Yaşanmış Gerçek Bir Korku Hikayesi “HAN MEZARLIĞINDA İKİ HORTLAK”


Yaşanmış Gerçek Bir Korku Hikayesi “HAN MEZARLIĞINDA İKİ HORTLAK”

Elektriğin ve televizyon yayınlarının olmadığı radyonun bile çok az evde bulunduğu 60’lı yılların başlarında Hekimhan’ımızın insanları yaş grubuna göre değişen türlü türlü oyunlar icat ederdi. Bu oyunlardan biri de tam ay ışığı olmayan akşamlarda mezarlığın ortasına kadar tek başına gidip-gelmek oyunuydu. Buluğ çağındaki gençler Karabayır mevkiinde toplanırlardı. Gitmesine karar verilen veya gönüllü olan gencin eline bir gemici feneri verilirdi. Karabayır’dan yokuş aşağı inen genç Bokluca dereyi geçip mezarlığın tepesine kadar tırmanıp mezarlığa ulaşırmış. Bu oyun aynı zamanda bir cesaret denemesidir.

Ayın çıkmadığı bir akşam Han’ın gençleri yine bir araya gelmiş ve Ahmet’i mezarlığa gitmeye zoraki ikna etmişlerdi. Ahmet biraz korkak bir gençti ama sırf arkadaşları onunla alay etmesinler diye bir saatlik korkuya razı olmuş, arkadaşlarının eline tutuşturdukları fenerle yokuş aşağı yürümeye başlamıştı. Fener gazlıydı elbette sönerse yeniden kibritle yakmak gerekiyordu. Karabayır ile mezarlığı birbirinden ayıran küçük dere derin bir yataktan akardı. Ahmet dereye geldiğinde gitsem mi gitmesem mi diye bir an tereddüt etti. Ama sonrasında yıllarca arkadaşları tarafından alay edilmeyi de göze alamadı. Dereyi geçti, mezarlık küçük bir tepede bulunuyordu. Bacakları titreyerek mezarlığa tırmandı. Bacaklarına değen her ot, her çalı onu ürpertiyordu. Mezarlıkta badem ağaçları arasındaki mezar taşlarına bakmaya bile cesaret edemeden gözlerini kapatıp yürüdü. “Mezarlığın ortasına geldim galiba” diye düşünürken bir çukura düştü. Altında sıcacık bir vücut hissetti. Gözlerini açamıyordu, birden kendinden geçip bayıldı. Ahmet’in fenerinin ışığı mezarlığın tam ortasında birden sönüvermişti. Karşıda Karabayır’da bekleyen arkadaşları, gencin feneri yakmasını 15-20 dakika kadar beklediler. Gençler ışığı görmeyince heyecanlandılar ve yakında ki bir evden bir lüks lamba alıp mezarlığa koştular. On kadar arkadaş mezarlığı gezdiler ama Ahmet yoktu. İhsan ve Faruk “Koşun, ölmüş bu lan” diye çığrıştılar. Mahir lüks lambayla koşup geldi, ışığı çukura tutunca Ahmet’in altında bir kişinin daha yattığını fark edip korkuyla avaz avaz bağırdılar. Alttaki adam gözlerini açtı ve tekrar bayıldı. Herkes çok şaşkındı. İkisini de çukurdan çıkardılar. Ayıltmaya çalışıyorlardı. Ama bir türlü ayılmıyorlardı. Birkaç dakika sonra Ahmet gözlerini açtı, arkadaşlarını görünce şaşkın bir şekilde sordu:

— Siz bana oyun oynadınız, değil mi? Alacağınız olsun oğlum, bunu yanınıza koyarsam ……… diye tehditler savurdu.

Gençler yemin billah ederken diğer kişi de ayıldı ve konuşmaya başladı:

— Vallaha billaha kimseye hiçbir şey söylemem, beni bırakın gidem, bana ne, kimi öldürürseniz öldürün.

Herkes şaşkın gözlerle birbirine baktı. İhsan dedi ki:

— Babam git işine! Ne adam öldürmesi, sen ne diyin?

Ahmet köylüye:

— “Biz arkadaşık, öldürme möldürme yok! Ben çukuru görmediğim içine kazara düştüm seni de ceset sandım abi”, dedi.

Köylünün adı Mirza idi. Mirza da Ahmet’i öldürüp üzerine attıklarını veya üzerine bir hortlağın saldırdığını düşündüğünü, Karaçayır’dan ertesi sabah kurulacak olan cuma pazarına erkenden gidebilmek için akşamdan Hekimhan’a geldiğini, kasabanın tek oteli olan Şark Oteli pahalı olduğundan kendisine gecelemek için serin ve sakin bir yer olan mezarlığı seçtiğini, mezarlıkta kazılmış ama ölü defnedilmemiş bir çukura rast geldiğini ve eşeğin yükünü indirip, hayvanı yakındaki bir çalıya bağlayarak çukura girip yattığını anlattı. Tabii ki köylü uzak olan bir köyden geldiği için yorgun düşüp derin bir uykuya dalmıştı.

Arkadaşlar aralarında para toplayarak Mirza’yı Şark Oteli’ne getirdiler. Şark Oteli çarşının içinde iki katlı küçük bir oteldi. Otelin iki kanatlı tahta kapısını çaldılar. Otelci Ali Dayı gözünü ovalayarak kapıyı açtı. Mirza’yı kendi odasının yanındaki odaya yerleştirdi. Mirza sabaha kadar sayıklayarak üç beş defa bağırdı. Ertesi günde yataktan kalkamadı ateşler içinde yandı. Ali dayı, kasabanın doktorunu çağırdı. Doktor ona ateş düşürücü ilaçlar verdi. Köylü Mirza’nın yaşadığı bu olaydan sonra Han deyimiyle erliği pirliği döküldü, bir daha da çocuğu olmadı. Mirza’ya göre çocuğunun olmamasının sebebi “Bu hoyu hop olasıca Hanlılar” idi. Her yerde her fırsatta Hanlılara beddua ediyordu. Bu olay günlerce kahvehanede konuşuldu. Bu olaydan sonra gençler cesaret gösterisi için mezarlığa gitmeyi bıraktılar.

Bu hikâyeyi bana Hekimhan eşrafından merhum Mahir ERDEM anlatmış olup babam merhum Metin KARA’da olayı tasdik etmiştir.
(Ahmet, İhsan ve Mirza olay kahramanlarının gerçek isimleri değildir).

Prof.Dr. Murat KARA

gemici feneri, hikaye, korku hikayeleri, hikaye oku, hikaye arşivleri, korku hikayesi arşivleri, gerçek korku hikayeleri, yaşanmış korku hikayeleri, 

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir