Çok Güzel Bir Hikaye “MALAKAN MİHAYL” 1 yorum


Çok Güzel Bir Hikaye “MALAKAN MİHAYL”

Dr. AYFER KARA

Sıcak bir yaz günüydü, Hekimhan Kaymakamı her cumartesi alışkanlık edindiği üzere bir iki köyü gezecekti, kahvaltısını yaparken gezdiği köyleri yazdığı not defterine baktı, sırada Başkavak (Miheyl) vardı. Bardağındaki çayı yudumlarken kendi kendine “Ne garip bir isim Miheyl” dedi. Zil çalıyordu, gri eşofmanını aceleyle çıkarıp pantolonunu giydi, saçlarını kapının girişinde bulunan aynada eliyle hızlıca düzeltti ve kapıyı açtı, gelen şoförü Ragıp’tı. “Günaydın efendim, emrettiğiniz gibi birkaç soğuk içecek alıp arabaya koydum” dedi ve hemen koşup arabanın kapısını açtı. Kaymakam Bey arabaya oturdu, yol boyunca hiç konuşmadılar. Kaymakam yüzüne vuran güneşten rahatsız olup bir sağa bir sola geçti. Yarım saat sonra Başkavak’a vardılar. Muhtarın evine gittiler. Köylülerin hemen hepsi oradaydı. Kaymakamı güler yüzle karşıladılar, çay ikram ettiler. Karşılıklı hâl hatır sorduktan sonra kaymakam muhtara sordu, “Miheyl” ne anlama geliyor? “Miheyl bir Rus’muş, buraya gelip yerleşmiş. Çok çalışkan bir adammış, biraz sonra göstereceğim fıstık ağaçlarını o dikmiş” dedi. Kaymakam şaşırdı Miheyl hakkında daha çok şey duymak istiyordu. “Yabancı biri niçin bu dağa gelip yerleşmiş ki?” diye tekrar sordu. Ancak kimse bilmiyordu. Kaymakam, köy derneğini, okulu ve okul lojmanına bakmak istedi. Üçü de yan yana bir tepede bulunuyordu. Okul, öğretmen olmadığı için kapalı idi. Köyde de otuz ev ya vardı ya yoktu. İnsanlar bu köyden göçüp gitmişlerdi. Kaymakamın şoförü fıstık toplamak istiyordu, kaymakamdan izin aldı, zaten kaymakam da burada biraz yalnız kalmak istiyordu. Arabadan köyün manzarasını, yeşil tepeleri seyrederken uyuya kaldı. Rüyasında Mihayl Vasilyeviç’i görüyordu.

Mihayl Vasilyeviç ahıra girdi, sarı üzerine beyaz benekli ineğinin yularını çözüp dışarı çıkardı. Atını bahçedeki erik ağacına bağlamıştı. Arlov cinsi atının üzerindeki heybenin bir gözüne kapının önünde duran saksıdaki birkaç fıstık fidanını, birkaç değerli eşyasını, diğer gözüne de kapusta tohumlarını, biraz kartoşka ve siyah beyaz benekli kedisi Luna’yı koydu. İneği Kalina, atı Maşka ve kedisi Luna’nın başına okşadı, Luna heybede yatmayı çok severdi. Evinin önündeki kavaklar rüzgârdan sallanıyor, su arktan nazlı nazlı akıyordu. Arkı atlayıp sokağa çıktığında son kez yan yana vagon gibi dizilmiş ambarına, ahırına, hamamına ve iki katlı taş evine uzun uzun baktı. Verandaya bir kuş yuva yapmıştı, Mihayl, “Kuş yavrularını göremeyeceğim diye içinden geçirdi. Ceviz ağaçları, elma ağaçları ne kadar da büyümüştü. Bu evi babası inşa etmişti. Kardeşi Palina’yı bu evde evlendirmişlerdi. Kardeşi Sergey’i, annesi Marina ve babası Vasil kızamık hastalığından bu evde ölmüşlerdi. Babası Vasil evin önüne sıra sıra diktiği kavakları çaydan su getirip sulamıştı. Sonra tüm köylüler toplanıp her evin önünden geçecek şekilde su arkları açmışlardı. O vakit henüz Mihayl doğmamıştı. Sonra ailece geçirdikleri bayramlar gözünde canlandı. Bu düşüncelerden kurtuldu ve değirmenci Niko’ya veda etmek için çaya doğru yollandı. Mihayl Malaya Vorontsovka’dan (İncesu) ayrılırken cızılar ötüyordu, kurbağalar viyaklıyordu, gökyüzünde hilal vardı, sıradan bir akşamdı. O, değirmenci Nikolay’ı çok severdi. Buradan gitmek istediğini daha önce ona anlatmıştı. Niko, “Müslümanlarla nasıl yaşayacaksın? Seni içlerine ya almazlarsa o zaman geri mi döneceksin?” dedi. Mihayl “Burada Müslümanlarla hiçbir meselemiz olmadı ki orada olsun, eğer gittiğim hiçbir yerde kabul görmezsem Beyrut’a oradan da Amerika’ya giderim demişti. Niko da “Sen bilirsin, yolun açık olsun, Tanrı seninle olsun!” demişti, ama hiç de hoşuna gitmemişti.

Mihayl Vasilyeviç, Büyük Pyotr ve II. Ekaterina dönemlerinde Malakanların neler yaşadıklarını, Tambov’dan Azak Denizi civarındaki Tavriya bölgesine sürülmelerini, Tavriya bölgesindeki mutlu günlerini I. Nikolay’ın Çarlığı sırasında özendirilerek Kafkasya’ya göç ettirilmelerini, bu göçü kabul edenlerin 1839 yılından itibaren elli yıl süreyle askerlik yapmadıklarını, bir dönem istemeyerek de olsa silahlandıklarını ve Maksim Gavriloviç’i daha çok Niko’dan dinlemişti. İki yüz yıldır savaşmak istemediklerinden ve dini inançlarından dolayı çarlık yönetimi tarafından dışlanıyorlar, sürgün ediliyorlardı. Kars’ta pazardaki birinden geçmişte Alevilerin kendilerine benzer şekilde yaşadıklarını, Alevilerin, vergi vermemek ve baskıdan kurtulmak için dağlara sığındıklarını, orada yaşadıklarını, Malakanlar gibi cem denilen toplantılarda toplumsal sorunlarını çözdüklerini duymuştu, elbette bunun doğru olup olmadığını bilmiyordu. Kış bastırmadan kendi de böyle bir dağ köyüne yerleşip savaştan uzak duracaktı. Mihayl’in babası Vasil istemediği halde Osmanlı Rus Savaşı’nda Rus Ordusu’na lojistik destek sağlamıştı, Çarlık yönetimi onları Kars’ın verimli topraklarına yerleştirmişti. Mutlu mesut yaşarken Presviter Klubnikin bu bölgede bir kaos veya savaş olacağını, bunun için de Duhoborların, Malakanların ve Prigunların bu bölgeden Amerika ve Kanada’ya göçmesi gerektiği konusunda ısrar etmişti. Mihay’in ağabeyi ve ağabeyinin ailesi ve kız kardeşi Palina da Klubnikin’e inanarak Los Angelas’a göç etmişti. I. Dünya Savaşı’nın başladığı haberi gelmişti ve buradan ayrılmazsa savaşa çağırılacaktı. Ayrıca Mihayl’in gönlü de kırıktı. Çakmak köyünde düzenlenen eş bulma töreninde Sara’yı görmüş, ona âşık olmuş ama onun evlilik teklifini Sara kabul etmemişti. Sanki Mihayl’in inadına Malaya Vorontsovka’dan Aleks Mihayloviç ile evlenmişti. Mihayl her pazar ayininde onu görmekten hoşnut olmuyordu. Onu görmek Mihayl’i uykusuz gecelere mahkûm ediyordu. Amerika veya Kanada’ya gitmek istemiyordu, çünkü atından, ineğinden kedisinden ayrılmak istemiyordu. Belki tekrar geriye dönebilirdi, ailesinin mezarları Malaya Vorontsovka’da (İncesu) idi.

Mihayl, yirmi dakika yürüyerek Kars Çayı’na ulaştığında değirmenin köpekleri havlayarak ona doğru koştular, Mihayl’ı görünce kuyruklarını salladılar. Niko değirmenin kapısını açtı, Mihayl’i karşısında görünce onun buralardan tamamen gideceğini anladı ve acı bir şekilde gülümsedi. Niko elli yaşlarında dinç, sağlıklı ve bembeyaz dişli yakışıklı bir adamdı. O akşam değirmende yalnızdı. “Gel içeri Mihayl Vasilyeviç, sofra hazır” dedi. Sofrada tereyağı, kaşar peynir, yoğurt, lahana turşusu, krep ve kompot vardı. Niko, yemek sırasında “Lütfen Mihayl Vasilyeviç gitme, nereye gideceksin ne yapacaksın? Seni kızım Alyona’yla evlendireyim” diye ısrar ettiyse de Mihayl kararlıydı, artık buralarda durmak istemiyordu. Yemekten sonra Mihayl “Ben artık gideyim diye ayağa kalktı. Niko, “Sabah erken yola çıkarsın bu gece burada kal” dedi. Mihayl de son kez çok sevdiği Niko ile biraz daha sohbet etmek istiyordu. Geç saatlere kadar sohbet ettiler. Sabah ayrılırken sıkı sıkı sarıldılar, Niko ona kendi yaptığı bir bıçağı hediye etti.
Mihaly Vasilyeviç yedi saatlik bir yolculuktan sonra Çakmak köyünde yaşayan halası Sonya’ya geldi, halası fırında ekmek yapıyordu. Mihayl’i görünce hemen elini yıkadı, önlüğüne sildi. Kardeşi Vasil’in Kars’ta kalan tek oğlunu hasretle kucakladı.

Kahvaltı sofrasına evde ne varsa ne yoksa koydu, birlikte güzel bir kahvaltı yaptılar, eskilerden bahsettiler. Sonya ve onun kocası Valeriy Mihayl’e sarılıp ağlaştılar. Mihayl ayrılırken Sonya ona on beş bulka ve bir altın lira verdi. Sonya Hala, Mihayl düzlükte kayboluncaya kadar yaşlı gözlerle arkasından baktı. Mihayl Vasilyeviç, kendini yalnızlığın kucağına atmıştı, yolda ineğini sağıp sütünü içerek ve hatta bazen sütüyle ekmek, sebze ve meyve takas ederek Sarıkamış, Horasan, Pasinler, Erzurum, Erzincan üzerinden yirmi günde Merzeme’ye (Ballıkaya) geldi. Merzeme dağların eteğinde bir köydü. Köyün ileri geleni Ali Ağa ona etli bulgur pilavı ikram etti, buraya niçin geldiğini sordu. Mihayl Vasilyeviç buraya yerleşmek istediğini, kimsesi olmadığını söyedi. Ali Ağa onun bir şeylerden kaçtığını anlamıştı. Ama üzerine varmadı. Mihayl çok çalışkandı, ahırın kırık kapısını onardı, hayvanları tımar etti, ahırı temizledi, çeşmeye yalak yaptı, kısa sürede Ali Ağa, Mihayl’i çok sevdi, kendi köyünde boş ev yoktu ama daha uzakta maşatlıkta bir ev vardı. Ali Ağa Mihayl’e maşatlıkta Ermeni bir karı kocanın öldüğünü evlerinin boş kaldığını oraya yerleşebileceğini söyledi. Orada da Aleviler yaşıyordu. Çobanı Veli’yi çağırdı ve Mihayl’i oraya götürmesini söyledi. Mihayl eve yerleşir yerleşmez ilk iş olarak fıstık fidanlarını evinin önüne dikti. Civarda yaşayan köylüler sarı uzun saçları ortadan ayrılmış, sakallı, yeşil gözlü, iri yarı “Mihayl” isimli bu adama iyi davrandılar. Düğünlerine ve toplantılarına çağırdılar. Mihail’e “Size kimler derler, nerelisin?” diye sorduklarında o “Bize Malakanlar derler, ben muhacirim” diyordu. Onlar “Malakan” kelimesini daha önce duymadıklarından kısa sürede unutuyorlardı.

Mihayl Vasilyeviç maşatlığa yerleşeli üç yaz olmuştu. Komşuları onu seviyordu, o çok farklıydı, atıyla tarlayı sürüyordu, kartof (patates) ve kelem (lahana) ekiyordu, herkese yardım ediyordu, okuma yazma biliyordu. Evinin damını her yıl sıvıyordu. Toprak ısınmadan tarlaya buğday ve arpa ekmiyordu. Çünkü toprak ısınmadan tohum ekilirse istenildiği gibi kaliteli ürün alınmazdı.

Yemekten önce mutlaka kekik gibi çeşitli çaylar içiyordu. Çayın yanında da bal yiyordu. Asla onlarla rakı içmiyordu. Köylüler onun kan davasından kaçıp buraya yerleştiğini düşünüyorlardı. Ama öyle değildi, Mihayl savaşmak istemeyen, çalmayan, öldürmeyen, barışçıl bir toplumdan geliyordu. Mihayl kadınlara da gözünü kaldırıp bakmıyordu. Tertemiz bir adamdı, hakikaten süt kadar temiz bir karaktere sahip tam bir Malakan’dı. Mihayl bu yörenin insanına çok çabuk alıştı. Köylüler çok samimi insanlardı.

Mihayl’in mezheptaşları inançları yüzünden krestit yapmadıkları, domuz eti yemedikleri, ihtişamlı kiliseler için vergi vermek ve savaşmak istemedikleri, oruç zamanında süt ürünlerini tükettikleri için Sibirya’ya ve Tavriya’ya bölgesine sürülmüşlerdi. Aleviler de gözden uzak olmak için bu dağlara inançları yüzünden çekilmişlerdi.

Ali Ağa ve Mihayl on beş günde bir birbirlerini ziyaret ediyorlardı, Mihayl ona mızıka çalıyor, Ali Ağa da ona saz çalıyordu. Birlikte güzel vakit geçiriyorlardı. Bu ziyaretlerden birinde Ali Ağa, Mihayl’e “Miheyl artık evlenmen lazım, evin var, her şeyin var bir de karın olsun, benim yeğenim Elif becerikli, akıllı ve yiğit bir kız, birbirinize yakışırsınız” dedi. Mihayl bu teklife memnun oldu. Siyah saçlı, elma yanaklı, kara gözlü Elif ile evlenmeyi kabul etti. Aslında Malakanların adetine göre kız ve oğlan tanışıp anlaşırdı, sonra kızın ailesi oğlan tarafının masasına mendil bırakırdı, damat adayının ailesi de mendilin yanına para bırakırdı. Ama artık Mihayl’in bu şekilde evlenmesi imkânsızdı ve tek yaşamaktan sıkılmıştı. Kışın zaman geçmek bilmiyordu, komşularıyla sohbet ettikleri, semaverde çay demledikleri eski günlerini özlüyordu. Mihayl, Kars’ta Malaya Vorontsovka’da yaşasaydı ona asla bir Türk kızını vermezlerdi. Yani Ali Ağa onu onurlandırmıştı. Ali Ağa düğünde etli pilav verdi, davul zurna eşliğinde halaylar çekildi. Mihayl çok iyi bir koca oldu, bir iş yapmadan önce mutlaka Elif’e soruyordu. Elif ve Mihayl birbirlerini çok seviyorlar, el ele verip çok çalışıyorlar. Biri toprağı sürerken diğeri tohum saçıyor, çamaşırı bile birlikte yıkıyorlardı. Mihayl’in bahçeye diktiği fıstık fidanları da hayli büyümüştü, Mihayl onlardan aldığı gözleri Niko’nun bıçağı ile köydeki genç dağın, alıç fidanlarına aşıladı. İki yıl sonra ağaçlar fıstık vermeye başladı. Köydeki insanlar ilk defa fıstık yiyorlardı. Her konuda Mihayl’e akıl danışıyorlardı ve bu akıllı adamı çok seviyorlardı. Mihayl de onları seviyordu. Mihayl ailesini, akrabalarını ve tanıdıklarını çok özlese de onlardan hiç söz etmiyordu. Çünkü onun akrabalarının bazıları Kanada’ya, Amerika’ya göçmüşler bazıları da Rusya’ya dönmüşlerdi bile, Rusya Kars’tan çekilmişti ve Kars Türklere bırakılmıştı, Keşiş Klubnikin’in söylediği gibi bölgede bir kaos ortamı vardı.

Kaymakam, şoförü Ragıp’ın ona seslenmesiyle uyandı. Şoför elinde bir poşet fıstıkla dönmüştü. Kaymakam rüyasında sanki bir film seyretmişti, hatta bazen Mihayl’in kendisi olmuştu. Artık Miheyl’in kim olduğunu, niçin burayı yurt edindiğini ve insanların bu köyü niçin “Miheyl” olarak isimlendirdiğini biliyordu. Maalesef örnek bir şahsiyet olan Mihayl’in mezarına köylüler onun adının yazılı olduğu bir taş bile dikmemişlerdi. Onun adı artık köyün de adı değildi, bu bölgede ilk defa fıstık yetiştiren Miheyl’in adı bu bölgeye yerleşmiş olan ilk ve son Malakan olarak bu fıstık ağaçlarında yaşayacaktı.

Dr. AYFER KARA
MİNSK, 2023


Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakkında yorum “Çok Güzel Bir Hikaye “MALAKAN MİHAYL”