Yedi Kardeşler


Yedi Kardeşler Masalı

Dev

Yedi Kardeşler

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Bir yoksul adamla karısı ve onların da yedi oğlu varmış. Bunlar her gün yakınlarındaki dağa, ormana ava giderler, ne vururlarsa onları şehirde satar, kazandıklarıyla evlerini geçindirirlermiş.

Gel zaman, git zaman, anaları gene hamile kalmış. Oğlanlar bir araya gelip düşünmüşler fikretmişler:

“Ana,” demişler; “bu sefer de oğlan doğurursan biz başımızı alır buralardan gideriz.”

Anaları hiç sesini çıkarmamış…

Sayılı gün tez geçer derler ya… .Günü saati gelmiş, kadının sancısı tutmuş. Yedi oğlan gidip ebeyi çağırmışlar. Hep bir ağızdan, başlamışlar ebenin karşısında konuşmaya:

“Ebe Nine Ebe Nine!” demişler; «Biz gidiyoruz annemiz kız doğurursa bacaya kırmızı bayrak asın, oğlan doğurursa kara bayrak…

Kadın bir kız doğurmuş. İçinden de “oğlanlarım sevinecek…” diye onların dönmelerini beklermiş… Ama ebe kadın her nedense, gizliden gizliye bu oğlanlara düşmanmış. Evin bacasına bir kara bayrak çekmiş.

Gün akşamlıdır; o gün da akşam olmuş. Yedi Kardeş ’in yedisi birden evlerinin karşısındaki kalenin önüne gelmişler. Oradan bakmışlar ki bir kara bayrak asılı. Çok üzülüp “Ah vah” etmişler. “Anamız gene oğlan doğurmuş… ” deyip yüz geri dönmüşler. Atlarını sürmüş, garip başlarını alıp gitmişıer. Gidiş o gidiş. Ne bir haber ne bir uçar…

Aradan yıllar geçmiş. Kız büyümüş.. Bir gün sokakta oynarken arkadaşları, onu “Yedi Kardeşli Kız” diye çağırmışlar. Kız şaşmış bu işe, koşup eve gelmiş, anasına sormuş:

«Ana, ana, canım ana.. .Biri bana Yedi Kardeşli Kız» dedi. Ne olur söyle bana? Ne demek bu?

Kadın önce çekinmiş, bir şey dememiş. Ama  kız üsteleyince dayanamamış, her şeyi bir bir anlatmış:

“Kızım; hepsi senden büyük yedi oğlan kardeşin vardı. Bir gün dağa ava gittiler, bir daha dönmediler. Yıllar var ki, ne ölü ne de diri haberleri geldi. Yalnız duyduk ki bir dağda yaşarlarmış. »  Bu sefer kız yine atılmış:

“Onların yanına gideceğim öyleyse » diye. Anası istememiş;

“Kızım, nasıl gidersin? Yolda canavarı, dağda devler olur, seni bir çekişte kapıverirler,” diye çok söylenmişse de, kız yolundan dönmemiş. Sonunda kadın ona külden bir eşek yapıvermiş. Eline de bir değnek tutuşturmuş.

“Bunu yanında götür. Ama buna hiç çüş” demeyeceksin, hep “Deh, deh, deh…” diye süreceksin. Sakın ha!.. Bilmeden “çüş” dersen eşeğin tuz buz olur dağılır, yolda kalırsın, sonra da devler seni yer… Ağabeylerin falanca dağın başında bir ev yapmışlar… Orada kendi başlarına yaşıyorlarmış. Eşek seni doğruca oraya götürür. Onun durduğu yere iyi bak, orası ağabeylerinin evidir. Zaten külden eşek oraya gelince hemen dağılacaktır.. diye sıkı sıkı tenbihledikten sonra kızını uğurlamış.

Kız artık, “Deh, deh. deh…” diye gidiyormuş. Az gitmiş, uz gitmiş… Epey zaman yol almış, yorulmuş. Eşeği durdurup dinlenmek istemiş. “Çüş” der demez,  külden eşek dağılıvermiş. Kız da ağlaya, ağlaya evine dönmüş.

Anası:

“Ben sana ne dediydim?” diye bir iyi çıkışmış kızına. “Ana sözü dinlemezsen böyle olur, yarı yolda kalırsın,” demiş. Kız gene, “İlle de gideceğim diye tutturunca, bir külden eşek daha yapıvermiş. Önceki öğüdünü de sıkı sıkı tekrarlamayı ihmal etmemiş.

Kız gene “Deh, deh…”diye epey bir yol almış. Ormana girince korkusundan “deh” demesini unutmuş da “Çüş” deyivermiş. Eşek gene dağılmış, dökülmüş… Kızcağız gene ağlaya ağlaya evine dönmüş.

Anası kızmış, bağırmış, çağırmış… “Kızım söz dinle, bu sevdadan vazgeç,” demiş. Ama ne yapsın? Kız gene “ille de gideceğim” diye tutturup ağlayınca kadın dayanamamış, bir külden eşek daha yapıvermiş.

“Bir daha dediklerimi unutursan gözüme görünme. Hem ille de gideceğim dersin, hem de yarı yoldan geri dönersin. Seni gebertir, cinlerin kör kuyusuna atarım.” diye bir göz dağı vermiş.

Kız bu sefer yol boyunca hep “Deh” demiş, annesinin öğütlerini hiç unutmamış. Külden eşek nereye gittiyse arkasından kız da “Deh, deh,” diyerek yürümüş gitmiş.

Az gitmiş, uz gitmiş; dere tepe düz gitmiş… Altı ay, bir güz boyunca yola devam ettikten sonra en sonunda kardeşlerinin yaşadığı dağa varmışlar. Orada bir evin önüne gelir gelmez külden eşek düşmüş dağılıvermiş. Kız da annesinin söylediklerini hatırlayarak kardeşlerinin yaşadığı yere geldiğini anlamış. Kardeşlerini bulduğu için sonsuz sevinç içindeymiş.

Evin kapıları ardına kadar açıkmış. Kız içeri girmiş bakmış ki kimseler yok… Odaları bir bir gezmiş. Kilere inmiş… Her çeşit yiyecek, keklik, tavşan etleri bir tarafta duruyor. Hemen kollarını sıvamış, ortalığı silip süpürmüş. Sonra da ağabeyleri için türlü türlü yemekler pişirip bir kenara koymuş. Kendi karnını da bir güzelce doyurduktan sonra bir dolabın içine girmiş, gizlenmiş. Akşam ağabeylerinin yedisi de gelmişler. Bakmışlar ki, ortalık toplanmış, yemekler pişmiş… “Allah, Allah, bu ne iştir?” diye şaşırıp kalmışlar… Neyse, oturup yemeklerini yemişler… Yatmışlar ama gözlerine de bir türlü uyku girmemiş. Sabah olmuş, hepsi birden işlerine gideceklermiş. İçlerinden biri demiş ki:

“En küçük kardeşimiz evde bir yere gizlensin, etrafı gözetlesin. Eve gelip ortalığı toplayan, yemeklerimizi pişiren kimse, gene gelince, yakalasın…”

Küçük oğlan bir yere girip beklemeye başlamış. Ötekiler gidince kız dolaptan çıkmış, başlamış iş görmeye. Hemen oğlan saklandığı yerden fırlayıp kızın kolundan yakalamış :

“Söyle bakalım in misin, cin misin?” demiş.

“Ne inim ne cinim! Görüyorsun ya seni beni yaradan Allah’ın kuluyum…”diye cevap vermiş kız.

“Burda ne arıyorsun?”

Kız, her şeyi başından sonuna kadar, teker teker anlatmış… Artık iki kardeş sarmaş dolaş olmuşlar. Akşam öteki oğlanlar da dönmüşler, işi öğrenmişler, bacılarına kavuştukları için sevinmişler. Başlarına gelen acı olaylara üzülmüşler. Artık bir arada, güle oynaya, yeyip içip oturuyorlarmış. En büyük oğlan, kıza şunları söylemiş:

“Bak kardeşim, burda “ateş bulunmaz. Üzerine odun at yandıkça… Sakın ateşi söndürme.” diye sıkı şıkı tenbihlemiş.

Bunların bir de kedileri varmış. Bu kedi, hem konuşulanları anlar, hem de konuşurmuş. Yedi Kardeşler bunu çok severler, el üstünde tutarlarmış. Kedi kızı kıskanmış. Buna kötülük olsun diye, bir gün kız görmeden ateşi söndürmüş. Kız pek üzülmüş. Ne yapsın? “Dur bakayım, bir ateş bulur muyum?…” diye evden çıkmış. Bir yol tutturup, yürümeye başlamış. Biraz gittikten sonra, karşıda bir evin bacasında duman görmüş. Koşa koşa eve gelmiş, kapıyı çalmış. Kapı açılmış. Bir de ne görsün? Kocaman bir Dev Karısı. Kız korkmuş, ama gene de:

“Teyzeciğım, ateşin var mı?” demiş Dev Karısı:

“Teyzeciğim demeseydin, etini aşık, kanını kaşık ederdim.” demiş.

Neyse, kız tekrar ateş istemeye geldiğini söylemiş. Dev Karısı, “Peki,. vereyim! ” diye gitmiş. Bir kalburu külle doldurmuş, külün üstüne de bir köz oturtmuş. Kızın eline tutuşturmuş.

Kız yürümüş, kül elenmiş, kız yürümüş kül elenmiş. Böyle böyle eve varmış. Yemeğini pişirmiş. Akşam olunca kardeşlerine başından geçenleri anlatmış.

Bunlar:

“Aman bacım, Dev Karısı o külün izinden gelir, seni bulur ve yer.” diye tasalanmışlar düşünmeye başlamışlar.

“Avlu kapısının dibine bir kuyu kazalım… Dev Karısı adımını atınca içine düşer. Bizde varır kafasını keseriz.” demişler.

Sabah olmuş… Daha bunlar evden ayrılmadan, Dev Karısı’nın oğlu, külü izleye izleye eve kadar gelmiş, kapıya dayanmış. Ama açar açmaz da kuyuya yuvarlanmış. Yedi Kardeşler de hemen bunun kafasını kesip, bir tarafa atmışlar, vücudunu da kuyuya gömmüşler.

“Artık kurtulduk nasıl olsa! » diye sevinmişler. Silâhlarını alıp gene ava gitmişler. Kız da ekmek pişirmeye oturmuş. Az sonra Dev Karısı çıka gelmiş, homurdana homurdana… Kız korkmuş, ama ne yapsın, bunu karşılamış:

“Teyzeciğim buyur. ” demiş.

Sonra da kediye dönmüş:

“Git,” demiş , ” yağ getir de teyzeme ekmek yağlayayım.”

Kedi kızı sevmiyor ya, güya anlamazlıktan gelmiş. “Kafasını mı?” diyerek gitmiş, Dev Oğlunun başımı getirmiş; anasının önüne koyuvermiş. Dev Karısı bunu bu halde görünce öyle bağırmış, öyle bağırmış ki dağlar taşlar inlemiş. Sonra da, oğlunun ağzından bir diş sökmüş, kızın ayağına saplamış. Kız da hemen oracıkta düşmüş, yıkılmış. Dev Karısı da “kızı öldürdüm” diye bırakmış gitmiş.

Akşam Yedi Kardeşler evlerine dönmüşler. Bacılarını bu halde görünce ağlamış, sızlamışlar:

“Artık bacımız öldü, buralarda ne işimiz var?” diye, bacılarının ölüsünü bir ata yüklemişler, kendileri de binmişler, evlerine dönmüşler

Ana baba, oğullarının döndüğüne sevinmişler ama, kızlarına da yanmışlar, ah vah etmişler. Neyse, artık kızı gömecekler… Konu komşu toplanıp kızı gömmeye geliyorlarmış. Komşulardan birinin gözü kızın diş saplı ayağına iliş’ miş :

“Zavallının ayağına ne saplanmış ki?” diye yoklayıp Dev Oğlu’nun, dişini çekiverince kız canlanmış, doğrulmuş. Bunu gören anası, babası, kardeşleri sevinçlerinden ne yapacaklarını bilememişler. Kız başından geçenleri bir bir anlatmış bunlara… Artık Dev Karısı’ndan da, kötü huylu kediden de kurtuldular ya, yemişler içmişler, muratlarına ermişler, Muratlı muradına, darısı muratsızların  başına…

Türk Masalları – Derleyen – Sayıt Sandaş

 

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir