BİR HALK HİKAYESİ


Perişan Sultan sormamıştı, Süleyman kimdir, nereden gelmiş, kimin oğlu, kimin soyu diye sormamıştı? Sadece Çoban Süleyman’ın simasının güzelliği onun gönlünü celp etmişti:

Böyle midir bu dünyanın oyunu, ben sormadım asaletin soyunu, ne düşündün zalim çoban koyunu, istersen gönlümü yol kabul eyle…

Çoban Süleyman döndü:

Aman ağamın kızı, ağam duyarsa beni öldürür. Ben ağamın kapısında ekmek yiyen biriyim, zaten kimim kimsem yok benim.

Süleyman, Mahmut Bey’e de aynısını demişti. Mahmut Bey o zaman zaten Süleyman’a gereken ilgi, alakayı göstermişti:

Yavrum Süleyman madem sen depremde yakınlarını kaybetmişsin, bundan sonra benim evim senin evin, senin baban ben olacağım bu saatten sonra, demişti.

Süleyman da sadakatli olduğu için, “ulan bana babalık yapan bir adamın kızına ben nasıl dönüp bakarım,” diye düşünüyordu.

Alır Perişan Sultan son sözünü:

Ben bir Perişanım gönül yaralıdır
Dünya bir değirmen insan sıralıdır
Sormadım ki Süleyman’ım neredir
Doğrusu sen beni al kabul eyle

Çoban Süleyman baktı ki:

Bu kızın benden vazgeçeceği yok.

Hemen değneğini, heybesini bıraktı, dönüp ağasının yanına geldi Süleyman. Perişan orada ağlayarak düştü bayıldı. Kız orada kalsın, haberi kimle verelim? Çoban Süleyman geldi Ağası Mahmut Bey’in yanına. Mahmut Bey hemen sordu:

Süleyman, hayırdır,

Ağam benim üç yılım doldu burada, sebep vaktim doldu, eğer müsaade edersen ben artık gitmek istiyorum, evime, yuvama, anama, babama dönmek istiyorum.

Süleyman ya bana benim kimim, kimsem yok demiştin?

Yok, ağam, bağışla, o zaman sana yalan söyledim.

Süleyman seni mecbur etmiyorum, ama öyle bir anda benim yanıma geldin ki ben hazırlıksızım, senin hakkın bende var, hakkını vermem lazım.

Yok, ağam, istemem, yeter ki Allah razı olsun diyesin.

Süleyman, böyle olur mu?

Olur, ağam, dedi Süleyman.

Çoban Süleyman yola revan olsun, garibin yuvası olmaz. Garibim nereye gelecekti? Nereye gidecekti artık? Şöyle yolda giderken, ayrıldı ya Mahmut Bey’den, Değirmen köyünden ayrıldı, nereye gidecekti? Derler ya, baba dostu, geçmişinden, babasının muhabbetinden, babasının hasbıhalliğinden, aklında bir isim kalmıştı, kim idi bu isim? İspir’de Hacı Ağa, Hacı Ağa’nın hanı vardı İspir’de, hep bahseder ki Süleyman’ın babası:

Ben İspir’e gittiğim zaman Hacı Ağa’nın hanına giderim, Hacı Ağa’yla sohbet ederim. Fakat Cenabı Mevla’mız Hacı Ağa’ya da hiçbir evlat nasip etmemişti, Hacı Ağa ise, ellerini her gün açardı duaya:

Yarabb- el Âlemin, bana vardan, servetten verdin, ama bana bir evlat nasip etmedin, benim bu varım, servetim, bu saatten, bugünden sonra kime kalacak acaba?

Hep bu hayalin içerisinde, bu düşüncenin içerisinde bu teferruatta kalmıştı. Baktı ki, eşref saati ya, söz eşref saatine rast gelmişti ki, Hacı Ağa bu düşüncede iken, kapısı çalındı, açtı, siması güzel, ama yüreği solgun bir delikanlı, Hacı Ağa’yı sormuştu:

Buyur yavrum, bir arzun mu var?

Hacım, ben aslen Yoncalı Köyü’ndenim, sen benim baba dostumsun, benim babam Hacı Ali Ağa’ydı, ama depremde ben babamı kaybettim.

Vay benim yavrum, sen Hacı Ali Ağa’nın oğlu musun?

Hacı Ağa, Süleyman’ı bağrına bastı:

Peki, yavrum, benden bir arzun, bir isteğin mi var?

Seni sordum geldim, baba.

Yavrum, nereye gidiyorsun?

Valla yanına kadar geldim.

Anlamıştı, Hacı Amca anlamıştı olayı, Hacı dedi ki:

— Yavrum, ben senin durumunu, senin intizarını anladım, sen bundan sonra buradasın, baban ki emri hak vaki olmuş depremde, bundan sonra senin baban benim, benim de bu mülkiyetime, bu haneme sahip ol, bu da bana yeter, demişti.

Süleyman burada kalsın, biz size haberi nereden verelim, dönelim Değirmen köyüne. Dedik ya, Süleyman koyunları bıraktı, Mahmut Bey’in yanına gelirken Perişan Sultan orada ağlayarak düşmüş bayılmıştı. Ağa hem koyunları merak etti, hem de kızını göremiyordu balkonunda artık. Şöyle koyunlara doğru gelirken Mahmut Bey, baktı ki, bir ağlama sesi var, geldi ki kızı:

Yavrum ne oldu sana, derdin ne senin, neden ağlıyorsun?

Bakalım burada Perişan Sultan babasına ne söyler? Biz sağlığınıza söyleyelim, sağ olun, var olun. Perişan Sultan döndü Mahmut Bey’e:

Hele dinle Baba:

Sorma baba sorma benim derdimi
Gönül yarasının dermanı gitti
Bağdan geldim güzel simayı gördüm
Asıl bu gönlümün seyranı gitti
Babası hiçbir şey anlayamadı:

Yavrum ne gitti?

Perişan Sultan dedi ki:

Eyvah, benim intizarımı babam anlamıyor, ben derdimi kime söyleyeyim?

Aldı Perişan:

Böyle midir bu dünyanın âlemi
Gitti ama vermedi ki selamı
Ben onsuz ne ederim böyle âlemi
Asıl bu gönlümün fermanı gitti

Babası baktı ki:

Ulan bu bir gönül meselesinden bahsediyor…

Ama tövbeler olsun Çoban Süleyman babasının hiç aklına gelmiyor:

Yavrum açık konuş, ne söylemek istiyorsun, babana açık söyle.

Perişan Sultan anladı ya, eyvah, kapalı perde arkasında benim babam intizarımı anlamadı; ama ben burada açıkça söyleyeyim:

Perişan da bu dünyada gülmedi
Ne yazık ki gözyaşını silmedi
Yalvardım ağama gitti dönmedi
Emektar çobanın Süleyman gitti

Perişan da bu dünyada gülmedi, akan gözyaşını yazık silmedi, yalvardım da amma geri dönmedi, emektar çobanın Süleyman gitti, deyince, açık konuşmuştu ya, burada üsluba göre çünkü fermanı gitti, dermanı gitti, kafiyeyi bile kısaltmıştı, yeter ki babası anlasın derdini diyerek; babası döndü kızına:

Ey yavrum, ne yapalım gittiyse başka bir çoban daha buluruz.

Gelgelelim kızı ona tutulmuştu, başkasına değil.

Hikayenin Sayfaları

1 2 3 4 5 6 7 

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir