BİR HALK HİKAYESİ


Ben garibim ağam değmeyin bana
Ey yaradan Rahmana bağışlan beni
Öyle derde düştüm çarem olmadı
Okunan Kuran’a bağışla beni

Seslendiler Ağanın adamları:

Ağa, Süleyman halen bir gönül meselesinden bahsediyor, Süleyman’ı öldürelim.

Hayır, söyle yavrum, var ise gene söyle.

Alır Süleyman:

Ağa sorma beni ben bir garibim
Bırakın da başımı alıp gideyim
Ben garibim buna çare nedeyim
Yaradan Süphan’a bağışla beni

Ağa merhametliydi, Ahmet Bey’in gözünden bir yaş döküldü ki, parmak kalınlığında, Mahmut Bey ağlıyordu zaten, Perişan Sultan’ın Babası, Süleyman’a döndü baktı, yüreği yanıyor; ama ne yapsın? Karşı taraf güçlü kuvvetli, bir şey desem, beni de öldürürler, Süleyman’ı da. Perişan Sultan ise balkonda olup bitecekleri çok merak ediyordu, bakalım, bakalım, Ağa dedi ki:

— Yavrum benim bildiğim âşıklar sözü üçte tapşırırlar, sen de öyle misin?

Dinle Ağa:

Ağa sorma benim halim çok yaman
Ne yapım ki bana aşık Perişan
İsmim Süleyman’dır mesleğim çoban
Veysel Karani’ye bağışlan beni

Ağanın adamları:

Ağa, Süleyman ölümü, darağacını artık hak etmiştir, ne senin bunu azatlamana gerek var, ne bizim bağışlamamıza, deyince; Ağa adamlarına seslendi:

Hayır, Süleyman’ı asmayacağız, dedi.

Ya?

Mahmut Bey, kızın Perişan, Çoban Süleyman’ı seviyor mu?

Ahmet Bey’in oğlu Kahraman Bey de oturuyor mecliste, Kahraman Bey dedi ki:

Babam hiç öyle konuşmazdı, ne oldu Babama acaba bugün?

Mahmut Bey kıvranarak:

— Ne haddimize Ağam, emir sizindir, deyince…

Hayır, gerçeği soruyorum, dedi.

Kızının yanına birini gönder, sor bakayım, kızın Süleyman’ı seviyor mu?

Sevmez mi, Perişan, Süleyman için ölüyordu. Geldiler yanına, Telli kapıyı açtı, cariye arkadaşı:

— Nişan yüzüğünü mü getirdiniz?

Hayır, bir sor bakayım Perişan Sultan’a, Perişan Sultan, Süleyman’ı seviyor mu? Sevmez mi?

Benim 366 damarım, 144 parça kemiğim yıllardır onun için yanar tutuşur. Ben isterseniz bunu size bir türküyle göndereyim, dedi.

Bakalım burada Perişan ne söyler? Sağlığınıza, sağ olun, var olun:

Gidin o babama böyle söyleyin
Sevdiğimden başkasını istemem
Ben onun için yandım kavruldum
Sevdiğimden başkasını istemem
Derde kerem
Gör düştü derde kerem
Koşmuşum gam çiftini
Dert sürer derde kerem

Alır Perişan Sultan:

Yıllar oldu onun için kavruldum
Sulanmayan bir bağ gibi kırıldım
Onun için ben de yandım kavruldum
Ey sevdiğimden başkasını istemem
Kar seli
Yağmur seli kar seli
Kaldım gurbet ellerde
Gözümdedir Kars eli
Perişanım gözden akar kanlı yaş
Cariye arkadaşım Telli’dir sırdaş
Ben Kahraman’a bacı o bana kardaş
Süleyman’dan başkasını istemem

Bu haberi kime getirdiler? Ahmet Bey’e; Ahmet Bey dedi ki:

Perişan Sultan’dan bir haber alındı mı?

Evet, dediler.

Yazılısını kendisine takdim ettiler, Ahmet Bey’e; Ahmet Bey alıp okuduğu zaman bir sessizlik bürümüştü ortalığı, çok merak ediliyordu, acaba bu nişanın, bu düğünün, bu muhabbetin, bu cengin sonu nereye varacaktı? Herkeste bir endişe vardı. Hele ki, Mahmut Bey, kendisi için yanmıyor, Süleyman’ı da çok seviyordu:

YarabbilÂlemin, keşke bu düğün, bu nişan Süleyman’ın hakkı olsaydı.

Ama Süleyman kendisini de, cenge düşürdü beni de… Bunu düşünürken, Kahraman Bey’in babası Ahmet Bey emri ferman etti:

Mahmut Bey, Perişan Sultan senin kızın, Çoban Süleyman da benim oğlum, şimdi iste kızının başlığını, bu düğün, bu nişan ancak Çoban Süleyman ile Perişan Sultan’ın hakkıdır. Kahraman Bey oğluma da Perişan Sultan’ın yanındaki cariye arkadaşı olan Telli’yi eğer münasip görürlerse almak istiyorum.

Böylece onları da birbirinden ayırmamış oluruz. Allah cümle hasretleri kavuştursun, mutluluklar, sevinçler bir aradaydı, mutluluk paylaşılıyordu, Perişan Sultan’ın Çoban Süleyman’la nişan yüzüğü takılıyordu. Böylece bu hasretler kavuşmuştular, Çoban Süleyman ile Perişan Sultan’ın düğünü bir arada yapılır, Kahraman Beyle Perişan Sultan’ın cariye arkadaşı olan Telli’nin de nişanları yapıldı.

O düğüne, o nişana, gariban Âşık Sabri Yokuş’u da davet etmiştiler, düğünün aşığı, düğünün ozanı olarak çalıp söyleyecekti. Allah hepinize hayırlı düğünler nasip etsin, sağ olun, var olun:

Başka günde buluşalım
Hoş geldiniz güle güle
Bu düğün de sona erdi
Hoş geldiniz güle güle
Arzumuz vardı nerede
Hepimiz kaldık sırada
İki düğün bir arada
Hoş geldiniz güle güle
Söndü gönlüğümün ışığı
Hayatı parmak arşığı
Sabri Yokuş düğün aşığı
Hoş geldiniz güle gül
 

Anlatan: Âşık Sabri YOKUŞ.
Derleme Tarihi: 06 Mart 2008.
Derleme Yeri/Ortamı: Ankara Merkez Halk Kültürü Bilgi ve Belge Merkezi Salonu.
Ortamda bulunanlar; derleyici, bir âşık, dört kurum çalışanı.
Hikâyenin Kaynağı: 1989 yılında Kars’ın Cumhuriyet Köyünde yapılan düğün sırasında Âşık Murat Çobanoğlu’ndan dinleyerek öğrendi.

Hikayenin Sayfaları

1 2 3 4 5 6 7 

hikaye, hikaye oku, halk hikayesi, halk hikayeleri, gerçek hikaye, aşk hikayesi, gerçek aşk hikayesi, âşık, gerçek halk hikayesi, hikâye, Halk hikâyesi,

Bir yorum ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir