplamış. Kurt oracıkta Ölmüş.

“Sen ‘Düşmanların Korkusunun tadına bakan ilk yaratıksın. Ama son olmayacaksın,” demiş.

Yaralanmış koluna aldırış etmeden kayak takımını giyip evine doğru yola koyulmuş. Önce demirhaneye uğrayıp mızrak direğini düzleştirmiş ve mızrak ucunu takması için gerekli olan bir delik açmış. Altın bir bant dövüp uçla direğin birleşim yerine takmış. Daha önceden yaptığı çivileri ise mızrak direğinin farklı yerlerine çakmış.

“Ne kadar ağır olursa, o kadar iyi,” demiş.

Mızrağı eline alıp tartmış ve denge noktasını bulmuş. Bir tane daha altın bant yapıp denge noktasına sararak işaretlemiş.

Harald çalışırken Thomstein gelmiş.

“Çok güzel bir mızrak,” demiş.

Daha sonra Harald’ın yırtılmış giysisini ve giysinin altındaki yarayı fark etmiş.

“İlk yaran mı?” diye sormuş.

Harald, “O mu? Sadece bir çizik,” diye yanıtlamış.

“Thor aşkına!” diye bağırmış Thomstein, “Görüyorum ki daha önemli yaralar için hazırsın. Bu yarayı gerçek bir savaşçı gibi taşıyacaksın.”

“Bence bu yara son yaram olmayacak,” demiş Harald.

Viking Efsanesi

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir