BİR HALK HİKAYESİ


Telli, benim nişan yüzüğüm bana gelir gelmez ben kendimi intihar edeceğim.

Önünde zehir dolu fincan, ipi de pencereye asmıştı ki, nişan yüzüğünü buna kim getirseydi, Perişan Sultan kendisini asacaktı. Anasıysa halen kızını mutlu biliyor, gönlünün vardığını biliyor, hayli bir sevinçliydi.

Tahir Bey geldi, hanımı olan Gülşah Sultan’a sordu:

Gülşah Sultan hiç haber aldın mı Perişan’dan, ne var, ne yok, gönlüne vardığına gitmiş mi acaba?

Gülşah Sultan döndü Tahir Bey’e:

Bilmiyor musun? Dedi.

O kız yıllardır yanıyor o çoban için, çoban da gitti ama dönmedi.

Hanımına mevzuatı anlattı, İspir’deki karşılaşmış olduğu delikanlıyı;

Fakat ona Süleyman olduğunu söylememiş zaten:

— Adresini almak istedim; ama o genç bana Süleyman’ın adresini vermedi, dedi.

Niye gidip bulmadın, keşke bulsaydın, bir sevap işlemiş olurdun, dedi.

Tahir Bey yaşlıydı zaten:

Eyvah, dedi; ben bu köyde 90 yaş bir ömür yaşadım, hiç böyle bir sevdaya, böyle bir aşka rastlamamıştım, demesiyle beraber akşam olur, hayırlı akşamlar cümlemizin üzerine açılsın.

Perişan Sultan’ın dünürcüleri, atlıları gelmekte olsun, biz size haberi nereden verelim? İspir’den, Çoban Süleyman’dan; Çoban Süleyman ise, Tahir Bey’in dedikleri bunun kafasına yer etmişti:

— Ulan hiç olmazsa Perişan Sultan’a bir sadakatimi göstermedim; ama gidip de bunun şöyle nişanlandığı delikanlıyı görsem, ne vaziyette olduğunu görsem Allah ne bileyim? dedi, yola reva oldu.

Nereye geldi? Perişan Sultan’ın saray balkonunun altında çeşme akardı, orada bir su içecekti, bir ağacın kenarına yaprakların arkasına gizlendi, “beni kimse görmesin” diyerek, Perişan Sultan ise atlıların geliş haberini duydu, bir kez daha kalbinden vurulmuştu. Yanındaki arkadaşı Telli geldi, zaten Telli sır yoldaşıydı:

Perişan Sultan istemeyerek söylüyorum; ama geldiler, düğüncülerin geldiler.

Telli, anneme haber götür, sakın, bana nişan yüzüğünü getirmesinler.

Olur mu? Senin nişan gecen bu, bu senin nişan günün, beni Kahraman Bey’e vermiyorlar, seni verecekler.

Hayır, ben kendimi intihar edeceğim, demesiyle beraber Telli bunun yanından ayrılmak istemiyordu.

Penceresini açan Perişan Sultan şöyle dağlara baktı, sahraya, ovaya baktı, sanki karşıdan Çoban Süleyman gelecekmiş gibi içinde bir his, bir duygu vardı:

Yarabbil âlemin, 18 bin âlemi yaratan Allah, sen benim bu halimi görüyorsun, ben yandım, kavruldum, küle döndüm; ama o vefasız bana dönmedi, dedi.

Hâlbuki Süleyman bağın içerisindeydi, balkonun altında gizlenmişti. O arada pencereyi açan Perişan Sultan hem feleğe sitem olsun, hem de belki bu rüzgâr benim sedamı Çoban Süleyman’a götürür diyerek bir türkü söyleyecek, bakalım ne söyleyecek Perişan Sultan? Sağlığınıza söyleyelim, sağ olun, var olun.

Cariye arkadaşı Telli, Perişan Sultan’a dedi ki:

Perişan Sultan ne kötü bir talih ki, ne acı bir kader ki, nişan yüzüğünü sana getirmek bana kısmet olmuş, haber verdiler ki, ‘Telli, Perişan Sultan’ın nişan yüzüğünü sen götüreceksin.’

Bekle Telli, içime bir şeyler doğdu, bir his var içimde, bazen hüzünlüyüm; fakat bugün sevinçliyim, biraz da olsa, az da olsa bir sevinç var içimde, dedi.

Telli dedi ki:

Perişan, belki de bu Kahraman Bey’in sevincidir, senin yüreğine doldu.

Hayır, hayır, hele dinle:

Esen rüzgâr haber verin yârime
Gönlüm düşmüştür gudara gelsin
O ki sağlığımda gelmedi bana
Alsın kazma kürek mezara gelsin

Esen rüzgâr haber verin yârime, gönlüm düşmüştür bu dara gelsin, O ki sağlığımda gelmedi bana, alsın kazma kürek mezara gelsin…

Bu sesi, bu sedayı, bu yanık havayı kim dinliyordu? Çoban Süleyman:

Yarabbil âlemin, bu Perişan’ın sesi mi acaba?

Ne yapsın, korkuyor, ağanın adamları toplanmış, kapı önü mahşer olmuş:

— Ulan içeri gidersem beni öldürürler, ya, dur hele sabredeyim, Allah büyüktür.

İçerimde açtım derin bir yara
Ne yazık derdime olmadı çare
Zalim beni saldın gam ile efkâra
Merhameti varsa bir ara gelsin
Ağladım derdime olmadı çare
Zalim beni saldı bu intizara
Onun için kaldım ben bahtı kara
Merhameti varsa bir ara gelsin

Demişti,

Süleyman ise:

— Ulan vallahi bu Perişan’ın sesidir, dedi; ama Perişan kararını vermişti ki, bu türküden sonra intihar edecekti.

Süleyman dedi ki:

Eğer bu Perişan ise… Eğer Perişan ise, kendi adını söyler mi ki? bakalım…

[Âşıklar sözün sonunda tapşırma yaparlar, tapşırma ne demek? Yani isim söylerler.]

Perişan da bu dünyada gülmedi
Ne yazık ki muradını almadı
O ki Çoban Süleyman’ım gelmedi
Alsın kazma kürek mezara gelsin

Süleyman dedi ki:

Ulan ne olursa olsun, burada bir kaval çalacağım.

İnceden kavalı çalınca Süleyman, Perişan Sultan anladı ki, bu Çoban Süleyman’dır; çünkü o yanık kavalı o güzel sima çalardı:

Çoban Süleyman, dedi; ama ipi attı, düştü bayıldı. Hemen bunun üzerine gül suyu falan döktüler, Perişan Sultan’ı ayılttılar; ama Ağanın adamları Çoban Süleyman’ı yakaladılar.

Fakat şunu da ifade edeyim ki; büyük insanda büyük keramet olur, Kahraman Bey’in babası Ahmet Bey duymuştu ki, Perişan bir çobana gönül vermiş; ama çoban geri dönmemiş. Gönülden yaralı olduğunu biliyordu; fakat işin son anını bekliyordu. Son anı öyleydi ki zaten, biliyordu bu çoban geri dönmedi, döneceği de yok. Mahmut Bey kıvranır, Perişan’ın babası ne yapsın?

İçeri aldılar, Ağanın adamları seslendi, Ahmet Bey’in adamları:

Ağam, Çoban Süleyman’ı yakaladık, öldüreceğiz, arzunuz nedir?

Ağa… Darağacına götürülmeden, onun evvela bir arzusu alınır…

Süleyman içeride dursun; size haberi nereden verelim? Perişan Sultan’la cariye arkadaşı olan Telli’den…Telli nişan yüzüğünü zaten getirmişti; ama Çoban Süleyman’ın geliş haberini duydular ya, sevinçliydi, ayıttılar Perişan Sultan’ı. Perişan Sultan dedi ki:

Telli, çok sevinçliyim; ama Ağanın adamları -korkuyorum- Süleyman’ı öldürecekler.

Telli dedi ki:

Süleyman’ı içeri aldılar; ama ben o tarafa gidemiyorum. Hemen yanındaki arkadaşa sordu:

Perişanım sen bazı bir türkü söyle. Peki, hep hüzünlü anlarını söyledin, şu an öyle içinde bir duygu yok mu?

Olmaz mı? dedi, alır Perişan Sultan, ne söyler bakalım? Cariye arkadaşı karşılık verecek miydi? Sağlığınıza söyleyelim, söylesin serhat Karslı Halk Ozanı Sabri Yokuş, sağ olun, var olun:

Telli soruyordu:

Çoban Süleyman’ın geldi
Perişanım mutlu musun?
Ağa onu gelip aldı
Perişanım mutlu musun?
O bana gönül ilacı
Gayrı mutlu olmaz mıyım?
Nice acı çektim bacım
Gayri mutlu olmaz mıyım?
Bu gönüle acı saldı
Felek bizi taşa çaldı
O da sana âşık geldi
Perişanım mutlu musun?

Dedi ki Telli Perişan’a:

Hele dinle:

Öldürseler kahrolurum
Her bir günü zehrolurum
Ben onunla nişanlanırım
Gayri mutlu olmaz mıyım?
Telli söyler yara sarsam
Sarıp ilacını bulsam
Sen gibi sevdiğim alsam
Perişanım mutlu musun?

Deyince, Perişan biliyordu ki, Telli de aynı köyden Yaver Bey’in oğlu İhsan’ı seviyordu; ama onların da kavuşması mümkün değildi. Temenni ediyordu ki, ben sevdiğime kavuştum kavuşacağım ama umarım sen de böyle olursun, sözle az da olsa teselli veriyordu:

Perişana doğru gelsen
Yarasını gayrı sarsan
Sen de sevdiğini alsan
Gayrı mutlu olmaz mıyım?

Demişti, size haberi nereden verelim?

Onlar burada sevine sevine dursunlar, Perişan Sultan bekliyordu, Süleyman’la nişan yüzüğü mü gelecek, Kahraman Beyle mi gelecek? İki endişenin arasında kalmıştı. Çoban Süleyman çarmıha gerilmiş artık.

Ağa sordu:

— Yavrum Süleyman nereliydin sen?” Ahmet Bey soruyor Kahraman Bey’in babası.

Mahmut Bey dedi ki; Perişan Sultan’ın babası, Kahraman Bey’in babası Ahmet Bey’e:

Ağam bağışlayın, Çoban Süleyman bir hata yaptı geldi; fakat takdir sizindir. Ne emir buyurursanız tabii ki olmak zorundadır; ama ben Perişan Sultan’ın babası olarak, benim sizden arzum, istirhamım Süleyman’ın hayatını bağışlayın.

Olmaz, dedi. Mademki Süleyman, Perişan Sultan’ı seviyordu, benim dünürcülerim, atlılarım gelmeden gelmesi gerekiyordu, fakat iş bu mevzuata gelmişken Süleyman’ı affedemem.

Adamları seslendiler:

Ağa öldürelim mi Süleyman’ı?

Hayır bekle.

Döndü Ahmet Bey, Kahraman Bey’in babası:

Yavrum Süleyman, gelenekte böyledir darağacına giden bir insan, ölüme giden bir insan, çünkü seni darağacına çekecekler, son arzunu söyle. Benim bildiğim, benim duyduğum âşıklar, âşıkare konuşurlar, sen de öyle misin?

Eee, korkuyordu Süleyman ne yapsın? Ağa onbir kardeş, arkalı, dallı budaklı, ikide bir sesleniyorlar:

Ağa öldürek mi Süleyman’ı?

Bekleyin.

Alır Süleyman, bakalım Ağaya ne söyler burada, hikâyenin mevzuatı zaten kendisini gösteriyor burada değerli dinleyenler.

Alır Çoban Süleyman, bakalım Ağaya ne söyler?

Hikayenin Sayfaları

1 2 3 4 5 6 7 

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir